Bu bir kaos’. Burada kastedilen şey 2011 yılındaki Mısır devrimi olaylarını öngören Mısırlı ünlü yönetmen Halid Yusuf’un çektiği ‘Bu bir kaos’ filmi değil. Burada esas kastedilen şey Viyana’da yapılan nükleer müzakerelerde ABD müzakereleri için bir yönetmen bulma girişimlerinin ve Robert Malley’in yönetmeye çalıştığı bozuk anlaşma filminin duyurusunun önüne geçen ‘bir kaos’ olduğu. The Wall Street Journal’ın aktardığı bilgilere göre ABD heyetinin İranlılarla yapılan müzakereleri nasıl yönetecekleri hususunda kendi içlerinde görüş ayrılıklarına düşmeleri neticesinde, aralarında ABD’nin İran Özel Temsilcisi’nin Yardımcısı Richard Nephew’in de bulunduğu ABD müzakere heyeti üyelerinden üç kişinin müzakerelerden çekilmesiyle ABD tarafında bir müzakere kaosu yaşanıyor. Geri çekilme kararı bölünmenin sadece ABD yönetiminin içerisinde (karar mercilerinde) olmakla kalmayıp, müzakere ekibinin içine kadar ulaştığına dair şüpheleri kesin bir şekilde kanıtlıyor. Müzakere ekibinden çekilen üyeler ABD’nin müzakerelerdeki tavizsiz duruşunun zayıflamasının neticesinde böyle bir karar aldıklarını söylediler. Daha da ayrıntıya girecek olursak “ABD müzakere ekibinin mevcut yaptırımların uygulanması ve İran tarafıyla müzakereleri bitirme tarihi hususunda görüş ayrılıkları yaşadıkları” bildirildi.
Nephew’in taviz vermemeye dikkat çekmesi ABD’nin, Joe Biden yönetimi devraldığından beri İran’a karşı ne kadar esnek davrandığını gösteriyor. Bu esneklik yumuşaklık derecesine ulaştı. Öyle ki ABD tarafı anlaşmayı tamamlamak için işleri ağırdan alan İran’dan daha aceleci bir hale büründü. Görünen o ki, İran elde edebildiği kadar çok kazanç sağlama arayışında. Bu yüzden tavrında ısrarcı ve isteklerinden taviz vermiyor. Herhangi bir anlaşmayı iki şarta bağlıyor: Yaptırımların tamamen kaldırılması ve anlaşmadan geri çekilme olmayacağına dair güvenceler verilmesi. Bu iki şart tamamen Beyaz Saray yönetiminin elinde değil. Nitekim bazı yaptırımlar için ABD Kongresi’nin onayı gerekiyor. Garantiler ise üç yıldan kısa bir süre sonra başkanlık seçimini kimin kazanacağına bağlı.
Viyana’da Tahran’dan ziyade Washington krizine çözüm arıyormuş ve İran’ı yatıştırmak için taviz vermeye hazırmış gibi görünüyor. Zira ABD’nin başarısızlığı, herhangi bir değişiklik yapmadan önceki anlaşmaya dönme olasılığına ilişkin göndermelerde bulunma noktasına ulaştı. Bu, İran müzakere ekibinin yalnızca nükleer dosyasına odaklanmasına kapı aralıyor ve İran’ın balistik projesi ve bölgesel nüfuzundan bahsedilmesini imkansızlaştırıyor. Görünen o ki bu konular, ABD başmüzakerecisi Robert Malley’in ilgisinin dışında kalıyor. Meslektaşım, Suudi yazar Tarık Alhomayed’in geçen çarşamba Şarku’l Avsat gazetesinde kaleme aldığı “‘Hacı’ Robert” başlıklı köşe yazısında belirttiği gibi, Malley İran nüfuzunun kurbanlarını dikkate almadan ilgisini sadece İran’daki dört ABD’li mahkuma odakladı. Alhomayed söz konusu yazısında “Biri çıkıp Hacı Malley’in ABD’nin çıkarlarına hizmet etmekten sorumlu olduğunu söyleyebilir. Bu doğru ama bölgenin güvenliği de ABD’nin çıkarları arasında” ifadelerini kullanmıştı.
Teknik ölçütlere göre, Robert Malley en kötü yönetmenler sınıfındanmış gibi görünüyor. Zira izleyicinin filmin içeriğini anlamak için sadece başlığı okuması yeterli. Viyana’da çekilen son görüntüler, iki tarafın doğrudan müzakerelere gitmeye hazır olduklarına dair yarı çift yönlü duyuru niteliğindeydi. Nitekim İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın Viyana müzakerelerinin Washington ile doğrudan müzakerelere yol açacak önemli siyasi kararlar almaya yakın olduğunu açıklamasından saatler sonra, ABD Dışişleri Bakanlığı nükleer dosya konusunda İran’la masaya oturmaya hazır olduklarını duyurdu. Bu senaryo, Nükleer Anlaşma’nın manevi babası sayılan eski ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ABD Başkanı Barack Obama’yı Guta’da kimyasal silah kullanma suçundan Suriye rejimini sorumlu tutma kararını alma çıkmazından kurtarmak için yönetmenliğe soyunduğu sırada yaptığı kötü prodüksiyonu hatırlatıyor.
Viyana müzakereleri krizi, dünyadaki tek süper gücün kendi içinde bölünmüş olması ve bunun da müzakerelerde (olumlu veya olumsuz) bir karar alınmasını engellemesidir. Bu durum uluslararası ve bölgesel düzeyde İran’la başa çıkma şekline yansıyor. Bir anlaşmaya varılması ya da müzakerelerin başarısız olması durumunda, ABD’nin kararsızlığı ve bölgeyi bir sinema filmine değil gerçek bir kaosa sürükleyecek olan yönetimin başarısızlığından ötürü bölgesel istikrar etkilenecektir.
Mustafa Fahs şarkulavsat