KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Manşet Üstü
  4. »
  5. Mehmet Seyfettin Erol ve Batı Sorunu!

Mehmet Seyfettin Erol ve Batı Sorunu!

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 6 dk okuma süresi
412 0

Batı Sorunu!
mse
Düne kadar konuşulan “Doğu Sorunu” idi. Fakat bu sorunun uzayıp gitmesi, beraberinde ertelenmiş yüz yıllık hesaplaşmayı bir kez daha gündeme getirmiş durumda. Sorunun bumerang etkisi olarak da adlandırabileceğimiz bu gelişme, “İstanbul’un Doğusu”nda başlayan “Yeni Büyük Oyun”u Batılı başkentlere taşımış bulunuyor. Bundan sonra artık tüm dünya “Batı Sorunu”nu, yine bu coğrafyaya özgü unutulmaya yüz tutmuş o hastalıklı eski kavramlarıyla konuşmaya başlayacak.
Dünyayı “uygarlaştırma” adına yolan çıkan ve bu şekilde ona hükmetmeye çalışan “Batı medeniyeti”, ona egemen olamayacağını anlayınca oyunun kurallarını ve araçlarını değiştirmeye ve “emperyalizme” dönmeye başlamış durumda. Buradaki dönüşün temel hedefi ise, Batıyı yeniden güç yapabilmek değil, Batı’nın kazanımlarını korumak.

Fakat bu o kadar kolay olacağa benzemiyor. Çünkü karşısındakiler artık “Eski Köleler/Ötekiler”, kendisi de “Eski Efendi” değil. Doğu kendi içinde parçalı da olsa bir birlikteliğe giderken ve önüne tek hedef olarak Batı’yı koyarken; Batı, artık bunu yapabilme kudretine, inancına ve desteğine sahip değil. Özellikle de Avrupa Birliği (AB) bağlamında…

Kimliğin Bumerang Etkisi!

Tüm dünyaya örnek, model olarak yutturulmaya çalışılan ve en büyük ilham kaynağı olarak takdim edilen Avrupa Birliği; ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi adı altında aslına rücû ediyor. Bugüne kadar bu medeniyetin kaynağı ve en büyük meşruiyet zeminini oluşturan temel sacayakları birer birer çöküyor. Bunların başında ise, tüm dünyaya evrensel olarak kabul ettirilmeye çalışılan “Batılı değerler” geliyor.

Batı’nın iktisadi anlamda yaşadığı krizler ve bunun toplumsal boyutu, ciddi anlamda kapitalizmin başta kendi içlerinde olmak üzere, tüm dünyada sorgulanmasının da yolunu açmış durumda. Komünizm karşısında büyük bir zafer ilan etmiş olan Batı, kendi sefaletini kamufle edecek yeni ötekiyi “kimlikler” üzerinden inşa etmeye kalkışınca, kendi sonunu da hazırlamış oldu.

Nitekim iktisadi-toplumsal bazda yaşanan sorunlar, beraberinde ciddi bir ideolojik ve siyasi tartışmayı da gündeme getirmiş durumda. Sovyetlerin komünizm sonrası yaşadığı kimlik-inanç boşluğunu, bu sefer Batı toplumu kendi içinde yaşıyor. “Avrupa üst kimliği” (Avrupalılık), artık Avrupalı milletlere hiç de cazip gelmiyor ve kendi etnik-dini kökenlerine referans yapıyorlar. Bu ise, tek kelimeyle “felaket” demek!

Peki, bu bir sürpriz miydi? Elbette hayır! Batı’nın “harakiri modu”na geçeceğini yıllar öncesinden Lübnan doğumlu, Fransız vatandaşı olan büyük düşünürlerden Amin Maalouf “Çivisi Çıkmış Dünya” adlı kitabında şu şekilde ifade etmekteydi:

“Avrupa’nın zaferinin ona yolunu şaşırtması, içinde yaşadığımız dönemin tek çelişkisi değil. Aynı şekilde, Batı’nın kendi üstünlüğünü pekiştirmesi beklenen zaferinin aksine gerilemesini hızlandırdığı; kapitalizmin zaferinin onu tarihinin en beter bunalımına sürüklediği; ‘korku dengesi’nin sonunun ‘korku’dan bir türlü kurtulamayan bir dünya oluşturduğu; ayrıca açıkça baskıcı ve anti-demokratik bir Sovyet sisteminin çöküşünün demokrasi tartışmasını bütün dünyada gerilettiği ileri sürülebilir.”

“Demokrasinin sürekli kimlik pazarlıklarına bağlı olduğu bir dünyada yaşıyoruz” tespitinde bulunan Maalouf’un şu ifadesi ise, artık bu ürünün Batı’da da pazarlanmaya başladığını göstermesi açısından ziyadesiyle dikkat çekici ve bir o kadar da ürkütücü: “AB, bugün geçmişte olduğundan daha fazla, kimliğini, sınırlarını, gelecekteki kurumlarını, dünya üstündeki yerini sorguluyor; yanıtlarından da hiç emin değil”.

Çivisi Çıkmış Batı!

Batı, tam anlamıyla bir insani sefalete doğru koşar adım gidiyor. Bu bağlamda 2008 Ekonomik Buhranı, Arap Baharı ve Ukrayna-Kırım krizi, sadece Batı’nın gerçek yüzünü, foyasını ortaya çıkarmakla kalmamış, kendi içindeki derin mücadeleyi de ifşa etmiş bulunmakta. Bundan dolayı da, bırakın uluslararası kamuoyunu, kendi iç kamuoyunu bile ikna edemiyor ve destek bulamıyor desek, abartmış sayılmayız.

Aslında Batı, “kazandım” dediği an kaybetmeye başlamış durumda. Nitekim Maalouf, kitabının “Aldatıcı Zaferler” adlı alt başlığında bu hususu şöyle ifade etmekte: “Batı kazandı, kendi modelini başkalarına da benimsetti; ama tam da bu zaferi yüzünden, kaybetti.”

Dolayısıyla, ABD Başkanı Obama’nın bile demokrasi ve insan hakları konusunda uyarmak zorunda kaldığı bir AB, artık bundan sonra “çözüm” değil ancak “sorun” üretir. Çünkü Batı kaybetmekte ve bunu hazmetmesi hiç de kolay olacağa benzemiyor.

Nitekim post-kolonyalizm, yöntem ve araçlar itibarıyla yerini kan, gözyaşı ve yıkım demek olan klasik sömürgeciliğe bırakıyor. Düne kadar güçlü ekonomisi ve değerleri üzerinden yeni bir dünya inşa etmeye çalışan batının tekrar silaha sarılmasının altında da bu husus yatıyor. Dolayısıyla, Batı ile ilgili olarak bugüne kadar ortaya konulan temel kriterlerin, parametrelerin de değişme vakti.
Prof.Dr.Mehmet Seyfettin EROL

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir