KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Nazim Muradov: TÜRK DÜNYASI SEVDALISI ARİF ACALOĞLU’NUN YOL SEVDASI

Nazim Muradov: TÜRK DÜNYASI SEVDALISI ARİF ACALOĞLU’NUN YOL SEVDASI

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 13 dk okuma süresi
30 0
milli hareketciler

Bugün – 10 Nisan değerli Başkanımız, Hocamız, Ağabeyimiz, Dostumuz… Arif Acaloğlu’nun doğum günüdür.
Arif Bey’in anavatanı, tarihi Türk toprakları olup günümüzde Gürcistan sınırları içinde kalan Borçalı’dır. Üç parça olan Borçalının – Aran Borçalı (Karaçöp ve çevresi), Dağ Borçalı (şimdiki Batı Azerbaycanın yani Ermenistan’ın Kalinino ilçesindeki yaylalar ve çevresi) ve Bağ Borçalı (Sarvan ve çevresi) üçü de hep Türk toprakları olmuştur.
Karayazı ile Karaçöp’ü içine almayan eski Borçalı kazası Sovyet döneminin Borçalı rayonu ile aynı sınırlardan yani Marneuli (Sarvan), Bolnisi, Başkeçit (Dmanisi) bölgelerinden oluşuyordu. Bir büyük rayonun üç kazasını daha sonra birbirinden ayırıp üç ayrı rayon yapmışlar. Dolayısıyla Karayazı ile Karaçöp’ü inzibati (yani idari) bakımdan kapsamayan ‘Borçalı’ adı, tarihsel-etnografik bakımdan bir bütündür. Ayrıca, Gürcistan Türklerinin bütünlüğünü bozmamak için hepsine bir arada ‘Borçalı Türkleri’ demek daha uygundur. Bugün bölge halkı ve aydınları da bu kullanımı tercih etmektedir. İşte Borçalı’nın Kepenekçi köyünde kök salmış eski Buntürklerden – Kıpçak kökenli Oğuzlardan gelen, günümüzde ise düşünce yönüyle Karapapak olup onu ifade etme yönünden Terekeme sayılan Borçalı Türkleri tarih boyunca bölgenin yerel sakinleri olmuşlardır.
Arif Bey’in de mensup olduğu Acaloğlular, Borçalı’nın seçkin ailelerinden olup çok sayıda bilim ve devlet adamı, tıp doktoru, mühendis, eğitimci, şair, yazar, edebiyatçı, tarihçi ve başka ihtisaslara sahip ünlü aydınlar yetiştiren bir ocak olmuştur. Arif Bey’in dedelerinden biri olan Emin Ağa Acalov, dayısı Abbas Abdulla Acaloğlu ve kendisi bu aileden çıkıp tüm Türk dünyasına sahip çıkan aydınlardır…
Benim Arif Hocayı tanımam yıllar öncesine dayanır – en az 30-35 yıl öncesine. Hayatta bir kere bile yüz-yüze gelemediğimiz Arif Bey, benim gözümde sadece bir mifoloq (mitoloji uzmanı) değil, aynı zamanda gerçek ve çağdaş bir MİT idi. Sesini duyduğun, eline-yüzüne dokunabileceğin, engin bilgisine hayran olduğun, kendisiyle görüşüp kucaklaşa bileceğin, sözün her anlamıyla büyük, gerçek ve EFSANE bir AYDIN. Seninle aynı mekânda bulunmasa da aynı zamanda yani aynı zamanın içinde yaşayan efsane bir mit idi Arif Acaloğlu. Ömrüm boyunca bilgilerine, birikimlerine, akıllarına, bıraktığı eserlere hayran kaldığım çok sayıda ünlü ismin hayran olduğu farklı bir bilim adamıydı Arif Bey.
Onu masa başında yakalamak neredeyse imkânsızdı. Engin Türk Dünyasının ayak basmadığı bir noktası yoktu. Sesi bir gün Moğolistan’daki ata yurdumuz Ötüken’den, Orhun Vadisi’nden; başka bir gün uzak ve soğuk Sibirya’dan; bir gün Baltık ülkelerinden, Kuzey Kafkaslardan; başka bir gün Talas’tan, Dağlık Altay’dan; bir gün Semerkant’taki Gôr-i Emir’de yatan Timur dedesinin, Uluğ Bey’in; Kazakistan’daki Türkistan yani Yesi şehrinde uyuyan büyük mutasavvıf Ahmet Yesevi Hazretlerinin mezarından, başka bir gün Doğu Türkistan’dan – Urumçi’den, Kaşgar’dan – Divan-ı Lûgatü’t-Türk yazarı Kaşgarlı Mahmud Hazretlerinin mezarından, Üçturfan’dan; bir gün Azerbaycan’ın güneyinden- Tebriz’den, Urmiye’den, Erdebil’den geliyordu sesi-sorağı. Bir de duyuyordum ki bana çok yaklaşmış – Ordubad’a hatta benim köyüm olan Üstüpü’ye gelmiş, köyümüzde kapısını kimsenin açmadığı, yalnızlıktan çıldırmak üzere olan, sahip olduğu sözlü bilgi hazinesini genç kuşaklara ve geleceğe aktarmak isteyen aksakal ve akbirçeklerin kapısını çalıp onların dizinin dibinde oturmuş Arif Bey. Onlar bu dünyadan gitmeden önce kendileriyle görüşmeyi başardığı için kendisine mutlu hisseden Arif Bey. Sen sadece bu hizmetlerinle de Azerbaycan bilim tarihinde yerini alabilirdin fakat “Sen bilge bir mar bolduk üçün, Azərbaycan Türk budunıñ atı-küsi yok bolmazun tiyin tün udımadıñ, küntüz olurmadıñ. (Sen çox bilikli bir müəllim olduğun üçün Azərbaycan Türk xalqının adı-sanı yox olmasın deyə gecə uyumadın, gündüz oturub dincəlmədin.)” Köyümüzün- Ordubad’ın Üstüpü köyünün aksakallarından olan Kerbelayî Masumhanoğlu Hasan (Hasov) Babayev’den derlediğin Bozkurt Efsanesi ile köyümüzün de adını bilim tarihine geçirdin. Tekçe bu mu?! Bozkurt efsanesini derledikten sonra Bakü’ye dönmüş, çalıştığın Azerbaycan Bilimler Akademisi’nde rahmetli hocan, Azerbaycan Mitik Tefekkürünün Kaynakları, Azerbaycan Halkının Soy- Kökünü Düşünürken gibi yeri doldurulmaz kitaplara imza atan ünlü mitolog Mirali Seyidov hocaya bu haberi vermiştin. Hocanın bu haber karşısındaki tepkisini anlatınca senin de gözlerin buğulanır, sesin titrerdi. Duyduklarından dolayı kuş gibi uçan, hüngür hüngür ağlayan Mirali Hoca kendilerini bekleyen asansöre binmemiş ve seninle Arif Rehimoğlu’nun kolunuza girerek merdivenleri inmiş, akademinin bahçesine sizinle birlikte çıkmış, oradaki ağaçların altında oturmuş, Allah’ına şükrederek “şimdi rahat ölebileceğini” söylemişti…
Moğolistan’ın Orhun Vadisi’ndeki Gültekin abidesinden Elçibey’in mezarına toprak getirip döken de Arif Acaloğludur, Şamanlarla diz-dize, göz-göze oturup onların hikâyelerini dinleyip onlarla birlikte transa geçen de. Kaz dağlarındaki Tahtacıları ziyaret edip onlarla tören yapan da Arif Acaloğludur, Afganistan’ın kuzeyindeki Herat’ta Sultan Hüseyin Baykara’nın, büyük Alişir Nevai’nin türbelerinde namaz kılan da…
Onun dostluk ettiği, görüştüğü kişiler de her zaman kendisi gibi farklı insanlar olmuştur. Meşhur Nikolay Gumilev ile dünyaca ünlü büyük şair Anna Ahmatova’nın oğlu – bilim dünyasının efsanelerinden olan büyük tarihçi, etnoloq ve etnograf Lev Nikolayeviç Gumilev onun dostu idi. Rahmetli Ebulfez Elçibey’i Moskova’dan trenle o zamanki Leningrad’a (şimdiki Petersburg’a) götürüp Lev Nikolayeviç’le onun evinde görüştüren, gece boyunca onların sohbetine eşlik eden de Arif Acalıoğlu’dur. Estonya’daki tarihi Tartu Üniversitesi’nin profesörü ve dünyaca ünlü Semyotikçi Lottman’ın Doktora öğrencisi olan da Arif Bey’dir, bugün ilgili bilim çevrelerinde artık değerli bir Uralist-Altayist olarak kabul edilen Prof. Dr. Xaqani Qayıblı’nı Lottman ile tanıştıran da…
Ben onu mifolog yani mit uzmanı olarak yıllar öncesinden tanıyordum. Mehmet Emin Resulzade ve dava arkadaşlarının kurduğu ve onun adını taşıyan üniversitedeki hocalarımız hep Arif Acaloğlu’dan söz ederlerdi. Bu zeki adamı görmek en büyük arzumdu. Bilimsel makalelerini de okumuştum. Rusça hem Azerbaycan Türkçesinde hangi konuya eğilirse onu anında halleder, çözüme kavuştururdu.

Arif Hoca ile WhatsApp yazışmalarımızı gözden geçiriyorum – 9 Mart 2022’de ona dostu Allahverdi Tekleli’nin “İrevan Çuxuru” şiirinin saz eşliğinde seslendirilen varyantını göndermişim. Bir başka yazışmamızda Allahverdi Bey’in Xaqani Qayıplı’ya yazdığı ve “Bir serkere kuzuçuydum Hanımçıxan’da / Bir de gördüm gözlerimi huş alıp gedir” mısralarıyla başlayan ve etkisinden uzun zaman kurtulamadığım meşhur Elat şeirini tartışmışız. Başkanı olduğu MHB’de yani Maarifçi (Milliyetçi) Harekâtçılar Birliği’nde Allahverdi Tekleli’nin 65 yaşını özel bir törenle kutlamamız da böylece başlamıştı. Arif Acaloğlu Hoca’nın yönettiği uzun zoom toplantısı tam dört saat sürmüştü. Katılımcılardan hiçkimse toplantının bitmesini istemiyordu. Ağır pandemi günlerinde düzenlediğimiz bu kutlama ve tartışma töreni her yönüyle unutulmazdı…
Bakü / 15 Kasım 2023 akşamı (Arif Bey hayatta olsaydı bu menhus tarihi Türk takvimiyle de ezbere söylerdi…) Arif Acaloğlu konuşmacı olarak gittiği Azerbaycan’da, elim bir trafik kazasında hayatını kaybetti…
Arif Acaloğlu’nun ölümü büyük bir kayıptır, çok büyük bir kayıp. Onun sahibi olduğu vasıflar saymakla bitmez: Yatdığı mezarlıq da mekteb, uyuduğu qebrin çevresi de sinif, üstündeki sine daşı da parta, başdaşı da kitab, birinci-sonuncu yani Göktürk ve Latin elifbalarımızın sergilendiği yazı tahtası olan öz dayısı, şair-diplomat Acaloğlu Abbas Abdullah Bey’in mezarının yanında defnedilen; Mirze Bala Mehmetzade qeder fedakâr, davasına ve liderine sadık; Zeki Velidi Togan qeder engin bilgilere sahip; kısa ömrüne birer antropolog, filolog, Türkolog, folklorist, tekstolog, sosyolog, mifolog, ideolog, politolog, lingivist, semiyolog, epistemolog, hermenetikçi, tercümeci, dilci, edebiyatçı, poliglot, kültür tarihçisi… ömürleri sığdıran değerli başkanımız, unutulmaz alim, bilge kişiliği ile gönüllerde taht kuran, Davasının eri, Liderine sadakatli, Teşkilatında sıra neferi, İdeolojisine bağlı; entelektüel kişiliğiyle, onurlu şahsiyetiyle herkesten seçilen fakat tüm davranışlarında sade, samimi, sakin yeni-yeni değerler yaratan Değerli insan Arif Acaloğlu Başkanım,
Böyük şairimiz Vaqif Bayatlı Öner deyir ki: “Ölenecen sevmek azdır!”
Gördüyünüz kimi, bu iki Acaloğlu – dayı-bacoğlu – Abbas Abdullah Acaloğlu ile Arif Acaloğlu öz maarifçilik görevlerini öldükten sonra da devam ettirirler.
Öğretmek – Acaloğluların ruhundadır, maarifçilik onların kanındadır.
Tekce eserleri ile değil, mezarları ile de öğretmeye devam edirler…
İşte budur Aydın olmak, işte budur Ziyalı olmak, Müellim olmak…

Kıblesi dağlar olan, üzü dağlara doğru defnedilmek isteyen Elat oğlu, Kepenekçi balası, şair, ozan, diplomat, Devlet adamı Acaloğlu Abbas Abdulla ile bacoğlusu alim ve Devlet adamı Acaloğlu Arif Bey,
Azman Ozan Acaroğlu Abbas Abdullah ile dünya gözüyle görüşsek de seninle görüşemedik. Doğum günün kutlu olsun!
Burada görüşe bilmedik – SAVALAN’DA GÖRÜŞENE DEK, BEY!..
DAYI-BACOĞLU ACALOĞLULAR ise
“Arxası üste uzanıb
Yer üzünün yam-yaşıl bir düzüne
Gözlerile şeir yazırlar
GÖYÜZÜne…”

Nazim Muradov
10 Aprel (Nisan) 2024
Lefke / KKTC

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir