Mao’nun Çin’i Yanki’yle savaş hazırlığında! Sezai Karakoç; ‘Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine’ şiirinde; “Bütün şiirlerde söylediğim sensin / Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin” der. Semerkant, Buhara, Bakü, Tebriz, Kabil, Saraybosna, Üsküp, Bağdat, Şam, Kudüs, Medine demek te Ankara (İstanbul) demek Türkiye demek. Türkiye’nin sinir uçları Adriyatik’ten Çin Seddi’ne uzanır. Bu nedenle Saraybosna’dan Buhara’ya veya İstanbul’dan Şam’ uzanan bir fay hattı var. Türkiye’nin canını acıtmak isteyenler bu fay hattında yer alan sinir uçlarına zaman zaman dokunurlar. ABD Dış İlişkiler Konseyi (Council on Foreign Relations (CFR), ülkenin ulusal güvenlik ve çıkarlarına yönelik muhtemel tehditleri listelediği ‘Önleyici Öncelikler Araştırması-2017’yi yayınladı. Bu yıl 9.’su yayınlanan raporda, Rusya ile NATO arasında yaşanabilecek muhtemel bir askeri çatışmanın 2017 yılında ABD için en büyük tehdidi oluşturabileceği ifade edildi. Raporda, “Moskova’nın Doğu Avrupa’da izleyeceği saldırgan tutum sonucunda Rusya ile NATO üyeleri arasında kasıtlı ya da istenmeyen bir çatışma çıkabilir” denildi. (Bkz. https://tr.sputniknews.com/abd/201612141026310971-abd-dis-iliskiler-konseyi-en-buyuk-tehdit-rusya-nato-catismasi/ ) Oysa ABD’nin Rusya ile savaş beklentisinin Çin’le savaş beklentisinden sonra öngörülmesi gerekirdi. Neden mi?
Kalkınma hamlesi ve ekonomik büyüme hızına bakılarak ‘büyüyen dev’ olarak adlandırılan Çin; kendi para birimi yuanı, global ticaretin merkezinde yer alan bir para birimine dönüştürmeyi hedefliyor. Maoist genler taşıyan Çin devlet aklı, ABD’yi en can alıcı noktadan vurmanın peşinde ve bunun için yuanı ciddi anlamda uluslararası bir para birimi olarak sunabilmenin spekülasyonlarını yapıyor. Çünkü Çin, dünyanın dört bir tarafına ihraç ettiği Çinli nüfusun yatırımlarının toplandığı finans merkezi olmak istiyor. Amerika’nın ulusal çıkarlarını tehdit etmeye devam eden Çin, dünyanın en önde gelen ülkesi olarak Amerika’yı tahtından etme becerisine sahip tek ülke. Hiç şüphesiz bu de facto durum ABD’nin gözünden kaçmıyor ve Çin para birimi yuanın uluslararası para seyrüseferinde gittikçe artan şekilde kullanılması, ABD yönetimini en çok endişelendiren alanlardan biri. Sam Amcanın bu korkusunu yersiz sanmayın. Çin bu alanda kötü örnek olabiliyor ve dolara karşı çıkan ülkeler bir araya gelebiliyor. ABD ile arasında ticarete dayanan bir anlaşma gereği Çin, senelerdir ABD için üretim yapıp satıyor. Verdiği cari fazlayla da -artık gönüllü mü mecburiyetten mi bilinmez- Amerikan tahvili alıyor. Yani bir anlamda ABD’yi fonluyor. (Bkz. Alber Nasi /Amerika’nın Çin ile sınavı/ http://www.salom.com.tr/haber-101403-amerikanin__cin_ile_sinavi.html#sthash.e6XgLeyR.dpuf )
Çin ekonomik büyümesini şansa bırakmadığı gibi jeopolitik atraksiyonlarla destekliyor, dengeliyor. Afrika’da kolonileşen Çin, Ortadoğu’ya yerleşmek için kendince önemli gördüğü partner arayışında. Çin’in İran ve Suriye rejimleriyle yakınlaşması Türkiye açısından dikkatle izlenmesi gereken bir süreç. Çin, Türkiye’nin sinir uçlarına dokunabileceği gibi Türkiye’de Çin’in sinir uçlarına dokunabilir. İran-Çin yakınlaşmasının ardından Ortadoğu’da yeni bir jeopolitik yapılandırma kaçınılmaz. Ancak sorun, İran ve Çin’in Rusya’ya rağmen bu yapılandırmayı nasıl gerçekleştirecekleri? Nitekim, Çin’in Suriye savaşına müdahil olmasının nedeni de bu. Çin’in Suriye Özel Temsilcisi Xie Xiaoyan’ın başkent Şam’da hükümet ve muhalefet temsilcileriyle görüşmesi, Çin’in Suriye’deki etkisini güçlendirdiği gibi, Çin’i küresel aktöre dönüştürdü. Çin, ABD’nin tek alan hâkimiyetine karşı nitelikli bir proje gördüğü Avrupa Birliği’nin sürdürülebilir olmasından yana. Çinli yetkililer İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılma kararından hiçte memnun kalmadılar ve bu kararın küresel ekonomiyi zora sokabileceğini söylediler. Hatta Çin Maliye Bakanı Lou Jiwei, kararın 5-10 yıl içinde “yansımalarının” ortaya çıkacağını belirtti. Çin Merkez Bankası Para Politikası Kurulu üyesi Huang Yiping de referandumdan çıkan sonucun “küreselleşmenin, tersine çevrilmesi süreci”nin başlangıcı olabileceğini belirterek bunun hem Çin hem de dünya için “çok kötü” olacağını vurguladı. (Bkz. 26 Haziran 2016 / http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/06/160626_cin_brexit )
Herkesin merak ettiği ABD ile Çin arasında öngörülen savaşın ne zaman patlak vereceği? Uzmanlara göre bu savaş çok uzakta değil. Amerika Birleşik Devletleri’nin Pasifik Filosu Komutanı Amiral Harry Harris’in, ülkesinin Güney Çin Denizi’ndeki faaliyetleri konusunda gerektiğinde Çin’e karşı koyacağını söylemesi, yaklaşan fırtınanın habercisi kabul edilebilir. Çin’in, Güney Çin Deniz’indeki adalara üs inşa ederek egemenlik hakkı iddiasına başta ABD olmak üzere bölge ülkeleri karşı çıkıyor. Filipinler, konuyu Lahey’deki Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne taşımıştı. Lahey’deki mahkeme, 12 Temmuz’da açıkladığı kararda, Çin’in Filipinler’in egemenlik haklarını ihlal ettiğine ve suni adalar inşa ederek, Güney Çin Denizi’ndeki mercan kayalıklarına büyük zarar verdiğine hükmetmişti. Ancak Çin “mesnetsiz” olarak tanımladığı kararı kabul etmiyor. Brunei, Malezya, Filipinler, Tayvan ve Vietnam bölgede hak iddia ediyor. (Bkz. http://www.sondakika.com/haber/haber-abd-cin-in-guney-cin-denizi-ni-kapatmasina-izin-9060130/ )
Gözlemciler ABD’nin Çin korkusunun farkında ve bu nedenle askeri faaliyetlerini mercek altında tutuyor. William Blum ABD’nin kudurmuşçasına, askeri silahlarla, gelişmiş uçaklarıyla, donanma filolarıyla ve Japonya, Güney Kore ve Filipinler’in yakınındaki küçük Pasifik adalarındaki üslerden tutun Avustralya’daki yeni ve büyük askeri üsse kadar sayısız askeri üslerle Çin’i kuşattığından söz ediyor. William Blum’a göre; ABD’nin donanma filosu, uçak gemileri ve nükleer denizaltıları Çin’e yakın sularda devriye geziyor. Savaş uçakları, gözetleme uçakları, dronlar ve casus uydular gökyüzünü kaplayıp öğle ortasını karanlığa çeviriyorlar. ABD’nin Çin’e ilişkin politikaları üzerine yapılan bir araştırmada Dış İlişkiler Konseyinden bir yetkili, dobra dobra “Amerika ile Çin arasında; esaslı bir güven inşası, ‘barışçıl bir şekilde bir arada var olma’, ‘karşılıklı anlayış’, stratejik ortalık ya da ‘yepyeni bir ilişki tarzına’ dair sahici bir beklentimiz yoktur”, diyor. Raporda; Amerika’nın, sonuç olarak, Çin ile ilişkilerinde kendi hayati çıkarlarını koruma amacı gütmesi gerektiği ve bunun için de “siyasi iradesini” ve askeri kapasitesini güçlendirmesinin lazım geldiği ifade ediliyor. (Bkz. William Blum/ http://ozguruniversite.org/2016/11/23/amerikan-dis-politikasina-dair-goruslerden-bir-derleme-william-blum/
Olası bir ABD-Çin savaşında Çin’in en büyük korkusu Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türklerinin isyan başlatması. Orta Asya’nın orta bölümünde yer alan büyük Türkistan’ın doğu kesimine Doğu Türkistan deniliyor. Günümüzde, Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içerisindeki Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Doğu Türkistan olarak da adlandırılır. Bu bölgede Uygurlardan başka Kazaklar ve Kırgızlar gibi Türk toplulukları da yaşıyor. Türkiye’de Doğu Türkistan göç etmiş nüfus hayli fazla. ABD; Uygur Türklerine destek veren ender ülkelerden. Doğu Türkistan radyosu Radio Free Asia, Amerika’dan yayın yapıyor. Dünya Uygur Kurultayı’nın merkezi Amerika’da. Dünya Uygur Kurultayı çatısı altında örgütlenerek, Çin’in Doğu Türkistan’daki katliamlarına dikkat çekmeye çalışılıyor. Günümüzde en popüler liderleri, Türkiye’nin sığınmasına izin vermediği Rabia Kadir. Rabia Kadir’i Çin, bir numaralı devlet düşmanı ilan etti. 2004 yılında, Norveç tarafından ‘Rafto Barış Ödülü’, Rabia Kadir’e verildi. 2006 yılında Nobel Barış ödülüne aday gösterildi. Aynı yıl, Dünya Uygur Konferansı başkanı oldu. Dünya Uygur Kurultayı Başkanı Rabiya Kadir sürgünde, ABD’nin Virginia eyaleti Fairfax kentinde yaşıyor. Ancak Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı, Türk vatandaşı Seyit Tümtürk.
Uygur meselesi Çin açısından, güvenli enerji ve ticaret yollarının darboğazındaki bir bölgenin istikrarı ve güvenliğini de içine alan ciddi bir tehdit algısını oluşturan kilit noktası. ABD ile küresel rekabetin Orta Asya’da savaşa dönüşme potansiyeli, Uygur meselesine Çin’in jeopolitik hedef ve tehdit algılamaları noktasında çok ciddi kilit bir boyut kazandırdı. Bu nedenle Sincan Uygur Özerk Bölgesi (Doğu Türkistan) Çin’in otoriter rejiminin en fazla hissedildiği ve buna karşı da en ciddi direnişin yaşandığı bir bölgeye dönüşerek iç tehdit algılamasının merkezine yerleşti. Çin yönetiminin Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlallerinin İslam ülkelerinde özellikle Türkiye’de sorun oluşturabileceği ortada. Enerji kaynaklarının yoğun bulunduğu İslam coğrafyasında, yurtlarını terke mecbur bırakılan Uygur Türklerinin, özellikle Amerika’nın kısmende Türkiye’nin katkılarıyla farkındalık oluşturduğu söylenebilir. İşte bu nedenle Uygur bölgesinde genişleyecek bir etnik çatışma tehdidi Çin’i oldukça düşündürüyor. Çünkü enerji yolları güvenliği bir yanda, Çin’in İslam dünyası ile ilişkileri, devletin uluslararası imajı öbür yanda. Dolayısıyla bu fiili durum, Orta Asya’ya yönelik stratejisi ve ulusal güvenlik doktrinini büyük oranda etkilemeye devam edecek gözüküyor.
Voice of America yani Amerika’nın sesi Radyosu, Doğu Türkistan’a yönelik Uygur lehçesiyle yayın yapıyor. Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin; Güney Asya, Orta Asya ve Batı Asya gibi bölgelerde faaliyet gösterdiği ve çok sayıda uluslararası İslami örgütlerle işbirliği yaptığı biliniyor. ŞİÖ (Şanghay İşbirliği Örgütü) oluşturulurken, Orta Asya ve Uzakdoğu Asya’da bağımsızlık talebinde bulunan İslami örgütlerle mücadele etmek hedeflenmişti. Çin’in İslami hareketlerle mücadele kapsamında ŞİÖ nezdinde girişimde bulunduğu anlaşılıyor. ŞİÖ konsepti, her şeyden önce saldırgan milliyetçilik ve ayrılıkçılığın önlenmesi için oluşturulmuş. Her iki tehdit algısı da Türklere ve Asya’daki Müslüman halklara yönelik. Doğu Türkistan İslami Hareketi günümüzde sadece Çin’in güvenliğini değil, ŞİÖ üyesi Orta Asya ülkeleri ve Rusya’nın güvenliğini de tehdit ediyor. (bkz: Ömür Çelikdönmez/18.02.2014/ Doğu Türkistan İslami Hareketi Şanghay İşbirliği Örgütü’nü tehdit ediyor! http://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/dogu-turkistan-islami-hareketi-sanghay-isbirligi-orgutu-nu-tehdit-ediyor.html )
Çin’de Doğu Türkistan İslami Hareketi ve Türkistan İslami Partisi, Uygur Türkleri arasında oldukça örgütlü bir yapıya sahip. Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin yalnızca 1990 ve 2000 yılları arasında kısa bir süre varlığını sürdürdüğü ve lideri Hasan Mahsum’un Veziristan’da Pakistan ordusunun bir operasyonu sırasında öldürülmesinden sonra yok olduğu söyleniyor. Türkistan İslami Partisi ise 2005’te onun devamı niteliğinde bir örgütlenme olarak ortaya çıktı. Bu örgütün 200 ila 400 militanı olduğu ve Kuzey Veziristan’da Mir Ali yakınlarında üslendikleri düşünülüyor. Hareketin Pakistan Taliban’ı ve Özbekistan İslami Hareketi ile yakın ilişkileri olduğu biliniyor. Çin’in batısındaki Sincan Bölgesinde faaliyet gösteren silahlı “Doğu Türkistan İslam Hareketi”nin Suriye’deki Selefi gruplara katılarak birlikte savaştıkları söyleniyor. Çin istihbaratının Çin medyasına servis ettiği haberlerde, geçen mayıs ayından itibaren harekete bağlı silahlıların yanı sıra Doğu Türkistan ile Dayanışma Derneği üyelerinin el-Kaideye ve Suriye’de savaşan diğer örgütlere katılmak için Suriye’ye doğru yöneldiklerini belirtiliyor. Çin yönetimi, Uygur bölgesindeki silahlı güçlerin Çin’de saldırı düzenlemek için IŞİD’den eğitim almak üzere ülkeden ayrıldıklarını iddia ediyor. (bkz: Ömür Çelikdönmez/ 12 Aralık 2014 / Müslüman Uygurlar Çin’in kızıl zindanlarında! / http://www.gokbayrak.com/haber_detay.asp?id=3935 ) Çin’in Suriye savaşına müdahil olmasının bir nedeni de muhaliflerin saflarında savaşan bir hayli Uygur Türkünün bulunması. İşte olası bir ABD-Çin savaşında, adı geçen Doğu Türkistanlı örgütlerin Uygur bölgesini istikrarsızlaştırmak için konuşlandırılabileceği oldukça akla yatkın gözüküyor. Eğer Çin, Türkiye’nin sinir uçlarıyla oynarsa, Türkiye’nin misliyle mukabelede bulunabileceği seçeneğinin olduğu anlaşılıyor. ‘Ceci n’est pas une Halep’, yanisi şu ki Halep sadece Halep değildir, uluslararası arenada çok şeydir! Halep mevzusu oldukça derin!
Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39
omurcelikdonmez@hotmail.com