KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Mayis Alizade: halkı efgânım gara bahtım uyanmaz mı?

Mayis Alizade: halkı efgânım gara bahtım uyanmaz mı?

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 12 dk okuma süresi
459 0
mayis alizade

1973 yılında Şah Zair, İtalya gezisindeyken akrabalarının yaptığı darbeyle monarşi tarihe karıştı.

27 Nisan 1978’de başlayan devrim ise Afganistan Halk Demokrat Partisi’ni iktidara taşıyınca Sovyetler Birliği’nin gelişmelere ilgisi misliyle arttı.

Başta ABD olmakla Batı ülkelerinin de gelişmelere ilgisiz kalması imkansızdı.

Hele hele Vietnam topraklarında SSCB’ye yenilen ABD, bu kez Afganistan sahasında Sovyetler Birliği’yle karşı karşıya gelmeyi Vietnam yenilgisinin rövanşı için büyük bir fırsat olarak değerlendiriyordu.

Sonraki gelişmeler işin esas kısmında bu rövanş hırsının yattığını da ortaya koyacaktı.

Washington bundan ötürü, yani Vietnam yenilgisinin intikamını almak için sadece kendinin değil başta Britanya olmak üzere Batılı müttefiklerinin ve kendi emrinde bulunan Körfez ülkelerinin imkanlarını mümkün olduğu kadar Afganistan’da Moskova’yı yenmeye seferber edecekti…

Bülent Ecevit: Afganistan’a müdahalede bulunmak istiyormuşsunuz, sebebi nedir acaba?

Nisan devriminden sonra Moskova bölgeye ilişkin kapsamlı planlar üzerinde çalışmaya başlarken Haziran 1978’de Moskova’yı ziyaret eden dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Sovyetler Birliği Bakanlar Konseyi Başkanı Aleksey Kosıgin’e belki diplomasi kurallarını da bir derecede ihlal etmek suretiyle “Afganistan’a müdahalede bulunmayı düşünüyormuşsunuz, sebebi nedir acaba?” sorusunu yöneltince meslektaşından aldığı yanıt “Hiçbir özel niyetimiz bulunmamaktadır, amacımız Afganistan’ı 13. yüzyıldan 18.yüzyıla taşımaktır” şeklinde olmuştu.

Kosıgin’in bu sözleri siyaset literatürünün diplomasiden uzak en samimi cevaplarından biri sayılabilirdi.

Çünkü kendisi Komünist Parti Politbürosu’nda Afganistan’a askeri anlamda müdahaleye karşı çıkan tek üye olup ekonomiden elde edilen gelirin savaşa değil de bilim ve teknoloji alanındaki yatırımlara kanalize edilmesini istiyor, Batı’yla sadece bu yolla rekabet edilebileceğine ve ekonomik gelişmenin bu şekilde sağlanabileceğine olan eminliğini her konuşmasında yüksek sesle dile getiriyordu.

Kosıgin’e göre Afganistan’a askeri müdahale ekonominin bozulmaya başlayan dengelerini altüst edecek ve iflasa sürükleyecekti.

Komünist Parti Genel Sekreteri Leonid Brejnev’e söz geçiremeyen Kosıgin, Ekim 1980’de görevinden ayrıldığında Sovyetler Birliği askerleri artık 10 aydan beri Afganistan’dalardı; kasım ayındaki seçimlerde ABD’de göreve gelen Ronald Reagan, adeta SSCB’nin Afganistan’a müdahalesini bekliyormuş gibi radikal güçleri örgütleyerek sınırsız maddi destek vermenin yanı sıra Moskova’yı “Yıldız savaşları” projesinde yarışmaya çekti ve ekonomik durumu her geçen gün kötüleşen SSCB, bu yandan da Reagan’ın projesiyle yarışmaya kalkınca ciddi sıkıntılar baş gösterdi.

Andrey Gromıko: Hayatımın en büyük güçsüzlüğü Afganistan’a müdahaleyi engelleyememem olmuştur

Bülent Ecevit’in SSCB gezisinde kendisine yakın ilgi göstermiş SSCB’nin “Bay hayır” lakaplı Dışişleri Bakanı Andrey Gromıko da Afganistan’a askeri müdahaleye karşı olanların safında bulunmasına rağmen, müdahaleyi engelleyememekten duyduğu pişmanlığı ‘hayatının en büyük hatası’ olarak nitelendirmişti.

Aslında SSCB müdahalesinin hızlanmasında Gromıko ve KGB Başkanı Yuri Andropov’un 1978 yazından başlayan değerlendirmeleri önemli role sahip olmuştu.

ABD Başkanı Jimmy Carter’in 3 Temmuz 1979’da imzaladığı “Afganistan’da hükümet karşıtı güçlere maddi desteği öngören” kararın KGB’nin eline geçmesine kadar ülkedeki Sovyet askeri ve güvenlik görevlisi sayısı 10 misli artırılmış ve geriye dönüşü olmayan bir yola girilmişti.

Afgan Halk Demokrat Partisi Genel başkanı ve devlet başkanı Nur Muhammed Terakki’nin Eylül 1979’da katledilmesiyle iktidarın Hafızullah Amin’e geçmesi Andropov ve Gromıko gibi Brejnev’in en yakınındaki bir diğer Politbüro üyesi, Savunma Bakanı Dmitri Ustinov’u da rahatsız edince bu kez Amin’in devrilmesi ve iktidara tamamen Moskova yanlısı birinin getirilmesi kararı alındı.

Zira KGB’nin elde ettiği bilgilere göre Hafızullah Amin’in henüz 1960’lardan başta CIA olmakla Batılı istihbarat servisleriyle ilişkileri bulunmuştu ve durumun hassaslığı kendisini ortadan kaldırılmasını talep etmekteydi.

Nitekim 25 Aralık 1979’da Türkistan askeri bölgesine bağlı birlikler sınırı geçerek önemli noktaları kontrol altına aldı.

Başkent Kabil’e yerleşmiş özel timlerin 27 Aralık’ta düzenlediği operasyonda Hafızullah Amin katledilerek yerine tamamen Moskova’ya bağımlı Babrak Karmal getirildi.

Sovyet müdahalesine doğrudan karşı çıkmalarına rağmen Batılı ülkeler bunu BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla tescil ettirmeye muvaffak olamayınca (Kabil’deki operasyon öncesinde SSCB’nin Tahran büyükelçisi, İran’ın dini lideri Humeyni’ye bilgi vererek onayını almış, bir süre konuşmayan Humeyni “Sovyetlerin mümkün en kısa sürede evine dönmesini” talep etmişti).

SSCB oradaki durumunu askeri varlıkla sınırlandırmayarak Aleksey Kosıgin’in dediği gibi “Afganistan’ı 13. yüzyıldan 18. yüzyıla çekme” çalışmalarına hız verdi.

Ve Afgan halkı Sovyetlerin yaptığı yolları, açtığı okulları, kreşleri, hastaneleri, sosyal yardım merkezlerini memnuniyetle karşıladı; günümüzde o dönemin çalışmalarının gördüğü rağbeti kanıtlayan sayısız fotoğraf ve video bulunmaktadır.

Afganistan sahasında ilk dönemde SSCB ile rekabette geri kalan ABD, 1980 Moskova Yaz olimpiyatlarını boykot etmeyi uygun bulduğu gibi yılın ikinci yarısından itibaren mücahitlerin örgütlenmesi çalışmalarına hız verildi.

Sovyet askerlerinin yerel ortamlarda hareket kabiliyetlerinin sınırlı olması mücahitlerin en büyük avantajlarından biriydi ve bu avantajı adeta her metrekarede kullandılar.

Bu durum SSCB tarafının ciddi asker ve araç-gereç kaybına neden oldu. ABD ve Körfez ülkelerinden gelen maddi yardımların yıllık toplamı 2 milyar doları aşmış olduğu gibi Sovyetlerin yıllık masrafı 3 milyar dolardan 8,2 milyar dolara ulaştı.

Ülkenin çeşitli noktalarında operasyonlar üzerine operasyonlar düzenleyen Sovyet ordusu 1984 yılında en fazla kaybını verirken (2343) Afganistan’ı terk etme konusu da gündeme gelmeye başladı.

SSCB kayıtlarında mücahitlere yardımda bulunmuş ülkeler arasında Türkiye’nin de ismi geçmiş olup yapılan yardımlar 100 milyon mermi, 60 bin tüfek, 8 bin mitralyöz ve 10 bin tabanca olarak istihbarat kayıtlarında yer almıştı.

Afganistan’da bulunduğu 98 aylık süre boyunca Sovyet ordusu 14 bin 427 asker ve subayını, KGB 576, İçişleri Bakanlığı ise 28 personelini kaybetmişti (toplam 15 bin 031 kayıp).

1978-1988 yılları arasında Afganistan devleti saflarında savaşan 244 bin asker, güvenlik görevlisi sivil vatandaşın hayatını kaybettiği belirtilse de aslında 10 yıllık savaş süresinde resmi olmayan toplam kaybın yaklaşık 2 milyonu bulduğu da ifade edilmektedir…

“Afganistan’dan çıkma niyetimizi hemen açıklamazsan…”

Mihail Gorbaçov’un uyguladığı ‘perestroyka’ ve ‘glasnost’ politikaları Sovyet ordusunun Afganistan’dan çıkması konusunun toplumda ve basında daha yüksek sesle tartışılmasına neden oldu.

Afganistan’dan çekilme planına ilişkin niyetin Komünist Parti’nin Şubat 1986’da gerçekleştirilen genel kurulunda Genel Sekreter Mihail Gorbaçov tarafından açıklanmasının kararlaştırılmasına rağmen Gorbaçov kararı açıklamak için ipe un sermek isteyince Dışişleri Bakanı Eduard Şevardnadze buna tepki göstermişti (27 senelik eski bakan ve Gorbaçov’un genel sekreterliğe gelmesinde belirleyici rolü oynamış Andrey Gromıko, parlamento başkanı görevine kaydırılmıştı).

Genel kuruldaki konuşması öncesinde sabahleyin Şevardnadze’yi araba telefonundan bir kez daha arayan Gorbaçov, kendi dışişleri bakanından “Açıklamıyorsan, istifa ediyorum” şeklinde yanıt alınca, genel sekreter, genel kurulda Afganistan’dan belirli koşullarla ve aşama aşama çekilmeye başlayacaklarını açıkladı.

1987’den başlayan süreç 15 Şubat 1989’da general Gromov’un sınır kapısından geçmesiyle tamamlandı.

“Ben Sovyet askerine değil o askerleri Afganistan’a gönderenlere hakaret etmişim…”

26 Mart 1989’da SSCB Parlamentosu üyelerini belirlemek için ilk ve son kez şeffaf ortamda seçim yapıldı.

Toplumun farklı kesimlerinden ve ülkede iyi tanınan bir kısım şahsiyetin yanı sıra Sovyet ordusu saflarında Afganistan’da savaşmış kimi asker ve subay da mazbata sahibi olabilmiş ve yemin törenine üniformalarıyla geldikleri gibi ilerleyen dönemde de toplantılara üniformayla katılmış, kürsüden üniformada görüş ifade etmişlerdi.

Afganistan gibi aşırı tehlikeli bir coğrafyada savaşa katılmalarından dolayı kendilerine bir dizi yasal ayrıcalıklar talep etmekte kendilerini haklı gören gaziler ve eski askerler bu konulardaki tartışmaların hep merkezinde bulunuyorlardı.

Milletvekili mazbatası alanlardan biri dünyaca ünlü fizikçi ve insan hakları alanında 1975 yılı Nobel ödülü sahibi Andrey Saharov’du.

Afganistan gazilerinden biri kürsü konuşmasında Andrey Saharov’un, Kanada dergisine verdiği demeçte “Sovyet askerine hakaret ettiğini” gündeme getirince söz alan Saharov “Ben Sovyet askerine asla hakaret etmedim, onlar verilen emirleri yerine getirmişler. Ben o askerleri Afganistan’a gönderenlere hakaret ettim ve bundan asla pişman değilim” diye kendini savunmuştu.

“Sovyet askerleri Afganistan’da sayısız cinayet işledi” diye dünyadan gelen eleştirilere yanıt olarak Rusya Parlamentosu 1999 yılında onların tamamına af kararı çıkardı…

Mayis Alizade

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir