Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, 2 gün önce bir açıklama yaptı ve şu hususu özellikle vurguladı: “Mayınlar kasıtlı mı bırakıldı diye şüphelerimiz var. Bunlar, NATO’ya ait mayın gemilerinin Karadeniz’e girmesi için bir plan dâhilinde de bırakılmış olabilir”. Harp sahasında “düşman unsurlarına kilit atmak onu imha etmekten daha tesirli olabilir” mottosunun bir yansıması olarak, münhasıran yakın tarih boyunca rakip ya da düşman devletler, silahla doğrudan ateş açmak yerine, silahı pazar sahasında silah olarak kullanmak ve doğal kaynakları silah olarak kullanmak gibi yöntemlere başvurmuştur. Ya da elektronik harp manyetik alanını kullanmak suretiyle çevre güvenliğini ve dolayısıyla insan ve toplum güvenliğini de tehdit eder düzeyde tam anarşik bir düzensizlik ve güvensizlik ortamında; savaşlar öncesinde, devamında ya da sonrasında bir mayın tarlası oyunu oynandığı aşikârdır. Aynı manzara olasılığı ile ilgili daha önceki yazılarımızda da Karabağ örneği verilmişti. Karabağ’ın düşmandan arındırılmasının pür bir meskûn mahal sağlamayacağını, mayın faciaları ve yalnız kurt eylem görüntülü Ermeni terörünün cereyan edebileceği belirtilmişti ve bu endişeler haklı çıkarak bölgede birkaç vaka izlenmiştir.
Bugünkü surette, Rusya-Ukrayna arasında vuku bulan savaşın ‘kimliği belirsiz’ unsurlarca Karadeniz’e bırakılması ve doğrudan hedef izlencesinde İstanbul Boğazının olduğu göz önüne alındığında, geçmişten bugüne aklımızda bazı soru işaretleri belirecektir. Hatırlanacak olursa, Türk Hava Kuvvetleri unsurları, sınır ihlali teşebbüsündeki Rus savaş jetini düşürdükten birkaç gün sonra İstanbul boğazından geçmekte olan bir Rus kruvazörünün güvertesinden omzunda roketatarlı Rus askerinin namlusunu Sarayburnu istikametine doğrultarak geçmesi henüz hafızalardan silinmemiş olmalı diye düşünülmektedir. Diğer yandan, tamamen tarafsız bir silah anlaşması ile Ukrayna’ya “Bayraktar TB-2” tipi silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) satılması, Rus genel siyasetinde ve Kremlin’de ciddi yansımalar buldu. Putin’e yakın olan bir parlamenterin, “Türk silahları Rus askerlerini vuruyor. Türk sultan bunu düşünmemişti” sözleri kritik bir durumu ortaya koymaktadır. Putin’in “Ukrayna kıyılarını Türklerden biz koruduk” ve Kremlin’in dışişleri sözcüsünün, bazı Rus diplomatların sınırdışı edilmesine ilişkin “Bulgar bağımsızlığı yıldönümü manidarlığı” gibi tarih analogları da ayrıca dikkat çekicidir.
Bunlar ve bağıntı kurulabilecek benzeri durumlardan dolayı, Türkiye’nin savaş ve barış şartlarında güç ve diplomasi dengeleyici rolünün aksini iddia edemeyenlerin gri operasyonlara girişebileceği her zaman söz konusu olacaktır. Yukarıda örneği verilen 44 günlük Karabağ’ı düşmandan arındırma operasyonlarında da, Türkiye’nin Azerbaycan’a SİHA satmasının dışında herhangi bir harekât birliği angajmanının olmadığı durumlarda bile “#StopTurkishAggression, StopTurkishTerrorism” gibi mesnetsiz ve uluslararası kamuoyunda ayıp sayılacak hashtaglerle Türkiye’nin devlet refleksi çarpıtılmaya ve yüksek uluslararası güvenlik ve diplomasi masalarında itibar sorununa çekilmeye çalışılmıştır.
Masalarda ve sahalarda istediğini bulamayan rakiplerin ya da görünürde müttefik unsurların başvuracağı yöntem de doğal olarak psikolojik harbin en koyu tarafı olacaktır. İstanbul boğazında insan güvenliğini anarşize eden deniz mayınlarının ne niyetle ve kime yönelik olarak Karadeniz’e bırakıldığı ‘masum bir muamma’ gibi görülse de bazı mekanizmaların “boğazları savaş gemilerine kapatan” ve “Ukrayna’ya silah satan” Türkiye aleyhine bir haberin duyulması için telsizde beklediği izlenimi, belirgin surette bir güven bunalımı manzarasıdır. Küresel güvenlik ihtiyacı ve küresel eşitsizlikler listesi düzleminde, “herkesin kendine özgü” tavrını benimsediği bir kaos teorisi ortaya çıkmaktadır. Netice olarak da iyi ilişkiler geliştirmekte olunan bir ülkeyle ve hatta müttefikler ile bile “güven krizi” tablosuna girilebilmektedir. Böyle bir ortamda “post-modern bir dehşet dengesinin” ciddi bir şekilde uluslararası ortamı etkileyeceği gayet belirgindir. Silahlı ya da silahsız; askeri ya da siyasi vekâlet savaşlarının artarak daha da yoğunluk kazanacağı tahmin edilmektedir. Bugün, hâlihazırda seyreden Pakistan’daki “siyasi güvensizlik” ortamının da dikkatle incelenmesi gerektiğini belirterek, uluslararası güvenlik ortamının salt silahlı kuvvetler yelpazesinden ziyade yine askeri güvenlik ve askeri güce eklemli bir şekilde Kopenhag Okulu’nun işaret ettiği çeşitli güvenlik sektörlerinin derinlikli bir şekilde konumlandırılması bekleniyor.
Muhammet Mağat Kafkassam uzmanı
Muhammet Mağat: Savaş Sonrası Psikolojik Harbin Mayın Tarlası Oyunu
457 0
Kafkassam Editör
Yeni bir dünyaya uyanmak, dünyayı yeniden okumak isteyenler için, söylenecek sözü olanlar için merkezi Ankara’da olan KAFKASSAM’ı kurduk. Erivan, Bakü, Tiflis, Tebriz, Grozni, Moskova, Mahaçkale, Nazrin, Nalçik, Saratov, Ufa ve Sochi’de ofislerimiz temsilcilerimiz var. Kafkassam genelde kafkasya çalışmak için kuruldu Kafkasya genelinde çalışır. Ermenice Rusça Gürcüce İngilizce dillerinde yayın yapan kafkassam genç akademisyen ve stratejistlerle çalışmaya özen gösterir. KAFKASSAM’ın internet sitesi 2 Ocak 2010’da yayına girdi. İnternet sitesinde Kafkasya’daki ülkeler ve Türkiye ile ilişkileri hakkında makaleler, ropörtajlar, analizler ve yorumlara yer verilmektedir.