Her 22 Aralık tarihinde içimi hüzün kaplar. Karmaşık duygular yaşarım. Hayallerini heyecanlarını çoğunlukla paylaştığım Enver Paşanın Sarıkamış Harekâtının sorumluluğunu düşünürüm.
Dün de epey düşündüm. Bir arkadaşım sosyal medyada
“Sen yine hayal et Paşam,
Biz Sarıkamış’ta donar,
Arap çöllerinde yanar,
Kafkasları aşar
Türklüğe şan katarız” diyordu.
Bir de Sarıkamış Harekâtında doksan bin şehidin olmadığına aslında verilen kaybın otuz ila kırk bin arasında olduğuna dair paylaşımlar vardı.
Bu tarz hamaset dolu paylaşımlar öteden beri beni ziyadesiyle rahatsız eder.
Zira “Sarıkamış önünde meydana gelen meydan muharebesinde göğsüne aldığı şarapnel parçasıyla şehit düşen” Halloğlu ailesinden Kara Mehmet oğlu Hamza’nın torunun oğlu olarak bu konuda birkaç söz söylemeyi kendimde hak görürüm.
Harekât planının doğruluğu konusunda çok şey yazıldı çizildi. Ben de bu konuda aynı fikirdeyim. Gerçi Doğuda Ruslara açılacak bir cephenin Almanların yükünü hafifleteceği düşüncesiyle harekat kararı verildiği iddiası zihnimi bulandırır ayrı mesele. Hatta o tarihte çıkan fırtına ve donun o geçmiş atmış yetmiş yılda rastlanmamış bir kış olduğu da bilinmektedir.
Öte yandan, Hafız Hakkı Paşanın harekât planı çerçevesinde belirlenen tarihte Sarıkamış önlerine varamadığı(bir rivayete göre harekât planlarının bulunduğu çanta ile bir binbaşımızın Ruslara esir düşmesi sebebiyle harekât planlarının ele geçmiş olabileceği endişesiyle pusuya düşmeden Sarıkamış’a varmak için daha geniş bir yay çizmesi sebebiyle planlanan zamandan daha geç intikal ettiği iddia edilir), dolayısıyla Sarıkamış önüne gelen askerin saldırı emrini yerine getirmede yaşadığı tereddüt ve daha sonra ise Rusların şaşkınlığı atlattıktan sonra gerekli tahkimatı yaptığı ve sonrasında yapılan savaşta galip geldiği bilinmektedir.
Sevgili dostlarım, dile ne kolay geliyor doksan bin şehit değil otuz bin şehit demek. Doksan bin eve değil de otuz bin eve ateş düşmesi gayet makul bir şeymiş gibi .
Oysa o otuz bin evden biri bizim evimiz. Bir şehit olsa da o da benim dedem olsa yine bir şey değişmez. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Babamın ebesi rahmetli Fadime ana elli yıldan fazla dul yaşamış. Muhtemelen otuz yaşına bile varmadan gonca gülün tazesi öz amcasının oğlu gözünün bebeği üç çocuğunun babası eşini Sarıkamış’ta şehit vermiş. Bir yazımda bahsetmiştim. Fadime Ebem eşinin öldüğüne hiç inanamamış, dermiş ki “köye ne zaman bir deşirici(dilenci) gelse gidip bakardım acaba Hamza mı diye”…
Eşini kaybetmiş, ama Allah’tan muhtar olması sebebiyle Hamza dedemin ağabeyi Ali Ağa silah altına alınmamış ve seferberlikte kalan iki kardeşinin yetimlerini öz çocuklarından ayırmamış da bizimkiler yazının yüzünde kalmamış. Bununla birlikte, sahipsizlik sebebiyle çoluğu çocuğu hastalıktan ve kıtlıktan ölenlerin nesli mi kurumamış, yurdu yuvası mı dağılmamış, neler olmuş neler.
Vatanseverlik konusunda kimsenin hissiyatını sorgulamak haddimiz değil. Enver Paşanın da Vatan sevdasını sonradan yaptıklarını yadsımıyorum. Hayallerini ve heyecanlarını çoğunlukla paylaştığımı da ifade ettim.
Ama Sarıkamış’ın sorumluluğu Enver Paşanın omuzlarındadır. Bir kere bir yörenin çocuklarının tamamının aynı cepheye gönderilmesi büyük bir kurmay hatasıdır. Çünkü olası bir imha neticesinde o yörede kimsenin kalmaması söz konusu olabilecektir. Bizim de yaşadığımız bundan ibarettir. Nitekim Aziziye’den(Pınarbaşı) toplanan “redif”in tamamının Sarıkamış’a sevk edilmesi ve orada da askerin gerek muharebeler, soğuk ve gerekse hastalık sebebiyle şehit olması sebebiyle Avşar ağıtlarında dile getirildiği gibi Avşar kazaları adeta batmıştır. Hatta çocukluğumda dinlediğim seferberlik hatıralarında köylerde cenaze zuhurunda namaz kılacak cemaat oluşamadığı, komşu köylerden insanlar beklendiği bilinmektedir.
Şüphesiz ki söz konusu Vatansa gerisi teferruat olacaktır. Vatan savunması için otuz bin değil otuz milyon kişiyi bu Aziz Millet feda etmekten kaçınmayacaktır. Yakın zamanda Karabağ’da Azerbaycan-Ermenistan savaşında Türk askerlerinin durumu ile Ermeni askerlerin durumu bizatihi gözlemlenmiştir. Ancak akıbeti itibarıyla mağlubiyetle sonuçlanan ve kısa sürede Doğu Anadolu’daki vilayetlerin düşmesine; 3. Ordunun tamamen imhasına sebep olan bir savaşın Komutanının da sorumluluğunu konuşmak gerekir.
Güzel Rabbim Sarıkamış gibi faciaları bir daha yaşatmasın. Şehit dedem Halloğlu Kara Mehmet oğlu Hamza, Halloğlu Kara Mehmet oğlu Derviş ve tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle yad ediyorum.
Ruhları şad olsun.
Baki Selam.
Necip Topuz