KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Mustafa Eravcı: Jeopolitik ve Tarihsel Bir Rekabet Sahası Olarak Ukrayna

Mustafa Eravcı: Jeopolitik ve Tarihsel Bir Rekabet Sahası Olarak Ukrayna

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 9 dk okuma süresi
330 0

Ukrayna-Rusya krizinde diplomasiye tanınan şansta artık sona gelindi. Rusya’nın son iki aydır bölgede yaptığı askeri hazırlıklar kapsamında bölgede savaş çanları çalmaya başladı. Batı diplomasisi masada çözüm üretmekten kaçındığı gibi Rusya’nın kendisini köşeye sıkışmış hissetmesine de neden oldu. Bu durum Rusya’yı daha da agresif hale getirdiği gibi Rusya ile bölge ülkeleri arasındaki gerilimi de git gide artırıyor.

Ukrayna Küresel ve bölgesel güçler açısından çok özel ve öncelikli alanı oluşturmaktadır. En başta Rusya’nın ekonomik çıkarlarının önem arz etmesinin yanında, Sovyetler Birliği’nin ya da Rus İmparatorluğu’nun yeniden canlandırılması kapsamında ortaya konan Avrasyacı ve Slavofil yaklaşımları ışığında ortaya konulan siyasi-ideolojik düşüncelerin, projelerin gerçekleştirilmesini amaçlamaktadır . Ayrıca, Kırım yarımadası ve Sivastopol şehri Rus deniz filosu bağlamında Rusya için stratejik önem arz etmektedir. Diğer yandan, Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD), soğuk savaş sonrası dönemde bölgede oluşan güvenlik ve güç boşluğunun NATO ile doldurulması çalışmaları ve doğu-batı enerji koridorunun bir parçası olan güzergâhta etkin başat olma politikası bu ülkenin bölgedeki varlığını kaçınılmaz kılmaktadır. Bununla birlikte, Avrupa Birliği’nin ekonomik ve enerji çıkarlarını ön planda tutarak Doğu Avrupa ve Karadeniz-Hazar hattına olan sürekli ilgisi ve Türkiye’nin bütün bu güç ve çıkar sarmalı içerisinde Karadeniz’deki Montrö statüsünün korunması yönünde takındığı tavrı ve vizyonu, Ukrayna özelinde genişleyen somut bir siyasal-ekonomik-stratejik sorunu önemli kılmaktadır.

Soğuk savaş sonrası küresel ve bölgesel güçlerin geopolitik ve geostratejik yaklaşımı yanında bölgenin tarihsel ve kültürel yapısıda dış politika koseptininin şekillenmesinde belirleyici parametredir. Bu kapsamda, Avrasya merkezli tarihsel-düşünsel yaklaşımı ele almak bir zorunluluktur.

Avrasya merkezinde, 14. Yüzyılın sonlarına kadar sürecek olan Moğol-Tatar hakimiyeti ortaya çıkmıştır. Ancak bu siyasi merkez, Rus dirilişi ve yayılmasının merkezi olacak Moskova Knezliğinin tarih sahnesine çıkması sonucunu da doğurmuştur . Bu olay sonrası dönemde, Altın Orda’nın mirascısı Tatarlar Kırım bölgesine doğru çekilmişlerdir. Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet dönemi ile birlikte de Osmanlı’ya, özerk ve imtiyazlı bir şekilde tabi olmuşlardır. Çarlık Rusya olarak adlandırılan Moskova Knezliği, ise Hazar bölgelerine yönelerek 1552’de Kazan’ı ve 1554’de Rus Kazakları yardımıyla Astrahan’ı hakimiyetleri altına almışlardır . Ukrayna’nın sağına yayılan Rusların, 1637’de kısa bir süre de olsa Azak Kalesini ele geçirmeleri olayı ile, artık Osmanlı için de bir tehdit oluşturduğunun sinyallerini veriyordu. Bu durumdan hareketle, Rusların 17. Yüzyılın ortalarına kadar batı yönünden tehlike olarak algıladıkları Lehlere karşı 1654 yılında giriştikleri savaş sonucunda sorunlu bir toprak olan ve Moskovanın güvenliğini tehdit eden Smolensk’i almaları ile güneye doğru, yani sol Ukrayna’ya doğru ilerleyiş de başlayacaktır. Bu çerçevede, Rus Kazaklarının idaresinde olan ve Leh tehlikesi karşısında Rus Çarının tabiyetini isteyen Ukrayna (Kiev) 1654 yılında, yapılan Pereyaslav Anlaşması ile Rus Çarına tabi oldu. Ancak sonrasında Polonya ile Rusya arasında on üç yıl süren savaşlar yaşandı ve bu savaşlar Ukrayna’nın Rusya ve Polanya arasında bölünmesiyle sonuçlandı. Rusların sağ Ukrayna yönüne doğru ilerleme arzuları sonucunda Osmanlılarla ilk anlaşmaya imza koymuşlardır. 1676-1681 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında imzalanan Bahçeşehir Anlaşması ile Dinyeper sınır kabul edilerek sağ (Osmanlı) ve sol (Ruslar) kanatları iki devlet arasında paylaştırılmıştır

Ortak bir geçmiş ve bu geçmişten kaynaklanan ortak bir bakiyeye sahip olan Rusya ve Ukrayna için önemli bir yeri olan ve ortak bir paydayı da oluşturan diğer önemli bir tarihsel olay Kırım’ın Ruslar tarafından ilhakıdır. Aynı zamanda, bu olay bölge stratejisi, siyaseti için kırılma noktasını teşkil etmektedir. Rusların bu döneme kadar Karadeniz’in kuzeyinde, doğu ve batı yönlerinde yapmış oldukları yayılma faaliyetlerinde ortada kalan tek bölge, o dönem itibariyle Kırım olmuştu. Ruslar açısından kilit öneme sahip Azak kalesini elde etme sonrasında, Kırım Hanlığı’na yönelik bir çok akın gerçekleştirmiş ancak başarılı olamamışlardır. Ta ki; 1762 yılında Rus tahtına II. Katerina geçene kadar. II. Katerina ile başlayan süreçte, bugünkü Ukrayna topraklarının batı kısımlarına hakim olan Lehler (Polonyalılar) ve Karadeniz’e hakim olan Osmanlılara karşı yayılma ve avantaj elde etme yönünde politika yürütülmeye başlanmıştır. Bu çerçevede, o dönem itibariyle Lehistan’da baş gösteren taht kavgaları ve iç karışıklıkları Osmanlı-Rus ilişkilerini germiştir. Bu kapsamda gerilen ilişkilerin sonucu ve fiili olarak da Ruslara baş kaldıran Lehlerin Osmanlı topraklarına sığınmaları, Osmanlı-Rus savaşının başlamasına neden olmuştu. Devleti’nin ağır bir yenilgi alması neticesinde yapılan Küçük Kaynarca Anlaşması (1774) hükümleri savaşın fiili neticelerine ek olarak, siyasi neticeleri açısından Osmanlı Devleti’ni etkilemiştir. Buna bağlamda, Kırım’a bağımsızlık veriliyor, Kırımlıların hanlarını kendileri seçmeleri ve yalnız dini yönden Kırım’ın Osmanlılara bağlı olmaları kararlaştırılmış ve hükme bağlanmıştır . Ancak Ruslar uygun siyasi ve askeri şartların sağlanmasıyla oluşan ilk fırsatta Kırım’ı ilhak etmişlerdir. 1784

Kavak Tenkihnamesi ile Osmanlı Devleti Kırım’ın Ruslar tarafından ilhakını kabul etmek durumunda kalmıştır. Kırım’ın ilhakından sonra bölgedeki Rus varlığının Kiev ve çevresi, Kırım yarımadası ve yarımadanın doğusunda kalan, Hazara uzanan Kafkas üstü topraklara yayıldığı görülmektedir.

Bu sürecin devamında, Rus Çarlığı’nın 1917 yılında Bolşevik Devrimi ile yıkılması sonucunda yeni bir tarihsel dönem ve tecrübenin yaşanması sürecine girilmiştir. 1919 bağımsızlığını ilan eden Ukrayna, Sovyet Sosyalist Cumhuriyet olarak ortaya çıkmış, 1922’de ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) dâhil olmuştur. Ancak o dönemde topraklarına Kırım dahil edilmemiştir. Kırım 1917’de bağımsızlığını ilan etmesine rağmen, İhtilal kuvvetlerinin bölgeye ulaşması ile 1921 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği içerisinde muhtar cumhuriyet statüsü ile varlığını sürdürmüştür. Ancak Ukrayna’nın bugünkü sınırlarına kavuşması 2. Dünya Savaşı’nın doğrudan bir neticesidir.

Ayrıca ve son olarak, bölgenin Kırım açısından idari anlamda son halini alması ise 1954 yılında SSCB’nin Ukraynalı Komunist Parti sekreteri Kruşçev tarafından Kırım’ın Ukrayna’ya Pereyaslav Anlaşması’nın 300. Yılı kapsamında ‘hediye’ edilmesiyle olmuştur. Bütün bu olaylar silsilesinin ışığında görülmektedir ki, Ukrayna-Rusya’ krizinin hem de bölgeye yönelik politikalarının, anlaşılması ve poltik stratejilerin geliştirilmesi için geçmişin miras olarak bıraktığı siyasi, kültürel, stratejik bağlar gözönüne alınması gerekmektedir.

Prof. Dr. Mustafa Eravcı

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir