KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. Mişel Ebu Necm: ABD Tahran’a karşı diplomasiyi harekete geçiriyor

Mişel Ebu Necm: ABD Tahran’a karşı diplomasiyi harekete geçiriyor

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 11 dk okuma süresi
246 0

Bir takım önemli faktörler, ABD yönetimini, Afganistan dosyasını – bir dereceye kadar – kapattıktan ve askerlerini kaotik bir şekilde bu bataklıktan çıkardıktan sonra, İran nükleer dosyasına yönelmeye itiyor.

ABD Başkanı Joe Biden’ın çantasında, ABD’yi 2015 yazında İran’la imzalanan nükleer anlaşmaya yeniden dahil etme sözüyle birlikte Beyaz Saray’a girmesinin üzerinden sekiz ay geçerken Tahran’ın nükleer anlaşmadaki taahhütlerini ihlal etmeye devam etmesiyle birlikte taraflar arasında dolaylı olarak yapılan altı müzakere turuna rağmen herhangi bir ilerleme kaydedilemedi.

Son müzakere turu 20 Haziran’da gerçekleşti. Ancak bir sonraki müzakere turunun tarihi belirlenmedi. İran’da yeni bir cumhurbaşkanının göreve gelmesi nedeniyle de müzakerelerin yeniden başlaması için muhtemelen iki veya üç ay geçmesi gerekecek.

Bu nedenle, İran nükleer programında kaydedilen ilerlemenin hızlanması konusunda özellikle Batı ülkeleri arasında bir korku hakim. Bu korku, Uluslararası Nükleer Enerji Ajansı’nın (UAEA) son raporuna da yansıdı. Raporda, nükleer taahhütlerini giderek daha fazla göz ardı eden İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokunu yüzde 60 oranında artırdığı ve yüzde 60 oranında zenginleştirilmiş 10 kilogram uranyuma yüzde 20 oranında zenginleştirilmiş 84,3 kilogram uranyuma sahip olduğu belirtildi. Her iki oran da nükleer anlaşmadaki taahhütleri açıkça ihlal ediyor. Tahran, aynı zamanda, Batılı çevrelerin bunun için ‘hiçbir pratik gerekçesinin olmadığını’ düşündüğü uranyum metali üretimine de başladı. İran son olarak, elinde 203 kilogramdan fazlası olmamasına rağmen yaklaşık 2 bin 500 kilogram düşük oranda zenginleştirilmiş uranyum üretti.

Tüm bu adımlar, UAEA’yı bir yandan İran’ın ihlallerini artırmasını, diğer yandan daha önce olduğu gibi nükleer faaliyetlerinin denetlenmesi konusunda iş birliği yapmayı reddetmesini şiddetle kınamaya itti. Burada İran’ın, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) kapsamında uygulanan Ek Protokol’ü çıkmasının ardından nükleer faaliyetlerini asgari düzeyde de olsa izlemeye devam edebilmek için UAEA Genel Direktörü Rafael Grossi’nin Tahran’la yaptığı ve geçtiğimiz Mayıs ayı sonunda süresi dolan teknik anlaşmayı uzatmayı da reddettiği belirtilmeli. İran, Ek Protokol’den çıkarak, UAEA müfettişlerinin nükleer tesislere girişlerini ve buralarda kurulu kameralardan elde edilen görüntülere erişimlerini engelledi.

Avrupalı ​​kaynaklar, ABD ve Avrupa ülkelerinin, Tahran’ın askeri kullanımlar için gerekli olan yüzde 90 oranında zenginleştirilmiş uranyum üretmeye doğru ilerlemesinden korktuklarına inanıyorlar. İranlı yetkililer daha önce bu oranı geçmekle tehdit etmişlerdi. Ancak bu, İran’ın nükleer silah elde etmeye çalışacağı anlamına değil, daha ziyade kendi deyimiyle ‘nükleer sınıra’ ulaşacağı anlamına gelebilir. Yani bu, nükleer silah üretmeye karar vermesi halinde gerekli imkanları sağlamaya yönelik bir adım. Güney Kore ve Japonya gibi birçok ülke için aynı durum geçerli. Uzmanlara göre yüzde 60 oranında uranyum üretebilmek, daha da ileriye gidilebileceği anlamına geliyor.

Bu nedenle, ABD, İran’ın nükleer faaliyetlerinin uluslararası kurumlarca uzun süre denetlenmemesinin kendisine büyük zarar vereceğinden korkuyor. ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley, Dışişleri Bakanı Blinken ve Başkan Biden başta olmak üzere ABD’li yetkililer yaptıkları, ‘müzakere penceresi sonsuza kadar açık olmayacak’ veya ‘bir yerden sonra nükleer anlaşmayı canlandırmanın bir anlamı olmayacak’ ya da ‘ABD yönetiminin endişeleri’ gibi ifadelerin yer aldığı açıklamalarda bunu kabul ediyorlar. Başka bir deyişle, İran sahada çok ileriye gitti.

Bu açıdan, Robert Malley’in UAEA Yönetim Kurulu’nun gelecek haftaki olağan toplantısı öncesindeki görüşme turu, Avrupa’nın değerlendirmesine göre birbiriyle ilişkili iki konuyu hedefliyor. Bunlardan birincisi, büyük ölçüde kartlarını yeniden karan İran’ın yeni yönetimine Viyana’daki müzakere masasına dönmesi için baskı yapmak ve nükleer anlaşmanın taraflarıyla (Fransa, Almanya, İngiltere, Rusya ve Çin) İran’a karşı baskıcı bir tutumda birleşmek.

Batılıları kışkırtan, İran’ın İbrahim Reisi’nin Hasan Ruhani’nin ardından Cumhurbaşkanı seçilmesinin üzerinden iki buçuk ay geçmesine rağmen halen yavaş hareket eden bir tutum sergilemesi oldu. Ayrıca, İran’ın eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi’nin Viyana’daki müzakerelere katılan İran heyetinin başında kalmaya devam etmesine rağmen Tahran’ın, müzakerelerin yeniden başlamasından önce iki veya üç ay daha talep etmesine de bir anlam verilemiyor.

İkincisi ise İran’ın taleplerini reddetmesi konusunda hem içeriden hem dışarıdan baskılarla karşı karşıya olan Washington, Avrupalılarla özellikle Malley’in geçtiğimiz Cuma günü Bloomberg News’e verdiği röportajda bahsettiği ‘alternatifler’ üzerinde çalışmak istiyor. Alternatiflerden biri, İran’ın kendisine uygulanan ABD yaptırımlarının kısmen kaldırılması için uranyum zenginleştirme ve uranyum metali üretme gibi en tehlikeli ve tartışmalı nükleer faaliyetleri dondurmayı taahhüt edeceği kısmi bir geçiş anlaşmasına varılmasıdır. Malley, ayrıca Avrupalıları bu çalışmalara dahil etmeye çalışırken ABD yaptırımlarının da sürdürebileceğini belirtti.

Reuters’ın aktardığı bilgilere göre dün ABD’li bir yetkili, Malley’in görüşmelerinin, İran’la nükleer diplomasiye ve rotanın belirlenmesine yönelik olacağını söyledi. Yetkili, Washington’ın Viyana müzakerelerinin ne zaman yeniden başlayabileceğini halen bilmediğini de sözlerine ekledi.

Batılıların, Tahran’la tutuştukları bilek güreşinde ellerinde bir kozları var, ama Viyana müzakerelerini engellememek için bu yılın başından beri bu koza başvurmadılar. Geçtiğimiz Mart ayında İngiltere, Fransa ve Almanya, gerginliği önlemek ve diplomasinin önünü açmak amacıyla UAEA Yönetim Kurulu’nda NPT Ek Protokol’ünden çıktığı için İran’ı kınanmasıyla ilgili ABD destekli bir plandan geri adım attılar. Ardından UAEA Genel Direktörü Grossi, Haziran ayında açıklanmayan bölgelerde uranyum parçacıklarının keşfedilmesiyle ilgili İran’dan bir yanıt almadıklarını açıkladı.

Tüm eleştirilere rağmen Viyana’da devam eden müzakereler, İran’ın bu yıl içinde ikinci kez kınanmasını engelledi. Ancak şimdi dosya yeniden gündeme geldi. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hasan Hatibzade tarafından yapılan açıklamada, İran’ın Viyana’daki müzakereleri tehlikeye sokacak herhangi bir tedbire karşı uyarmakta aceleci davranması, Tahran’ın bu konudaki endişesini yansıttı. Öte yandan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel arasındaki görüşme vesilesiyle, UAEA’ya açık uyarılarda bulundu ve ülkesine yönelik suçlamaları reddetti. Reisi’nin ofisinden yapılan resmi açıklamada, Tahran’ın UAEA ile ‘ciddi’ bir iş birliği içerisinde olduğu vurgulanırken ‘İran, nükleer faaliyetlerde şeffaflık konusundaki iradenin açık bir örneği’ olarak nitelendirildi.

Açıklamaya göre Reisi, UAEA Yönetim Kurulu’nun ‘düşünmeden hareket ettiği’ uyarısında bulunarak, “Elbette, UAEA’nın yapıcı olmayan bir yaklaşım sergilemesi durumunda İran’dan yapıcı bir yanıt beklemek mantıksız olur. Yapıcı olmayan eylemler doğal olarak müzakere sürecini bozar” ifadelerini kullandı.

Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse Reisi, Batılılara, nükleer dosyanın BMGK’ya aktarılmasına kapı açabilecek olan UAEA Yönetim Kurulu tarafından ülkesinin kınanmasının, müzakerelerin yeniden başlamasını engelleyeceğini söyledi. Washington’ın mevcut aşamada diplomasiye bağlı kalmakta ısrar ederek kaçınmak istediği durum da tam olarak bu.

Bu nedenle, bugün Batılıların tepkisi ile ilgili bir soru soruluyor. Müzakerelerin yeniden başlaması olasılığını dışlamaktan korktuğu için Tahran’ı suçlamaktan kaçınarak bu yıl yeniden aynı şeyleri tekrarlayıp İran’ın müzakere dışında planları olduğunun ortaya çıkması halinde bu kartı daha sonra kullanmak üzere saklayacaklar mı? Yoksa UAEA’nın son iki raporuna dayanarak İran’ı suçlamaktan çekinmeyip dosyayı BMGK’ya geri gönderecekler mi? Her iki seçeneğin de risklerle dolu olduğu ortada. Kararlılık göstermek Batılıların çıkarına olabilir, ama ilişkilerin tamamen koptuğu bir noktaya gelinmeden Reisi’nin niyetleri test edilmeli ve sonra her gelişme konuşulmalı.

Mişel Ebu Necm şarkulavsat

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir