KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Mustafa Fahs: İran ve huzursuz coğrafya

Mustafa Fahs: İran ve huzursuz coğrafya

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 6 dk okuma süresi
249 0

İran, daha önce imparatorlukların yayılma savaşları ile bağlantılı jeoideolojik dönüşümlere teslim olan bir bölgede ve her zaman etnik ve manevi özelliklerinin tanınması için savaş veren halkların arasında beş yüzyıl boyunca kendisine güvenli bir yer edinmeyi başaramadı. Bu imparatorlukların (Çarlık, Osmanlı ve İngiliz) çöküşüyle ​​birlikte İran, 1501 yılında Şah İsmail Safevi’nin eliyle saltanat devletinin kurulduğu günden beri İran platosu halkının yaşadığı ve savaşlarla, işgallerle ve yenilgilerle bedelini ödediği sınır kaygısını yeniden gün yüzüne çıkaran jeopolitik değişimlere uyum sağlamakta zorlandı.

1514 gibi erken bir tarihte Osmanlı İmparatorluğu, Türk-Arap duvarı ile İran’ın doğuya doğru genişleme emellerine son verdi. İran’ı önce Çaldıran’da ve ardından 1534 ve 1639 yıllarında Mezopotamya’da yenilgiye uğrattı. Daha sonra Çarlık Rusyası ile İran arasında dört savaş yapıldı. Bunlardan en şiddetlisi 19. yüzyılın ilk yarısında yaşandı. Savaşlar 1813 yılında Gülistan Antlaşması ve 1828 yılında Türkmençay Antlaşması’nın imzalanmasıyla sona erdi. Türkmençay Antlaşması İranlıların Güney Kafkasya’da ve kuzeyinin bir kısmında tarihi toprakları olarak kabul ettikleri kısımların koparılmasına yol açtı.

Bu sırada Türkiye, Orta Asya ve Transkafkasya cumhuriyetlerindeki rolünü geri kazanmayı başardı. 1986’da erken bir vakitte Türk kültür merkezini kurdu. Bu bölge halkları ile arasındaki ulusal ve dini ortaklıkları yeniden oluşturmaya çalıştı. O dönemde İran, nüfuzunu geri kazanmayı başaramadı. Özellikle güney Rusya’daki İslam sahasında, yönetim modelinin reddedilmesinin ve hem Sünni hem de Şii siyasal İslam projelerinin önünün kesilmesinin yanı sıra bu ülkelerin Türk dünyasıyla bağlantısına ve Şii Azerbaycan’da dini kimliğin milli kimlik lehine olacak şekilde gerilemesine dayalı milli bir problemle karşı karşıya kaldı.

Tarihe kazınan Azerbaycan lideri Haydar Aliyev Bakü’de cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduktan (1993-2003) ve neredeyse bir iç savaşa neden olan iki yıllık bir kaos döneminden sonra ülkesinin iç politikasına dışarıdan yapılan müdahaleleri engellemeyi başardı. Aliyev, Tahran destekli Azerbaycan İslam Partisi’ni lağvetmeyi başardı. Rus rolünün azalıp ABD ve Türk rollerinin yükselişinden yararlanarak ülkesini Batı eğilimlerine yönlendirdi. Türkiye milli faktör içinde Bakü ile uzun soluklu stratejik ilişkilerin pekiştirilmesi için bir kapı bulmuştu. Bu, Tahran’ı Ermenistan ile ittifak kurmaya ve Dağlık Karabağ bölgesi konusunda Azerbaycan ile aralarındaki anlaşmazlıkta askeri olarak kendisini desteklemeye itmişti.

Tahran’ın Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı desteklemesi iki ülke arasında hükümet ve halk düzeyinde bir gerilime yol açtı. Bu durum Bakü’yü İran’ın emellerine karşı bir grup jeostratejik ve ekonomik ittifak kurmaya itti. Bakü, petrol zenginliği dolayısıyla ekonomik koşullarının iyileşmesiyle özellikle Rusya ile askeri cephaneliğini geliştirmeyi başardı. Ordunun modernizasyonunun yüzde kırkı Rus sanayisine dayalı. Bakü 2020’de Dağlık Karabağ bölgesini geri almak için yapılan savaşta kendisini destekleyen Türkiye’nin açık işbirliğinin yanı sıra 2017’de İsrail’in askeri alandaki üçüncü müşterisi oldu.

Dağlık Karabağ’daki savaşı sona erdiren anlaşma, Bakü’nün İran’ın Ermenistan üzerinden Avrupa’ya açılan ekonomik koridorlarına hakim olması ve İran sınırındaki Ermeni toprakları üzerinden Azerbaycan’ın Nahçıvan bölgesine ve oradan da Türkiye’ye yol açmasıyla birlikte İran’ın jeopolitik endişesini yeniden perçinledi. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden bu yana ilk kez Azerbaycan ile Türkiye arasında İran veya Ermenistan’dan geçmeyen doğrudan bir yolun açılması, İran yönetimini uluslararası sınırlarda kendisini daha fazla yalnızlaştıran değişikliklerin önüne geçmek için tansiyonu yükseltmeye itti.

İran’ın komşularıyla yaşadığı sınır krizi, İslamabad’ı gerilim hattına girip Ankara ve Bakü ile ortak bir askeri tatbikat yapmaya itti. Bu adım Tahran’ın Pakistan’ın ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü üç dosyaya müdahale etmesinin ardından geldi. Bu dosyaların ilki Afganistan ve Tahran’ın Taliban’ın kanatlarına sızması, ikincisi Suriye’den dönen Şii savaşçıların kaderinin belirlenmesi ve Tahran’ın ayrılıkçı Belucistan Kurtuluş Ordusu ile ilişkisi.

Ancak mevcut kriz içerisindeki asıl endişe Bakü’nün zaferi ve İran’da yansımaları olan ve İran halkının birliğini etkileyen Türk-Şii Azeri kimliğinin yükselişiyle başladı. Zira Azerbaycan Türkleri, beş yüzyıl boyunca İran devletinin bel kemiğini oluşturdu ve her rejimin yükselişinde ve düşüşünde daima önemli bir rol oynadılar. Bundan dolayı Azerbaycan’a karşı düşünülmeden yapılacak herhangi bir hareketin, coğrafyaya ilişkin huzursuzlukları artıracak iç yansımaları olacaktır.

Mustafa FahsŞarkulavsat

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir