KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Türkiye
  4. »
  5. Ortadoğu’da Güç Oyunları

Ortadoğu’da Güç Oyunları

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 15 dk okuma süresi
301 0

Oryantalistlere Göre Ortadoğu. Biz de alıştık bu isimlendirmeye. Doğunun ortası. Demek ki bir uzak doğusu var. O halde bir de batı var. Halen medeniyet bayrağını taşıdığını iddia eden bir batı.
Ancak ne gariptir ki bu medeniyet oldukça cani. Kan dökülmesinden, açlıktan ve denizde boğularak ölünmesinden, tecavüzden, ezilen insanların görüntüsünden rahatsız olmuyor. Yeter ki kendi menfaatlerine dokunulmasın, yeter ki yabancı addettiği mülteciler topraklarına ayak basmasın.
Vahşi kapitalizmin, sanayi devriminin, sömürgeciliğin doğurduğu bir karabasan bu. 19. Yüzyılda sanayi devriminin karanlığında doktorun, güneş ışığının ve Allah korkusunun girmediği dar sokak aralarından bu güne geldi. Hem kendi insanını sömürdü, hem de tüm dünyayı sömürgeleştirdi. Bir ara İngiltere’de Sömürge Bakanlığı bile vardı.
Bu çarpık medeniyet üretime, buna bağlı olarak tüketime, nefis isteklerinin azdırılmasına ve bunun ticarete yönlendirilmesine dayanıyor. O nedenle çevre sorunları yaşıyoruz. Küresel ısınmadan, ozon tabakasının delinmesine, Meksika Körfezinin petrol sızıntısı nedeniyle kuşların dahi yaşayamayacağı bir kirli su haline getirilmesine kadar her şeyin sorumlusu bunlar.
Pozitivistler ve evangelistler. Pozitivist olması baskıcı, ben bilirimci, küçümsemeci, tanımlayıcı ama dışlayıcı olmasına yol açmış. Kendi medeniyetine mensup olmayan insanı bir ön insan, antropolojik bir vakıa olarak görüyor.
Cezayir’in bir döneminde “onlar Fransa’nın 1789 öncesi halindeler” diyebiliyor mesela. Yani bugünün insanını 300 yıl öncesi hayatı yaşıyor ona göre. Ancak bununla anakronizm yaptıklarını, yani bir olguyu zaman itibariyle yanlış bir yerde konumlandırdıklarını farketmiyorlar. Aksine bu anlayış işlerine geliyor. O zaman seçimle iş başına gelen kişileri devirmek için gayret göstermekte sakınca görmüyorlar. Cezayir’de yaptılar bunu, Mısır’da yaptılar en son Türkiye’de yapmaya kalkıştılar.
Bunlar aynı zamanda Evangelist. Bu inançları dolayısıyla Yahudilerle dirsek teması halindeler. Evangelist olmaları küresel sermaye ile Batının askeri gücünün bir araya getirilmesine imkân veriyor. Bazı tuhaf ve akla aykırı inanışları var ama inanıyorlar işte. Armagedon savaşına hazırlanıyorlar, toplu kıtale hazırlanıyorlar. İnanıyorlar-inanmıyorlar ama mutlaka kullanıyorlar. Yaptıklarını vicdanen meşru hale getiriyor bu. Neden, çünkü inanıyor. Her şey olup bitiyor o zaman.
Batının Ortadoğu’da başlıca hedefleri, İsrail’i korumak ve geliştirmek, islâm toplumlarının bir araya gelmesini engellemek, dünya enerji rezervlerinin yaklaşık %40’ı burada olduğundan enerji alanlarını kontrol etmek, enerji nakil güzergâhlarını kontrol etmek ve kendisine alternatif ekonomik ve askeri güçleri denetim altında tutmak. Bu amaçlar için herşeyi göze almış durumda. Ne hukuk, ne vicdan, ne ülkelerin bağımsızlığı tanıyorlar.
Batı İsrail’i 1948’de yerleştirdiğinden bu yana bölge huzur görmedi. İsrail Yahudileri ise oldukça yayılmacı. Bu yayılmacılık şimdilik Yahudilere yeni yerleşim yerleri açmak olarak görünüyor. Ancak gerçekte yayılmanın sınırı arzı mevud olarak isimlendirilen Türkiye’nin bile ¼’ünü içine alan Fırat ve Diclenin arasında büyük bir coğrafya.
Bunun için ne lazım İran-Irak savaşı lazım; zemini hazırlayıp saldırtıyorlar birbirlerine. Ne lazım Irak Saddam’ına yol verip Küveyt’i işgal ettirmek, sonra Irak’ın ABD ve müttefikleri ile işgal edilmesi; yapıyorlar hemen. Birleşmiş Milletlerden de istedikleri kararı alıp uluslararası alanı da arkalarına topluyorlar. Ne lazım, sonradan yalan olduğu ortaya çıksa bile nükleer güç barındırıyor diye BM kararı alıp savaş açmak, yapıyorlar hemen.
Oysa İsrail’in 200 nükleer başlığı hiç gündeme gelmiyor. ABD “muğlak nükleer siyaset” yaparak oradaki nükleer başlık sayısını ve kapasitesini açıklamıyor. Evet, başka ne lazım? Suriye’nin üçe hatta beşe bölünmesi lazım. Suriye İsrail için önemli risklerden biri. Şam’a 75 km. uzak. Golan Tepelerinde yapılan savaşı unutmadık daha. Hizbullah meselesi de var.
Geçtiğimiz günlerde ABD İsraile yıllara sari olacak şekilde 38 milyar dolar yardım vermeyi kararlaştırdı. Bunun yanında 12.000 km. menzilli F 35 uçaklarını 2017 yılında vermeyi de vaat etti. Yardım miktarının büyüklüğü ve bu savaş uçaklarının verilmesi İsrail’i nükleer silah dışında da bölge içinde daha önemli bir askeri güç haline getirmeye matuf bir faaliyet.
Türkiye ile Arap Müslümanları arasına bir terör bölgesi koymayı da ihmal etmiyorlar. Öyle ki aynen Türkiye’yi Orta Asya Türk Devletlerinden Nahçivan Özerk Bölgesi ve bir Ermeni Koridoru üzerinden coğrafi irtibatını kopardıkları gibi Müslüman Arap ile de coğrafi teması kaldırmak istiyorlar. Bu bölgenin enerji nakil hattı olarak kullanılmak suretiyle Türkiye’nin by pass edilmesi işin artısı.
Çünkü uluslararası alanda niyetler değil kabiliyetler önemlidir. Bir nesli “ne Arabın yüzü ne Şam’ın şekeri” diye yetiştirdiler. Ancak sonradan yapılan bu yama tutmuyor artık. Batı azgınlaştıkça Müslüman ülke vatandaşlarında zaten bulunan, ama yöneticileri tarafından yok varsayılan bu birlik ve dayanışma duygusu siyaset ve seçimler üzerinden yöneticilere yansıyor. Bu düşünce ve inanca sahip olan memleket evladı seçimler kazanıyor. Tehlike kapıda demek ki Batı için.
Kuzey Afrika’da Arap Baharı o nedenle Arap Kışına çevrildi. Binlerce kişi katledildi. Mursi gibi seçimle iş başına gelenler idam talebiyle yargılanıyor, diğerlerine idam cezaları veriliyor.
Domino taşı gibi düşürdüler tek tek. Sıra en son Türkiye’ye gelmişti. 15 Temmuz hain ve haşhaşi darbesi bu düşüncelerle hazırlanmıştı. Müslüman Dünyayı eskiden olduğu gibi başsız bir beden haline getireceklerdi.
Biz bilmesek de farketmesek de onlar biliyorlar. Türkiye islâm dünyasının aklıdır. Bu memleketin Devlet Başkanı bakın Birleşmiş Milletlerin tüm ülkelerinin yüzüne dünyanın beşten büyük olduğunu söylüyor. Vicdan yoksunu olduklarını söylüyor. Millet iradesine vurgu yapıyor.
Bu beyanlar tüm dünyada karşılık buluyor. Bütün ezilmiş ve dışlanmış, sömürülmüş dünyada. Orta-Güney-Kuzey Afrika’da, Güney ve Orta Amerika’da, Asya’da, Pasifik’te her yerde. Askeri ve Ekonomik güç yanında bazen daha da önemli bir güç; yumuşak güç (soft power) kullanıyor Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bu sedanın insanları sura üflemek gibi topluca uyandırmasını bekliyoruz.

Ortadoğu’da Güç Oyunları II

Ortadoğu’da meydana gelen operasyonlar, küresel ve bölgesel aktörler açığa çıkmış durumda. Bu müdahalenin önemli ayaklarından biri enerji politikaları. Zira, enerjinin de kontrol altında tutulması lazım.
Yıllık %1,6 enerji ihtiyacı artışı ile 2050 yılında en az %54,4 fazla kullanılacak. Enerji, hem ihtiyaç hem diğer ülkelerin denetim aracı. Petrol fiyatlarını düşürülmesi ile ham petrolün varil fiyatı 35 dolara kadar inmişti. Günümüzde 45 ABD Doları civarında. Petroldeki fiyat düşüşü Rusya’nın yıllık 400 milyar dolar gelir kaybına yol açıyor. Sadece petrol fiyatlarıyla oynayarak dev bir ülkeyi iflas noktasına getirilebiliyor.
Diğer yandan, Çin Hürmüz Boğazı, Malacca ve Venezüela Boğazı üzerinden susta tutuluyor. Hindistan ve İran sıkıntı içinde. Türkiye Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı, Kerkük Yumurtalık Boru Hattı ve diğerleri yanında Nabucco yerine ihdas edilen TANAP Projesi ile enerji nakil hattı üzerinde bulunan önemli bir ülke. Bu bakımdan da Türkiye’nin onlara göre dizayn edilmesi gerekiyor.
Doğu Akdeniz’de Kıbrıs Adası, İsrail ve Suriye üçgeninde tespit edilen çok yüksek hacimli doğalgazı rezervlerini de unutmamak gerekir. Burada bulunan rezerv öyle büyüktür ki tek başına savaşa yol açabilecek boyuttadır.
Rusya’yı bölgeye fiilen getiren önemli unsurlardan birincisi Suriye Tartus’ta bulunan askeri üsleri ve buradaki stratejik menfaatleri ise ikincisi Doğu Akdeniz doğalgaz rezervleri ve bunların geçirileceği boru hatları güzergahıdır.
Enerji LNG ve LPG olarak deniz yoluyla da taşınabilmekte ise de boru hatlarına göre dokuz kat pahalı taşımacılık maliyetine yol açması boru hatlarını ve güzergahları önemli kılmaktadır.
ABD nin yeni yüzyılı ise Pasifik’te. Yakın zamanda Pasifik’e dev nükleer başlık taşıyan savaş gemileri gönderme kararı aldı. Artık, büyüyen bir ekonomik dev olan Çin, büyük nüfusuyla Endonezya, üretimi ile Japonya ve arazisi ile Avusturalya dörtlüsü üzerinden önemli bir operasyona başlıyor.
Küresel güçler, bir süre ekonomik sebeplerle dünyadan geri çekilmeye çalıştılar. Örneğin ABD Amerikan asker postalı Ortadoğu’ya değmeyecek dedi. Çünkü tek kutuplu dünyada bu maliyeti kaldıracak durumda değildi.
Bu nedenle, dimağları tahrip edilmiş, ruhları ele geçirilmiş bir örgütü başta Türkiye olmak üzere 170 ülkede desteklediler ve oralara bir ölçüde hakim hale getirdiler. Bu yolla tek kurşun atmadan uzaktan kumanda ile görünüşte yerli unsurlar üzerinden tüm dünyayı, Türkiye’yi, Afrika ülkelerini, Türk Cumhuriyetlerini, Ortadoğu’yu ve okyanus ülkelerinden bir kısmını yöneteceklerdi. Zincir Türkiye’de kırıldı. Bu Türk Milletinin büyük dirayeti ve kararlılığı ile sağlandı.
Batılı güçler Ortadoğu’da amaçlarını elde etmek için vaad, kandırma, yanıltma, tehdit, etnik ayrışma, mezhepsel farklılaşma, ambargo, damping, ticaret anlaşmaları, vize politikaları ne gerekiyorsa kullandılar. Sonuçta vekâlet savaşları çıktı.
Mesela Suriye’de DAEŞ örtülü olarak Batılı güçler için faaliyet gösterirken, PYD/YPG açık olarak bunlar için silaha sarıldı. El Kaide’den ayrılan En Nusra ortada kalmış iken, çeşitli guruplardan oluşan Özgür Suriye Ordusu Türkiye ile hareket etti. Rusya ve İran rejim güçleri ile hareket etti.
Vekâlet savaşlarında oyunu ilk bozan Rusya oldu. Uçakları, askeri, füzeleri ve gemileri ile geldi bölgeye oturdu. Bir ara gerçek sebebi hala öğrenilemeyen Rus Bombardıman Uçağının Türk Jetleri tarafından düşürülmesi ve bir pilotunun öldürülmesi Rusya-Türkiye kırılması yaşattı. Ancak taraflar kendilerine oynanan oyunu görmekte gecikmedi ve yumuşama süreci başladı.
Vekâlet savaşlarında oyunu bozan ikinci ülke Türkiye’dir. Suriye PKK’sı olarak konumlanan PYD, demografik yapı desteklemediği halde Suriye-Türkiye sınırının önemli bir bölümünü işgal etti. En son Membiç ile Afrin arasında kalan toprak parçasının alınarak koridorun tamamlanması girişiminde bulundular.
Türk tankları ABD’ye rağmen verilen bir kararla ve hava desteği ile meşru Özgür Suriye Ordusunu destekleyerek Rai ve Cerablus bölgesini DAEŞ’ten 15-20 günde temizledi. İlerleyişini sürdürerek El Bab’a kadar gitmek ve Halep’e dokunmak Türkiye’nin öncelikleri arasında. Bu temizlik harekatıyla terör koridoru şimdilik engellenmiş oldu. ABD politikalarında bir kırılma yaşandı. Şu anda ucu açık durumda.
Sevr’den bu yana aslında hiç vazgeçilmeyen Türkiye ile Müslüman diğer ülkeler arasında terör devleti kurma projesi inkitaya uğramış durumda. Türkiye kendi gücünü, dünya devletlerini, halklarını ve Batının gücünü değerlendirerek önemli adımlar atmaktadır. Bu saatten sonra yeni oyunlara ve aktörlere hazırlıklı olmak zorundayız. Çünkü millet bir beka mücadelesi içindedir.

Prof. Dr. Hasan AYRANCI
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi
tanisgazetesi

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir