Rusya-Ukrayna gerginliği uzadıkça, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) uluslararası sistemde kendi güvenirliğini kaybetmektedir. Şöyle ki Avrupalı devletler ve özellikle NATO’ya üye Slav kökenli devletler ABD’nin yapay şekilde Rusya-Ukrayna gerginliğini provoke ettiğini düşünmektedirler. Bu devletlere göre ABD, Rusya-Ukrayna gerginliğini yapay şekilde artırarak “Avrupa tehdit altında” algısını yaratmaktadır. Dolayısıyla ABD, bu gerginliği kullanarak Avrupa devletleri üzerinde güvenlik korkusu yaratma ve kendi nüfusunu bu ülkeler üzerinde yeniden güçlendirmek istemektedir. Ancak Avrupa devletlerinin Rusya’dan sağladıkları enerji kaynağı, ABD’nin oluşturmaya çalıştığı “Avrupa tehdit altında” algısından daha güçlü durumdadır. Diğer bir ifadeyle Avrupa olası bir savaşta “enerji tehdidi” altında olduğunun farkındadır. Örneğin Almanya, ABD ve İngiltere’den farklı olarak Ukrayna’ya silah yardımı sağlamaktan yana değildir. Hatta Almanya, kendi hava sahasını İngiltere’ye kapatarak Ukrayna’ya silah yardımı sağlanmasını engellemiştir. Almanya’nın bu tutumu haklı gerekçelere dayanmaktadır. Almanya doğal gaz ihtiyacının yüzde ellisini Rusya’dan karşılamaktadır. Ayrıca Alman-Rus projesi olan Kuzey Akımı 2 projesi de Rus doğalgazını, şu an olduğundan daha fazla miktarda Almanya’ya ulaştırmayı hedeflemektedir. Bu bağlamda Almanya, Rusya’ya karşı bir tavrın kendisi açısında büyük bir enerji güvenliği tehdidi doğuracağının farkındadır. Bir diğer Avrupa ülkesi olan Fransa’da ise Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşmaktadır. Bundan dolayı Fransa Cumhurbaşkanı Rusya-Ukrayna gerginliğine yönelik net kararlar almaktan çekinmektedir. Zira Fransa’da Cumhurbaşkanı Emanuel Makrona karşı en güçlü aday olan Valerie Pecresse Rusya yanlısı bir olarak bilinmektedir. Bu da Cumhurbaşkanı Makronu Rusya konusunda daha temkinli olmaya mecbur etmektedir. ABD’nin uluslararası kamuoyuna yaydığı bilgiler de artık güvenirliğini kaybetmektedir. Örneğin, ABD kendi istihbarat kanallarına dayanarak Rusya’nın her an Ukrayna’yı işgal edebileceği uyarısını yaparken, Ukrayna ise bu uyarıyı tekzip edercesine, her defasında kendi ulusunu temkinli olmaya ve yakın bir tehlikenin olmadığına inandıramaya çalışmaktadır. Bununla da ABD ve Ukrayna’nın tehdit algılarının birbiriyle çelişki içerisinde olduğunu görmek mümkündür.
Rusya da, Avrupa’nın enerji güvenliği endişesini ve hem Avrupa hem de NATO üyesi ülkeler arasında ABD’nin güvenirliğini kaybettiğini görmektedir. Bu da Rusya’ya yeni manevra imkanları sağlamaktadır. Bu bağlamda dikkate değer ilk gelişme Çarşamba günü Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Duma önünde yaptığı konuşma olmuştur. Şöyle ki Lavrov bu konuşmasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Merkezi Amerika ülkeleri olan Kuba, Venezualla ve Nikaragua devlet başkanlarını arayarak “her alanda işbirliği” formatında görüşme gerçekleştirdiğini ifade etti. Burada geçen “her alanda işbirliği” ifadesi şüphesiz ki geniş anlamda yorumlanabilir bir ifadedir. Diğer bir ifadeyle buraya güvenlik antlaşmasına yönelik girişimlerde dahil edilebilir. Rus liderin Rusya-Ukrayna gerginliğinin zirvede olduğu dönemde bu üç ülke ile görüşme gerçekleştirmesi zamanlaması bakımından dikkate değerdir. Çünkü yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Rus lider ABD’nin artık uluslararası sistemde inandırıcılığının kırıldığını görmektedir. Ayrıca Putin’in görüşme gerçekleştirdiği her üç ülke ile ABD arasındaki ilişkiler son derece olumsuz seyirde ilerlemektedir. Örneğin Küba’da 1959 Fidel Castro’nun iktidara gelmesinden sonra ABD ile ilişkiler kopma eşiğine gelmiştir. Ayrıca Küba’nın ABD ile kara sınırı da vardır. ABD, Nikaragua’yı da tarihte defalarca işgal etmiştir. Dolayısıyla ABD, Nikaragua için de iyi bir partner değildir. ABD, Venezüella’daki meşru yönetimi 30 Nisan 2019’da devirmeye çalıştı, ancak başarısız oldu. Bu da ABD-Venezüella ilişkilerini de kırılma noktasına taşıdı.
Bu üç ülkenin ABD’ye olan olumsuz tavırlarını değerlendiren Rusya’nın manevrası Rusya’nın askeri üstler de dâhil olmak üzere bu bölgelere yerleşmesine imkân sağlayabilir. Bu da Rusya’nın ABD’ye doğrudan tehdit oluşturma imkânı doğurmaktadır. Bu bağlamda Rusya ile bu ülkelerle gerçek anlamda bir güvenlik andlaşması imzayabilirse Rusya ile NATO/ABD arasında müzakere sürecinin formatı da tamamen değişecektir, bununla da Rusya, NATO/ABD’den istediği güvenlik garantisini alma ikanı kazanacaktır.
Sonuç olarak, Rusya, Merkezi Amerika ülkelerine yerleşerek ABD’ye somut ve doğrudan tehdit oluşturabileceğini göstermek istemektedir. Bu ülkelerin ABD ile olan olumsuz ilişkileri ve Rusya’ya benzer bir ideolojik sistem benimsemeleri de Rusya’nın bu bölgelerde manevra imkanını artırmaktadır. Rusya’nın bu ülkelere konuşlanması aynı zamanda güç dengesini de değiştirecektir. Bu da yeni bir Rusya-Ukrayna gerginliğinde Ukrayna’nın daha da yalnız kalma ihtimalini artıracaktır.
Memmed ISMAYİLOVKafkassam