Iraklı Şii lider Mukteda es-Sadr, bugünlerde bir ikilem içinde. Tam ulusal egemenlik ve siyasi süreçte kapsamlı reform talebinde bulunan göstericilerle birlikte hareket etmekle, Sadr Hareketi’nin siyasi ve kitlesel kazanımlarını korumak arasında kalmış görünüyor.
Sadr, eğer kitlelerin devrimci doğaya sahip sloganlarını tamamıyla benimserse, hareketinin taraftarlarının azalmasına neden olabilir.
Halk intifadası, iki hususta başarısız olan siyasi sınıfa koşullarını dayatmayı başardı. Birinci husus; halk hareketini bastırmak isteyip bunu becerememeleri, ikinci husus da halk hareketinin bir parçası olmayı becerememeleri.
Sadr Hareketi ise bu ikinci hususu yani intifadayı siyasi çevrelerden adeta tekeline almayı başardı. Ekim ayında harekete mensup kitlelerin meydanları doldurmasının ardından gösterilerden çekilme kararı, hareketin içinde görüş ayrılıklarının derinleşmesine neden oldu. Mukteda es-Sadr’ın son dönemlerde kararsız yaklaşımları hareket içinde bir bölünmeye mi gidiliyor sorusunu gündeme getirdi.
Malum olduğu üzere Sadr Hareketi, Muhammed Bakır es-Sadr’ın yükselen yıldızı ve sonrasında Muhammed Sadık es-Sadr’ın liderliğinde geniş kitlelerin yer aldığı bir halk hareketi haline dönüşmüştü. Sadık es-Sadr, Necef’teki dini otoritenin Araplaştırılmasının en önemli savunucularından biri olarak kabul edilirken, siyasi varisi ve oğlu Mukteda es-Sadr, Kum şehrindeki eğitimini bir acemin elinde tamamlamıştı.
Mukteda es-Sadr’ın, Terörle Mücadele Birimi Komutanı Korgeneral Abdulvehhab es-Saidi üzerindeki desteğini çektiğini açıklaması, halk tarafından başarısız olan Şii siyasetçilerin yerine bir umut olarak düşünülen bu askerin dışlanması dolayısıyla hareket içindeki hoşnutsuzlukları artırdı. Sadr’ın ayrıca Ulusal İstihbarat Başkanı Mustafa el-Kazimi’nin aday olarak öne sürülmesi konusundaki tepkisinin belirsizliği de şüphelere neden oldu.
Hareket içindeki manevi kırılma noktalarından biri de, Mukteda es-Sadr’ın Tahran ziyaretinde İran Dini Lideri Ali Hamaney’in yanında alçak bir yerde oturmasıydı. Bu oturma düzeninin Necef’teki dini merci geleneğinde olmadığını savunan karşıtları, Necef’e ziyarete gelen ister başkan ister derviş olsun eşit konumda oturması gerektiğini düşünüyor.
Sadr’ın bu saatten sonra, İran’ın Velayet-i Fakih doktrinine bağlı dini otoritelerle uzlaşabilmesi zor görünüyor. Zira Irak Şiileri arasında vatanseverlik ve ulus devlet anlayışı zirveye çıkmış durumda ki bu da Sadr’ın seçimlerini netleştirmesi gerektiği anlamına geliyor.
İran, ‘direniş hattının’ kesintiye uğramaması için, ABD’nin baskılarının arttığı bu süreçte Sadr Hareketi’nin popülaritesine ihtiyaç duyuyor. Irak’taki egemenliğini sarsan halk hareketlerini bastırmanın tek yolunun da bu olduğunu düşünüyor. Nitekim silahlı milislerine olan halk desteğinin azalması adeta İran’ı, Sadr Hareketi’ne muhtaç duruma getiriyor. Dolayısıyla Sadr Hareketi bu tuzağa düşer ve meydanlardan çekilirse, silahlı milis güçleri halk hareketini bastırmak için daha cüretkâr davranabilir.
Mukteda es-Sadr’a yakınlığıyla bilinen Muhammed el-Iraki’nin gösterilerle ilgili yaptığı son açıklaması, sosyal medyada göstericiler tarafından sert bir dille eleştirilmişti. Gösterilerin sonlandırılmasını isteyen el-Iraki, ”Eğer sonlandırmazlarsa o zaman bizim de tutumumuz değişir. Yolsuzluğa bulaşan siyasetçileri savunmak için değil, halkın ve Irak’ın selameti için güvenliğin tesis edilmesi gerekir” demişti.
Fransız Bilimsel Araştırmalar Merkezi’nde araştırmacı olan Irak uzmanı Dr. Hişam Davud ise Sadr Hareketi ile göstericilerin arasının tamamen açılmadığını savunuyor. Davud’a göre iki taraf da aynı toplumsal temeli paylaşıyor, ancak siyasi çıkış noktasında görüş ayrılığı yaşıyorlar.
Sadr Hareketi’nin hiyerarşik yapısı ne olursa olsun toplumsal gerçekleri görmezden gelmesi mümkün değil, dolayısıyla gösterilerin ‘manevi babası’ olarak addedilen bir hareketin birkaç hafta içinde tam tersi bir pozisyona geçmesi düşünülemez. Böyle bir şey olursa bu; hareketin kendi geleneği ile çelişmesi anlamına gelir.
Hassas bir aşamadayız, bir yandan gösterilerin bağımsızlığı öte yandan Sadr Hareketi’nin yaklaşan değişime öncülük etme arzusu söz konusu.
Iraklıların büyük bir kısmı Mukteda es-Sadr’ı sadece siyasi ve toplumsal lider olarak görmüyor, aynı zamanda kurtuluş içinde umutlarını ona bağlamış durumdaydılar. Bugünlerdeki halk hareketleri ise isimlerin çok da önemi olmadığı algısını doğurdu. Bu sebeple Sadr Hareketi tarihindeki en ciddi krizlerden birini yaşıyor. Bu kriz, kaçınılmaz olarak siyasi hayattaki konumunu derinden etkileyecektir.Evet
Mustafa Fahs