KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. MEMLÛKLER DEVRİNDE RAMAZAN; BUHARİ VE MEVLİD

MEMLÛKLER DEVRİNDE RAMAZAN; BUHARİ VE MEVLİD

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 12 dk okuma süresi
398 0
altan çetin

Memlûkler Mısır, Suriye, Hicaz ve Türkiye’nin Tarsus-Malatya arasındaki bölgelerini de içine alacak şekilde 1250-1517 arasında Haçlı ve Moğol saldırıları arasında kurulmuştur. Türkiye Devleti/ed-Devle ed-Türkiyye adını resmi olarak kaynaklarında kullanan bu devlete, Memlûkler olarak ilim âlemindeki adları yanında, Mısır Türkiye Devleti adı verilmesi de uygun olabilir. İşte bu Türk devleti siyasi olduğu kadar kültürel açıdan da Türk-İslam tarihinde silinmez izleri olan bir devlettir. Bugün ülkemiz güney ve güney doğu bölgelerinden Memlûkler devrine tarihlenen eserler bulunduğu söylemek bu dönemin izlerine işaret babında kifayet edecektir. Memlûkler devrinde İslam hayatın her alanında tesirliydi ve bu cümleden olarak dinin muhtelif tezahürleri cümlesinden olarak Buhari okunması ve Mevlid merasimleri düzenlenmesi dikkate dokunmaktadır. Bu husus, Hz. Peygamber sevgisi ve onun hadislerinin İslam dünyasında Müslümanların hayatında ne kadar merkezde yer aldığını ve kültürel tezahürlerle ifade edilmesinin görülmesi bakımından ayrıca önemlidir.

Buhari Okunması

asırda İmam Buhari tarafından kaleme alınan sahih hadisler konusundaki büyük muhtevası yanında İslam dünyasında bu eserin çeşitli vesilelerle okunması doğrultusunda bir gelenek de oluştuğu görülür. Memlûkler devrinde Ramazan ayında Buhari okunması devletin başından son dönemlerine kadar süren bir gelenektir. Bu geleneğin bizzat sultanlar tarafından icra edildiğine dair kaynaklarda her senenin bilgisi verilirken özellikle zikredilerek bu husus kayıt edilmiştir. Bu bakımdan Memlûk dönemi Ramazan adetleri cümlesinden olarak Buhari okunması başta zikredilmelidir. Buhari okunması adet Türkistan’da oluşan kültürün İslam’ın geniş coğrafyasında Müslümanları aydınlatması olarak ve Türkistanlılığın geniş manasında duygu birliğinin bir geleneği olmak hasebiyle görmek de yanlış olmayacaktır.
Sahîh-i Buḫârî’nin sıkıntılı günlerde okunduğu takdirde insanları huzura kavuşturduğunu, deniz seyahatine çıkarken birlikte götürülmesi halinde geminin batmadığını söyleyen İbn Ebû Cemre (ö. 699/1300), bütün bu meziyetleri duası makbul bir kişi olan Buhârî’nin okuyucularına dua etmesiyle açıklamaktadır. İşte bu manayla bakılan Buhari Memlûk dünyasında müstesna bir yer bulur. 1281 yılında Moğollar Suriye’ye girdiği zaman Melik Mansûr Kalavun, onlara karşı koymak üzere yola çıkmadan önce Ṣaḥîḥ-i Buḫârî okunmasını emretmiş, âlimler de hatim günü cumaya gelecek şekilde eseri muhtelif celseler halinde okumuşlardır. (M. Yaşar Kandemir, El-Câmiu’s-Sahîh, DİA, c. 7, İst. 1993, s. 117). Görüldüğü gibi devletin ilk zamanlarından itibaren Buhari muhtelif vesilelerle ve bahusus Ramazan’da okunmaktaydı.

Memlûk devri din hayatının bu tezahürünü kaynaklardan takibe bir örnek olması için İbn Hacer’in kayıtlarına bakmak kâfidir. Bu cümleden “Bu sene (1373) Kale’de Ramazanda Buhari okunmasına sultanın da katılımıyla başlandı. el-Hafız Zeyneddin el-Irakî okuyucu olarak geldi. Sonra Şihadeddin Ahmed b. Ali el-Uryanî de ona katıldı. Gün be gün okunmaya devam edildi.”, kaydıyla bize Buharî’nin Memlûk din hayatındaki yerini açıkça gösterir. Yine başka bir kayıtta “1374 senesinde Buhari okunması sırasında Sultan ilim ehline (meşayihü’l-ilm) dinleyip, üzerinde konuşmaları (li-yetebâhesü) için emir vererek çağırdı. Pek çok ileri gelen bu toplantıya katıldı.( İbn Hacer Askalanî, İnbâ el-Gumr bi-Ebnâ el-‘Omr fi et-Tarih, (Tah. Muhammed Abdulmuid Han), c.1, Beyrut, 1986, s.79, 100, c.2, s284285, c. 7, 255.)” Bu kayıtlardan da görüleceği üzere Ramazan’da Buhari okunması süregiden bir adetti.

1505 yılında Mısır sultanının bahçesinde kurulan büyük bir çadırda Ṣaḥîḥ-i Buḫârî hatmi yapıldığını haber veren Mısırlı tarihçi İbn İyâs, daha önceki tarihlerde eserin sarayda okunduğunu, hatim merasiminin büyük sarayda yapıldığını, bu esnada kadılara ve ileri gelen âlimlere hil‘atler giydirilip keselerle bahşişler verildiğini, fakat sonraları hatmin Kale Camii’nde okunup sultanın huzurunda yapılan kısa bir merasimle bitirildiğini söylemektedir. Memlûk tarihinin başı ortası ve sonundan verilen bu örneklerden anlaşılacağı üzere Buhari okuma adeti devletin hayatı boyunca sürmüştür.

İslam dünyasında değişik vesilelerle Buhari okunmasına şahit olunur. Mesela, Balkan Savaşı’nın başladığı günlerde Ezher şeyhi, Osmanlı ordularının zaferini niyaz etmek maksadıyla ileri gelen âlimlerden kıbleye yönelerek Ṣaḥîḥ-i Buḫârî okumalarını istemiştir.

Kuruluşunun 100. Yılını idrak ettiğimiz TBMM’nin açılışında da Buhari okunması geleneği ile karşılaşıyoruz. Devletimizin mayasında Buhari olduğunu söylemek bu cümleden abartı olmasa gerektir. Türkiye’de Birinci Büyük Millet Meclisi açılacağı zaman ülkenin her yerinde Ṣaḥîḥ-i Buḫârî hatimleri yapılmıştır. 21 Nisan 1920’de Hey’et-i Temsîliyye adına Mustafa Kemal imzasıyla 61. fırka kumandanı Refet Bey’e çekilen telgrafta, “Bi-mennihi’l-kerîm Nisan’ın 23. Cuma günü cuma namazını müteakip Ankara’da Büyük Millet Meclisi küşâd edilecektir” dendikten sonra, “yevm-i mezkûrun te’yîd-i kudsiyyeti için bugünden itibaren merkez-i vilâyette vali beyefendi hazretlerinin tertibiyle hatim ve Buhârî-i Şerîf tilâvetine bed’ olunacağı… mukaddes ve mecruh vatanımızın her köşesinde aynı suretle bugünden itibaren Buhârî ve hatemât-i şerîfe kıraatine şürû edileceği” bildirilmekteydi (M. Yaşar Kandemir, el-Câmiu’s-Sahîh, DİA, c. 7, İst. 1993, s. 118). Atatürk’ün gösterdiği bu tavır devletimizin temelleri konusunda muhtelif ön yargıları gözden geçirmeyi zaruri kılmaz mı?

Mevlid Törenleri

Hz. Peygamber ve ehli beyt sevgisi Müslümanlar için çok temeldir. Bunu göstermek üzere muhtelif kültürel tezahürler cümlesinden mevlid okunması ve buna bağlı törenler öne çıkar. Mevlid okuma geleneği Erbil Atabegi Begteginli Muzafferüddin Kökböri (1190-1233) mevlidi büyük törenlerle yeniden kutlamaya başlamıştır. Sıbt İbnü’l-Cevzî’nin bir kutlama sırasında 5000 koyun, 10.000 tavuk ve 100 at kesildiğini, 100.000 tabak yemek ve 30.000 tepsi helva dağıtıldığını kaydetmesi törene katılanların sayısı hakkında bir fikir vermektedir. Ulemâ ve tasavvuf ehlinin ileri gelenleri bu törenlerde hazır bulunur, Kökböri kendilerine hil‘atler giydirir ve hediyeler verirdi. Sûfîler de öğle vaktinden fecre kadar zikir ve semâ meclisleri düzenlerdi. Hankahta 800-1000 kadar sûfî toplanır, Kökböri de aralarında yer alırdı. Her yıl mevlid törenleri için harcanan paranın 300.000 dinarı bulduğu kaydedilmektedir. (Ahmet Özel, Mevlid, DİA, c.29, İst., 2004, 475-479). Memlûklerin de kültürel kodunda yer alan Selçuklular sürecidenki geleneği oluşturan atabeylerdeki bu uygulamanın Memlûkler devrinde de devamı görülmektedir.

Memlûkler devrinde Mevlid-i Nebevi münasebetiyle merasim düzenlemekte ve adet olarak sema yapılmaktaydı. 1436 Senesinde Sultan Şam seferine giderken yolda adet olduğu üzere Cuma gecesi mevlid okunmuştu (İbn Hacer Askalanî, İnbâ el-Gumr bi-Ebnâ el-‘Omr fi et-Tarih, (Tah. Muhammed Abdulmuid Han), c.1, Beyrut, 1986, s.79, 100, c.2, s284285, c. 7, 255.) Bu örnekte görülen bilgiye Memlûk kaynaklarında çokça rastlanmaktadır. Mevlid geleneği Osmanlılar devrinde de devam edecektir.

Osmanlı teşrifatında, Hz. Peygamber’in doğum günü kabul edilen 12 Rebîülevvel’de düzenlenen törenlerin başlangıcı hakkında kesin bilgi yoktur. Bazı vakfiyelerdeki kayıtlardan hareketle bunu Osman Gazi’ye kadar götürenler varsa da (Ali Seydi Bey, s. 151) genel görüş, bu törenlerin Kanûnî Sultan Süleyman döneminden itibaren saray protokolünde yer almaya başladığı ve III. Murad zamanında tamamen resmîleştiği şeklindedir. Osmanlı Hükümdarı III. Murad, 996 (1588) yılında merasimle mevlit kutlamalarını başlatmakla birlikte resmî olmasa da Osmanlı Devleti’nde kutlamaların bundan önceki dönemlerde de yapıldığı bilinmektedir. (Ahmet Özel, Mevlid, DİA, c.29, İst., 2004, 475-479;Mehmet Şeker, Mevlid, DİA, c. 29, İst., 2004, s. 479-480)

Hz. Peygamber sevgisi Buhari okunması ve mevlit törenleri ile Müslümanların hayatındaki o değeri ve yeri görmek bakımından manidardır. Ortaçağ devletlerin doğu ve batıda pek çoğunda olduğu gibi Memlûk Devleti olgusunu oluşturan olgusal bağlamlardan biri dindir. Buhari ve mevlit geleneğinin saptanması bu devletin genel resmini çizmede önemli olan din olgusunun alt bağlamlarından olan iki unsurun bilinmesi demektir. Osmanlılardan Türkiye Cumhuriyetine varan çizgide Türkistan’da mayalanan Peygamber ve ehli beyt sevgisi geçmişten geleceğe akıllarımız ve yüreklerimizi birleyerek bizi millet müştereklerinde buluşturmaktadır. Bu Ramazan günlerinde Peygamber efendimize, ehline ve ashabına salat ve selam ederken Buhari manasının bu zor günlerden geçişe de vesile olmasını niyaz ediyoruz.

Prof Dr Altan Çetin

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir