17 Ağustos 2022 tarihinde hem İsrailli hem de Türk yetkililer iki ülke arasındaki ilişkiler yeniden normalleşme sürecinin tamamlandığını ilan ettiler. Hemen bu noktada şu husus belirtelim ki, iki ülke arasındaki normalleşme süreci aniden gerçekleşen bir durum değildir. Şöyle ki, iki yılı aşkın süredir hem İsrail dış politikasında hem de Türk dış politikasında Ortadoğu ülkeleriyle normalleşme sürecine yönelik girişimler başlatıldı. Ortadoğu coğrafyasının en etkili devletlerinden olan İsrail ve Türkiye de bu süreci kendi ilişkileri açısından da tamamlamaları gerektiğinin farkındaydılar. Yoksa bu boşluk ters etki vererek İran’ın Ortadoğu’daki vekalet savaşlarına ve Şiiliğin artmasına, Suudi Arabistan temelli Vehhabilik dogmasının ise Sünni inancın yoğun olduğu ülkelerde yayılarak din temelli radikalleşmenin artmasına neden olacağının farkındaydılar.
Türkiye-İsrail normalleşme sürecinin bir diğer motifi Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan dolayı kaynaklanan Suriye’deki güç boşluğudur. Şöyle ki Doğu Akdeniz’e kıyıdaş devletlerden biri Suriye’dir. Rusya da Suriye’nin Doğu Akdeniz Kıyıları’nda ve büyük ölçüde Suriye hava sahasında egemenliğe sahiptir. Bununla birlikte Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan dolayı Rusya’ya yönelik dünyadan tecrit süreci başlatıldı. Ukrayna’ya sağlanan Batı silahlarının yarattığı etki ise Rusya’nın savaş alanında büyük kayıplar vermesine neden olmaktadır. Bu bağlamda Rusya da yardım isteyebileceği etkili uluslararası aktör sayısı az olduğundan dolayı İran’dan “insansız hava araçları” temin ederek savaş alanında gücünü korumaya çalışmaktadır. Bu da İran için fırsatlar yaratmaktadır. Bu fırsatların ilk görünüm biçimi ise kendini Suriye’de göstermektedir. Şöyle ki İran Rusya’ya insansız hava aracı teminine karşılık Suriye’de Rusya’yla konum değişikliği arzu etmektedir. Bu bağlamda Tahran yönetimi Moskova’dan Tartus vilayetindeki Tartus Deniz Üssü ve Lazkiye vilayetindeki Hmeymim Hava Üssü’nde İran’ın konuşlanmasını isteyebilir. Böylece Doğu Akdeniz’in Suriye’ye ait kıyılarında kontrolün Rusya’dan İran’a geçmesi İran’ın sadece Doğu Akdeniz kıyılarında değil ayrıca İsrail ve Ürdün kara sınırlarına da konuşlanması anlamına gelmektedir. Bu da İsrail ve İran’ın hiç olmadığı kadar karşı karşıya gelmesine yol açacaktır. Rusya da Rusya-Ukrayna Savaşı’nda İsrail’in nispeten Ukrayna lehine tavır almasından dolayı İran’a bu bölgeleri vererek İsrail’i cezalandırmak istemektedir. Bu durumda İsrail caydırıcı bir güce ihtiyaç duymaktadır. Bu güç ise Türkiye’dir. Türkiye de İran’ın Suriye’deki faaliyetlerinden rahatsız olmaktadır. Çünkü İran Suriye’de varlığını hem terör örgütleri hem de milis güçleri vasıtasıyla devam ettirmektedir. Bu durum Türkiye’nin güvenliği için önemli tehdit oluşturmaktadır. Türkiye de bu tehdit dalgasını bertaraf etmek için Suriye’nin kuzeyinde terör unsurlarına karşı meşru savunma hakkı kapsamında askeri operasyon gerçekleştirmeyi planlamaktadır.
Ancak hem Tahran Zirvesi hem de Soçi Zirvesi’nde başta İran olmak üzere Rusya da bu olası operasyona karşı çıktılar. Bu konjektürde Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine olası operasyonu İsrail içinde hayati öneme sahip olacaktır. Çünkü Suriye’nin kuzeyinde terör gruplarının faaliyetinin elimine edilmesi İran’ın da bölgedeki hem askeri hem de psikolojik üstünlüğünü kaybetmesine neden olacaktır. Böylece İran’ın Rusya’dan devralmak istediği yerlere konuşlanma süreci baltalanmış olacaktır. Dolayısıyla Türkiye İsrail için Suriye’nden gelebilecek İran tehdidine karşı caydırıcı güç rolünü oynamaktadır.
Diğer bölgesel ancak küresel etkisi olan ve yıllardır devam eden olay ise İsrail-Filistin çatışmasıdır. Burada ise en etkili aktör Mısır’dır. Bu bağlamda İsrail son iki yıldır kendisinin de için de bulunduğu Arap coğrafyasıyla ilişkileri normalleştirme sürecine girdi ve bu süreci neredeyse tamamlamak üzeredir.
İsrail’in Arap coğrafyasıyla iyi komşuluk ilişkileri geliştirme isteğinin temel sebeplerinden biri Filistin meselesidir. İsrail bu ülkelerle iyi ilişkiler kurarak olası İsrail-Filistin çatışmasında en azından bu ülkelerin tarafsız tavır sergilemesine çalışmaktadır. İsrail bunu büyük ölçüde de başarmış durumdadır. Şöyle ki son yıllarda devam eden İsrail-Filistin (Hamas olarak oku) çatışmasında tarafları ateşkes masasına oturtabilen tek aktör Mısır oldu. Bu da Mısır’ı uluslararası alanda diplomatik yetenekleri iyi gelmiş bir oyuncuya çevirdi. Bununla birlikte Mısır yönetimi Türkiye’ye karşı kalıplaşmış olumsuz tutumlar içerisindedir. Dolayısıyla bu iki devletin normalleşme sürecini tamamlaması uzun zaman alacaktır. Türkiye de İsrail ile ilişkilerini normalleştirerek Filistin sorununda oluşabilecek herhangi bir güç boşluğunda bu yeri doldurabileceğini göstermektedir.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesinin Türkiye için bir diğer olumlu yönü olarak İsrail’in ABD’deki etkisi gösterilebilir. Bu bağlamda Türkiye’nin ileride uluslararası alanda ABD ile karşı karşıya kalacağı sorunlarda İsrail Türkiye lehine tampon güç oluşturabilecektir ve bu da ABD’nin Türkiye’ye yönelik olumsuz tutumlarını minimuma indirebilecektir. Dolayısıyla Türkiye-İsrail ilişkileri uluslararası ilişkilerin özünde var olan kazan-kazan prensibine dayalı pragmatik ölçüler çerçevesinde gelişmektedir.
Memmed ISMAYILOV Kafkassam