Küresel ve bölgesel düzeyde tarihi değeri yoğun ve tehlikeli dönemlerden geçiyoruz. Siyasi cinayetler artık küresel ölçekte âşikâr olarak devletler tarafından eliyle işlenmektedir. Terör olgusu dinî ve etnik odağın çok ötesinde, sistemli sistemler aracılığıyla yeni nesil bir vaziyet arz etmektedir. Tüm teorilerin ötesinde ifade etmek gerekir ki; vazife, hakikati gür bir seda ile nida edecek yürekli devlet aktörlerini inşa etmektir. Ermenistan’ın Türklerle iyi ilişkiler kurmak istemesi bir yanda olumlanırken, diğer yanda Cumhurbaşkanını, Dışişleri Bakanını ve üst düzey komutanlarını muğlak bir kazada kaybeden ve ardından Gazze Müslümanlığının liderini koruyamayan İran.. Türk Cumhurbaşkanının ilk defa İsrail’i, Karabağ ve Libya’yı referans göstererek tehdit edecek duruma gelmesi… Evet birileri hırsla bir şeyi alkışlıyor. Evanjelizmi, kanlı teritoryal genişleme hırsını… Aleni İslam düşmanlığını… Ekonomik ilişkiler efendim… Hayır, onlar bizimle kâr bölüşmek istemiyor. Onlar bizi kriminal göstermek istiyor. Önce bizi CAATSA denen “düşmanları ligine” aldılar. Sonra bizi FATF Gri Listeye aldılar; yeni bıraktılar. Şimdi, bir istihbarat diplomasisi operasyonumuz için “Amerikanın güvenliği için çalışan dostlarımız” diye kodluyorlar. Yani bizimle ilgili berrak bir görüşleri yok. Olsaydı, Bozkurt nişanımıza karşı terbiyesiz tavır takınmazlardı. Bir zaman içimizdeki namussuzlardan biri, şanlı Türk Silahlı Kuvvetlerini kimyasal silah kullanmakla itham edip, Erdoğan’ı Saddam Hüseyin’in uğradığı iftiraya muhatap etmek istemişti. Yine dışarıdaki bir namussuz Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın akıbetini Saddam Hüseyin akıbetine portrelemeye gayret etti. Bunlar içeridekiyle dışarıdakiyle küffâr.. Evet, bizim alkışlamamız gereken unuttuğumuz bir şey var: “küffâra karşı gazâ”. Bizim alkışlamamız gereken bir şey var: şanlı atalar yâdigârı Nizâm-ı Âlem mefkûresi. Bu mefkûreyi 2020 yılında yayınlanan bir makalemde tekrar terennüm etmiştim. Nizâm-ı devlete vurgu yapmıştım. Devlet nizâmımızda, “müslümanın korunması, kollanması” yeniden tesis edilecek alkışlanası bir şeydir mesela. Efendim, o meşum Kongre toplantılarında alkışlayanlar ve alkışlananlar, “La ilâhe illlallah, Muhammed Resûlullah” diyen her cânı imhâ etme canavarlığına bürünmüşlerdir. Onlar bu tavır içinde diye biz de onların topluluklarına karşı ahmak hırs içinde olacak değiliz. Ancak onların topluluklarından imha siyasetini sevenler varsa, onlar da düşmanımızdır. Onlara karşı diplomasi bizi eylemsiz kılar. Onlara karşı Erdoğan çizgisinde topyekün ittifak etmeliyiz. Bu minvalde alkışlamak istediğimiz bir şey daha var: Türk Devletleri Teşkilatı. Yine bir makalemizde ifade ettik ki; Türk Devleti Teşkilatı, Türk inisiyatifli bir uluslararası güvenlik örgütü inşa etmektedir. Yüce erdem medeniyetinin milleti, tüm cihandaki arsızlıklara dur diyecek yegâne şerefliler topluluğudur. Efendim, yeni bir gazâ tezi mi inşa ediyoruz? Evet, efendim. Yakın zamanda, Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da bunu doğruladı. Güvenlik paktları kurmalıyız dedi. Önce harabeler ve kırık gönülleri tamir etmek zorundayız. Yağılara, çaşıtlara dem vermeden nice manâ çerâğının parladığı yüce ülkümüzü alkışladığımız o kutlu günlerin ancak bizim doğru bilişselliğimize bütünlenmiş halde geleceğini bilmek zorundayız. Alkış olsun Türk duruşuna. Güçlü olsun Türk Devletleri Teşkilatı…
Muhammet Mağat
