Türkiye ve İran İslam Cumhuriyeti Bölgenin iki büyük gücü olarak ve geniş ve değerli bilimsel ve kültürel materyal ve tarihi jeopolitik değer nedeniyle İslam dünyasını etkiliyor, bu kritik Ve Hassas durumlarda İslam dünyasındaki sorunların çözümünde çok önemli ve etkili bir rol oynayabilir.
Günümüz insan toplumu, her biri bir siyasi varlık ya da ulusal hükümet biçiminde oluşan çeşitli toplumlardan ve ya ilişkilerini onaylanmış ya da alışılmış olan uluslararası insancıl hukuk biçiminde kurmuştur, Fakat siyasi yöneticilerin davranış ilkeleri bu kurallara dayanmayan ve tutarlı değildir, fakat esas olarak epistemik sistem ve onun entelektüel ve politik felsefesinden etkilenmiştir Uluslar ve uluslar arasındaki ilişkilerde iki yaklaşım görünür. Kendisini ulusal sınırlar çerçevesinde tanımlayan ve yalnızca ulusal kaynakları göz önüne alan milliyetçi ve ideolojik olmayan yaklaşıma ve ulusal sınırları getiren başka bir görünüş ve ideolojik yaklaşım. Kendisini ulusal sınırların sınırları içinde tanımlayan ve yalnızca ulusal kaynaklara odaklanan milliyetçi ve ideolojik olmayan yaklaşıma bir göz atma ve ulusal sınırların ötesine geçen diğer ideolojik yaklaşım evrenseldir ve kendisi için ulusötesi ve ulusötesi çıkarlara sahiptir.
Her ne kadar bu iki çıkar türü birbirine karışmışsa da, bazı durumlarda, aynı uluslararası kurallar çerçevesinde hedefler ve ideolojik çıkarlar sürdürülür ve bazı durumlarda da bu durumdan kurtulup çelişir.
İran İslam Cumhuriyeti, İslam sistemi ve ideolojik yaklaşımı ile insan topluluğu ile işbirliği yaparken ve uluslararası kurallar çerçevesinde hareket ederken, dini inançları ile orantılıdır ve insan topluluğuna, özellikle de Müslümanlara karşı sorumluluk duygusu sahibidir. Türkiye’deki iktidardaki İslamcı parti de ideolojik eğilimler içeriyor ve bu nedenle İslam dünyasının rolünü oynamak istiyor.
İki ülkenin İslam dünyası mevcut koşullardaki ile işbirliğinin önemi
Son yüz yılda İslam dünyası, sömürge ve egemen hükümetler tarafından sürekli olarak sıkıntı çekti öyle bir durum ki hep kötüleşiyor ve şimdi tanık olduğumuz kritik anı yakaladı.
Müslümanlar, iç anlaşmazlıklar ve sonuçta birlik ve işbirliği eksikliği nedeniyle Batılı düşmanlıklara cevap veremedi, Eğer bu birlik ve işbirliği Müslümanlar arasında gerçekleşmezse, bu acılardan asla kurtulmak mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, Müslüman ülkeler arasında İslam ve Müslüman düşmanlarıyla yüzleşmek için birlik ve yakınlaşma, İslam dünyasının durumunu her zamankinden daha aciliyet haline getirdi. Karmaşık koşulların Müslüman dünyadaki değişkenleri ve uluslararası ilişkileri de etkilediği ve ülkelerin menfaatleri ve menfaatleri ile iç içe geçmiş olması ve bunun sonucunda hükümetin eylemlerinin çok fazla sınırlandırılması ve kaygılar yaratması etkili olmuştur. Böylece en güçlü ülkeler bile dünyada yalnız başına hüküm veremez ve gelişmeleri küresel ve bölgesel düzeyde yönetemez
Dolayısıyla, bu konuda iki veya daha fazla ülkenin veya tüm ülkelerin işbirliğine gidilmesi kaçınılmazdır Ve bu ülkeler daha büyük ittifaklar kurabildikleri ölçüde uluslararası arenada daha fazla başarı kazanacaklar, İslam dünyası, aynı zamanda, insan toplumunun büyük bir bölümü ile aynı yasaya tabidir. Müslümanlık meselelerinin liderliğinde ve yönetiminde yalnızca iktidar araçlarına güvenmek isteyen herhangi bir Müslüman ülke kesinlikle bu yolu ortadan kaldırmaz aynı zamanda Müslüman dünyanın aşırı dinçlerine de zarar vereceğini söyler.
İslam dünyasında iki büyük bölgesel ve etkili güç olarak Türkiye ve İran İslam Cumhuriyeti, sayısız maddi ve manevi, tarihî, jeopolitik, bilimsel ve kültürel buluşmalarından ötürü İslam dünyasında Bu kritik ve hassas durumda İslam dünyasındaki sorunları çözmekte çok önemli ve etkili bir rol oynayabilir.
Bu iki ülke işbirliği içine girdikçe, İslam dünyasının büyük bir bölümünü kolaylıkla bir araya getirebilirler ve bu ikili ile yüzleşebilecek Müslüman toplum içinde herhangi bir sapkın direnişe sahip olmayacaklardır. Türkiye, koşulsuz ve adaletsiz olduğu özelliklere sahip varsayımsal bir ülke ve Suudi Arabistan ve diğer birleşik devletler gibi bir ülkeyle birleşmek için stratejik bir hatadır, Türkiye Suudi Arabistan’dan tamamen farklı bir ülke, Türkiye demokratik bir ülke, Suudi Arabistan en kötü hükümet biçiminde, hakim olmayan bir kraliyet tarafından yönetiliyor, İslam Adalet ve Kalkınma Partisi, diğer dini okumaların esnek ve nispeten akılcı yorumuna saygı duyuyor. Al Saud, Wahhabism ve Takfir formunda, yalnızca kendisini doğru yorumlama olarak algılayan en cahil ve şiddet içeren yorumların en kötüsünü teşvik eder ve savunurken, diğerleri kafirlere, dolayısıyla inkarcıya aşağılayıcı olmaya çalışırlar. İslam dünyasında bu nitelikten dolayı olan bu ülkelerin itibar sahibi olmayacağı ve bu nedenle sona ermeyeceği doğaldır.
Hal buki AKP’nin İran İslam Cumhuriyeti ile birçok potansiyel ortaklığı vardır
İran ve Türkiye arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi ve derinleştirilmesi birçok önemli hususu gerektirir,
1- Ortak din ve dinötesi bakışı
2- Mevcut durumda İslam dünyasında birliğin önemi ve gerekliliği hususunda özel dikkat
3- Dini ve ulusötesi çıkarların ulusal çıkarlara olan öncelikliöi
4- İslam dünyasında arzu edilen bir durum yaratmak için yol haritalarının ve makro planların hazırlanması ve işbirliği ve anlaşma yoluyla pratik çözümleri
5- Müslüman dünyasındaki güçlü ve etkili İslam ülkeleri arasındaki emek bölüşümü aynı zamanda Müslüman ülkelere güçlü yönleriyle katkıda bulunurken
6- Müslüman dünyasının ve İslam’ın çıkarlarını göz önünde bulundurarak.
Sanaz yousefi
Selçuk Üniversitesi/kafkassam uzmanı