Geçtiğimiz haftalarda Washington, Tahran’ın bir dizi önemli geri adım olarak gördüğü adımlar attı.
1- ABD’nin Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçi Vekili’nin BM Güvelik Konseyi’ne (BMGK) gönderdiği mektup yoluyla yeni ABD yönetimi, eski ABD başkanı Donald Trump yönetiminin İran’a yönelik tüm BM yaptırımlarının yeniden yürürlüğe girdiği iddialarını kabul etmediğini Güvenlik Konseyi’ne bildirdi.
2- ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, liderlerine yönelik BM yaptırımları devam etse de Husileri terör örgütü listesinden çıkardı.
Buna karşılık İran etkin ve araçlara sahip olduğu tüm cephelerden açıkça tırmandırıcı mesajlar gönderdi.
1- Kuzey Irak’ta Erbil şehrinde bulunan bir ABD askeri üssüne düzenlenen roket saldırısı sonucu sivil bir müteahhit hayatını kaybederken aralarında bir ABD askerinin de olduğu 9 kişi yaralandı. Yaygın kanı, saldırının arkasında İran’a tabi güçler olduğu yönünde.
2- İran’a bağlı Husi milisleri, Suudi Arabistan şehirlerine bomba yüklü insansız hava araçları ve füzelerle düzenledikleri saldırılarının sıklığını benzeri görülmemiş bir şekilde artırdılar.
3- Birbirinden tamamen farklı iki Amerikan yönetimi arasındaki kritik geçiş döneminde, Hizbullah ve İran’ın en şiddetli Lübnanlı Şii muhaliflerinden biri öldürüldü. Lokman Salim’i hedef alan suikast kararının, Hizbullah tarafından alınıp uygulandığı düşünülüyor.
4- Gerek gelişmiş santrifüj sayısını artırmak, uranyum zenginleştirme oranını yükseltmek, gerekse Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu müfettişlerinin çalışma alanına kısıtlamalar getirmek ve denetim çabalarını engellemek kararları olsun, İran, kendisi ile 5+1 grubu arasında imzalanan nükleer anlaşmanın yükümlülüklerini yerine getirmekten gittikçe uzaklaşıyor.
5- İran, Biden yönetiminin iki ülke arasındaki diyalogun başlangıcı olmasını istediği siyasi adımlarına açıkça olumsuz karşılık verdi. Nükleer anlaşmaya dönmeden önce yaptırımların tamamen kaldırılması şartına olan bağlılığını yeniledi.
İran’da erken kutlamalar yapılıyor. Rejim yukarıda bahsettiğimiz ABD adımlarını büyük geri adımlar şeklinde pazarlıyor. Trump yönetiminin Mollalar rejimini sistematik bir şekilde ve açıkça aşağıladığı yıllardan sonra bu kutlama havası ve rejimin prestijini ve mevcudiyetini geri kazanma ihtiyacı anlaşılabilir. Gelgelelim Tahran’ın ABD adımlarının 2015 anlaşması kapsamındaki nükleer taahhütlerine dönmesi için yetersiz olduğuna dair açıklaması, İranlı siyasi karar merciinin bunların bir tür sembolik adımlar olduğunun bilincinde olduğunu gösteriyor. ABD yönetiminin BM’ye gönderdiği ve eski yönetimin İran’a yönelik BM yaptırımlarının yeniden yürürlüğe girmesi kararından vazgeçtiğini bildirdiği mektubu, yapılması gerekeni yapmaktı. Zira Güvenlik Konseyi ülkelerinden hiçbiri Trump’ın yaptırımların yeniden yürürlüğe girmesi mesajıyla gerçekten ilgilenmemişti. Bu, tereciye tere satmak gibi, çünkü Biden yönetiminin tek yaptığı gerçek bir etkisi olmayan bir kararı ertelemek. Oysa, Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in itirafıyla İran’a 1 trilyon dolardan fazla zarar veren ve yakın bir zamanda kendisinden geri adım atılacağına dair hiçbir işaretin bulunmadığı diğer yaptırımlar devam ediyor.
İran ile nükleer dosyadaki anlaşmazlık konusunda Washington, radikal değişikliklerden ziyade sembolizme ve iyi niyet beyanına yakın çalışılmış adımlar atıyor.
Nitekim ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Almanya, İngiltere ve Fransa üçlüsü ile yaptığı toplantıdan sonra, ülkesinin anlaşmayı yeniden canlandırmak amacıyla İran ile diplomatik görüşmelere hazır olduğunu ifade etti ama bunu şartlara bağladı. Şartlar arasında şu 3’ü öne çıkıyor:
1- İran’ın 2015 anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerine geri dönmesi
2- Anlaşmanın imzalanmasının üzerinden geçen yaklaşık 6 yıldan sonra, anlaşma metninde yapılacak temel değişiklikler için müzakerelere başlanması
3- İran ile “füze programı” ve “İran’ın Ortadoğu’daki mezhepçi milisleri desteklemesi” başlıklarını kapsayan tamamlayıcı anlaşmalar için müzakerelere başlanması.
Zaman hem ABD hem de İran tarafının aleyhine görünüyor.
İran’da 4 ay sonra kritik bir cumhurbaşkanlığı seçimleri düzenlenecek. Seçim sonuçları İran’daki siyasi sahnenin tamamen değişmesine yol açabilir ve Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin yarattığı stratejik boşluk ışığında ittifakları yeniden şekillendirip güç merkezlerini yeniden paylaştırabilir. Bu bağlamda, geniş bir alana dağılan sayısız potansiyel sürprizler söz konusu. Bir İran milli figürüne dönüşen Mahmud Ahmedinejad’ın tamamen farklı bir şekilde geri dönüşünün yanı sıra, Süleymani’nin İran’ı sarıklı bir askeri yönetime dönüştürmeyi amaçlayan derin projesinde olduğu gibi Devrim Muhafızları figürlerinden birinin yükselişine şahit olmamız ihtimal dahilinde.
ABD’ye gelince, “koronavirüsün sağlık ve ekonomik sonuçlarını yönetmek” ve “Çin ile stratejik diyalog” dosyaları başta olmak üzere diğer acil dosyalar ışığında nükleer dosyaya odaklanma lüksüne sahip değil.
Bu nedenle İran tırmandırmaya devam ederken, Washington tutumunda diretiyor. İran ABD’ye kendisi ile anlaşmamasının bedellerinin ağır olacağı ve Trump günlerindeki kadar caydırıcı olmadığı mesajını verirken, ABD İran’a siyasi anlaşma ve diplomasiyi canlandırma konusunda ciddi olduğu ama bunun için olmayan İran esnekliği gerektiği mesajını veriyor.
İran’ın ABD tarafından atılan adımları tırmandırma politikasına teşvik ve kargaşa yaratan adımlarına karşı hoşgörü olarak gören çeşitli yorumlarına rağmen, şu ana kadar Washington, gereğinde fazla ileriye gitmeme pozisyonunda ciddi görünüyor.
Ancak ileriye gitmeme tutumu yeterince güven verici değil. Washington nükleer anlaşma üzerinden İran nükleer dosyası ile ilgisi olmayan başka sorunları çözmeye çalışıyor. Biden, Trump yönetiminin mirası ve genel olarak Amerikan popülist sağcılık dalgasına karşı neredeyse ideolojik bir savaş yürütüyor. Nükleer dosyayı da bu savaşın arenası olarak seçmiş görünüyor. İran nükleer dosyası ile Biden, ABD’nin dünyanın gangsteri olmadığı, Avrupa ile ittifaklarına bağlı olduğu, diplomasiye öncelik verdiği, dünyaya “güç modeli” ile değil, “modelin gücü” ile liderlik ettiğini söylemek istiyor.
Bu durumda, Ortadoğu’da büyük kayıplar değil, ABD içinde kazanma hesaplarıyla İran ile anlaşma isteğine kapılabilir.
Zira İran açısından ABD’nin iş birlikçi tutumu ve iyi niyet açıklamaları, Ortadoğu’da arbede çıkarması için bir ruhsat gibi. Nitekim 2015 yılında anlaşmanın imzalanmasından sonra da tam olarak bunu yaptı. Sahnede gülümsemesi ve dosyaları ile Cevad Zarif değil, milis güçleri ile Kasım Süleymani öne çıktı.
Biden şu gerçeği itiraf etmeli; Demokrat politikacıların ve yorumcuların Süleymani suikastından önce ve sonra sık sık dillendirdiklerinin aksine İran’a karşı sertlik savaşa yol açmadı. Aynı şekilde, belirli bir dosyada sert bir siyaset benimsemek ile düşünsel bir sistem olarak liberalizmi birbirlerine karşıt taraflar gibi göstermek de doğru değil. Biden yönetimi İran’a karşı sert bir politika izlerken, aynı zamanda ABD’nin imajını değiştirebilir.
Sert politika önemli çünkü İran’ı caydırdı ve siyasetçilerini disipline etti. Dünya ve İranlıların önünde rejimin derin bir prestij sınavı vermesine neden oldu.
Öte yandan iş birliği ve iyi niyete dayanan tutum, Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve İsrail gibi Ortadoğu ülkelerin stratejik çıkarlarını kasıtlı veya kasıtsız olarak ihmal ettiğinden, Ortadoğu’da gerilimi tırmandırmanın ve belki de savaşın en garantili yoludur.
Bölge artık tek bir dille konuşuyor ve şunu söylüyor; önceki anlaşma çıkarlarıma doğrudan zarar veriyordu. Biden yönetiminin bunu görmezden gelmesi, Ortadoğu’da yangın başlatmanın en kısa yoludur. Bölge ülkeleri, çıkarlarının tehdit edilmesi karşısında elleri kolları bağlı kalmayacak veya Washington’un ulusal güvenliklerini neyin tehdit edip etmediğine onlar yerine karar vermesine izin vermeyeceklerdir.
Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci