Azerbaycan Cumhuriyeti yetkilileri geçtiğimiz günlerde İran ile bağlantılı 6 kişinin “İran istihbaratıyla ilişkili oldukları” suçlamasıyla tutuklandığını duyurdu. İran İslam Cumhuriyeti Haber Ajansı’nın (IRNA) naklettiğine göre de Azerbaycan 4 İranlı diplomata topraklarından ayrılmaları için 48 saat süre tanıdı.
Bakü ayrıca Tahran’ı daha önce Türk kökenli Azerbaycan Cumhuriyeti’nde bir darbe girişimi planlamak ve Azerbaycan parlamentosu milletvekillerinden birine suikast girişiminde bulunmakla suçlamıştı. Bakü’nün Tahran’ı Kum şehrinde “Hasaniyyun” adında bir Azeri terörist milis grubunu eğitmekle suçlamasından ise bahsetmiyoruz bile.
Al-Arabiya kanalından uzman gazeteci Mesud Zahid’in zengin okumalarına göre, İran ile kuzeybatı komşusu Azerbaycan arasındaki sürekli gerginliğin pek çok nedeni olduğu da bir sır değil. Bu nedenler arasında şunlar var: Bakü’nün İsrail ile özel ilişkisi, Azerbaycan’ın komşusu Ermenistan ile arasındaki savaşı kazanması ve Dağlık Karabağ savaşında Bakü’nün topraklarının bir kısmını geri alabilmesi. İroniktir ki Şii Humeynici İran, bu savaşta Şii Azerbaycan’a karşı Hristiyan Ermenistan ile müttefik!
Zahid, Tahran’a göre meselenin Azerbaycan Cumhuriyeti’nin “İran ile Ermenistan arasındaki sınır şeridini kontrol etme” girişimiyle ilgili olduğunu belirtiyor. Çünkü bu bir yandan İran’ı Ermenistan ve Rusya üzerinden Avrupa ile kara iletişiminden mahrum bırakabilir, diğer yandan da İran’ın Kafkasya’daki müttefiki Ermenistan ile arasındaki iletişimi kesebilir.
Ancak iki ülke arasında siyaset ve medya alanındaki günlük atışmaların dışında, bu noktada dikkat çekici olan, sadece ikisi dünyada Şii çoğunluğa sahip ve bu çoğunluk tarafından yönetilen ülkeler iken, aralarında var olan düşmanlığın anlamı ve sonuçlarıdır.
Arap ve Arap olmayan bir Sünni “okyanusu” ortasında mezhepsel bağ nedeniyle bu ikisinin bir ittifak ve uyum içinde olması gerekmiyor mu?
Gerçek şu ki Sovyetler Birliği’nin dağılmasından kısa bir süre sonra, 1991 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını kazanmasından itibaren, iki komşu ülke arasında anlaşmazlıklar baş gösterdi.
1992 yazında, Azerbaycan cumhurbaşkanlığı seçimlerini Ebulfez Elçibey’in kazanmasıyla Tahran ile Bakü arasındaki ilişkiler hızla bozuldu. Zahid’in haberine göre Azerbaycan’ın komünist olmayan ilk cumhurbaşkanı olan Elçibey, Türk laik milliyetçiliğinin bir figürüydü ve Ankara’ya yakındı.
Yani bu noktada milliyetçiliğin cazibesi mezhepçiliğin cazibesine galip geldi. Azeriler Şii olmadan önce Türk olduklarını fark ettiler. Azerbaycan’ın Erdoğan daha iktidara gelmeden önce Türk komşusuyla derin bir ittifak içinde bulunmasının nedeni de bu.
Mesud Zahid’in İranlı yazar Mustafa Halci’den alıntıladığına göre, uluslararası ilişkilerde yeni bir olgu olan Şii evi içindeki çeşitli çatışmalar, rekabetler ve hatta husumetler, temelde eski Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Azerbaycan Cumhuriyeti adında bağımsız bir devletin kuruluşuna dayanıyor.
Çağrışımlarla dolu ilginç bir sahneyle karşı karşıyayız. Bu çağrışımlardan biri de mezhepsel motivasyonun ki burada kendisi Şiilik oluyor, güçlü siyasi bağlar ve sağlam bir mezhepsel ittifak oluşturmak için yeterli olmadığıdır. Bu, mezhepçi ya da bir zamanlar Iraklı dahi (!) Nuri Maliki’nin bir konuşmasında bahsettiği Yezid eksenine karşı Hüseyin ekseni propagandası iddialarının aksidir.
Zira durum gerçekten böyle olsaydı, Tahran’daki mezhep kardeşleri, canlarının onlara feda olduğunu söyledikleri, o temiz aileyi desteklemek adına, Ehl-i Beyt taraftarlarından olan kardeşlerinin dünyevî taleplerini kabul ederlerdi.
Ancak, iki komşu arasındaki çekişme ve neredeyse sürekli çatışma hali bize tam tersini söylüyor. Al-Arabiya’nın yukarıda değindiğimiz haberine göre, bazıları meseleyi bugün Şiilik içindeki iki büyük akımın gün yüzüne çıkışı olarak tanımlıyor. Bunların ilki Azerbaycan’ın temsil ettiği misyoner olmayan, laik, Türk milliyetçisi Şiiliktir. İkincisi vatana bağlılığa inanmayan, genel bir ihraç etme ve misyonerlik yöntemini benimseyen Şiiliktir. Peki Irak, Lübnan ve Yemen’deki Şiiler bağımsız milli Azeri yolunu mu izleyecekler, yoksa Humeynici çatı altında mı kalacaklar?