Hakikatten uzaklaşıp hayalle yaşamak, kamu çıkarlarını etkileyen ve gerçeğin tamamen karışmasına yol açan tehlikeli bir durumdur. Bu tehlike, devletin kurumlara değil de kişilerden oluşan bir sisteme dayanması halinde meydana gelir. Bu da devletin varlığının, kişilerin görevden ayrılmasıyla sona erdiği ve devletin kaderinin kişilere bağlı olduğu anlamına gelmektedir. Bu durum, sürdürülebilir bir sistem vaat etmiyor. Özellikle İbrahim Reisi’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının ardından İran halkı için durumlar, pek iç açıcı değil. Öyle ki İran muhalefeti, seçimlere katılım oranının yüzde 10’u geçmediğini ve katılımın Reisi’nin kazanması için istenilen orana ulaşmadığını dile getirdi. Yine eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad da İran cumhurbaşkanının seçimlerden önce seçildiğini belirtti.
İran’daki bu ana politika hala mevcut ve dini liderin deklare ettiği ilkeye paralel olarak uygulanmaya devam ediyor. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, “Bize göre İran’ın dış politikasını dini lider Ali Hamaney yönetiyor. Bunun için İran’a karşı tutumumuzu, sahadaki gerçeklere göre inşa ediyoruz. Yönetimi devralanlara bakılmaksızın yeni hükümet hakkında da buna göre hüküm vereceğiz” dedi.
Siyasi ilişkilerin anlam ve güven kazanması için birtakım mantıklı gerekçeler mevcut. İran’daki bazı muhalif çevreler, Ali Hamaney’in yokluğunda İbrahim Reisi’nin beklenen dini lider olduğunu düşünüyor. Aynı şekilde Reisi, İranlılara karşı suç işlemekle itham ediliyor. Bunun için o, “infaz yargıcı” olarak tanındı. İyi bir siyasi ilişki kurmak için Reisi, hem halkı hem de dünya ile nasıl köprü kurabilecek. Reisi’nin radikal bir yapıya sahip olmasından dolayı Tahran’ın geleceğe yönelik politikaları, İran’ın -özellikle coğrafi çevresiyle- uluslararası ilişkilerini iyileştirmek için daha iyi bir sonuca götürmeyecek. Neredeyse Reisi’nin açıklamaları, bölgedeki istikrarsızlık ve kaos yangınına körükle gidecek tarzdaydı. Birçok belirti ve işaretin gösterdiği üzere o, intikam almaya yönelik çağrılar yapıyor.
Radikal eğilimli İbrahim Reisi’nin İran cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasıyla ilgili Washington’dan yapılan ilk açıklamada ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, “İranlılar, özgür ve adil bir seçim sürecinde liderlerini seçme haklarından mahrum bırakıldı” dedi. ABD, İran’ın nükleer programıyla ilgili müzakerelere ve bu konuda müttefikleri ve ortaklarıyla birlikte çalışmaya devam edecek.
İşte İran, devlet işlerinde yönetici kişilerin ana unsur sayıldığı bir devlettir. Bunun için İran, kendisini piyasaya sürmeye çalıştığı gibi kurumsal bir devlet değildir. Örneğin Kasım Süleymani, dış politikayı yürüten önemli kişilerden biriydi. O, bölgedeki tahribat projesini yöneten kişiydi ve pratikte “gölge lider” olarak tanınıyordu. Yine o, ABD tarafından terörle suçlanan İranlı önemli isimlerden birisidir. Süleymani, ABD’nin terör listesindeydi. Öyle ki Irak’taki Haşdi Şabi’nin -Haşdi Şabi, büyük çoğunluğu İran’a bağlı silahlı gruplardan oluşan bir örgüttür- Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in yanı sıra 3 Ocak 2020 Cuma günü sabaha karşı Süleymani’nin öldürülme operasyonu bu durumu teyit ediyor. Acaba Reisi de aynı listede mi?
Bu çerçevede İran’ın geleceğini mahveden Humeyni devriminden bu yana ülkenin geldiği durumu ve başarısız kalkınmadan ekonomik ve siyasi daralmaya kadar İran halkının en kötü döneminde yaşadığı büyük gerilemeyi hatırlamak önemlidir. İran ekonomisi, 2019 yılında yüzde 4,7 oranında küçüldü. Ayrıca koronavirüsü salgınının ekonomik sonuçlarından dolayı İran ekonomisindeki bu küçülme daha da arttı. Öyle ki İran ekonomisi, yaklaşık yüzde 7,6’lık bir küçülme kaydetti. Öte yandan İran petrol sektörü, yüzde 14’ü geçen bir oranda küçüldü. Bunun temel sebebi, İran ekonomisine yapılan baskıdır. Ayrıca yaklaşık 57 milyon İranlı, yoksulluk sınırının altına düşme tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. Zira resmi olmayan tahminlere göre İranlı ailelerin yaklaşık yüzde 55’i yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Sonuçlar, devrimden sonra ortaya çıktı ve gerçekler, ülkenin içinden geçtiği sıkıntıların trajik görüntülerini gözler önüne serdi. Ülkenin bölgedeki coğrafi önemine rağmen Batı, Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin örneğinde olduğu gibi İran’ı kâğıttan bir kaplana dönüştürdü. İran, ülkenin kaderine hükmeden kişilerin etkisiyle kargaşa ve çatışma çıkartarak komşu ülkelerin üzerine kötü bir talih gibi çökmek ve bu ülkelere kendi gruplarını ve milislerini konuşlandırmak için coğrafi genişlemeye ve komşu ülkeleri zayıflatmaya yönelik emellerini sürdürdü. Bu fikirler, etkileşime geçerek dini lider Ali Hamaney’den radikal eğilimli Cumhurbaşkanı Reisi’ye kadar Humeyni’nin metoduna benzer bir nesil ortaya çıkardı. Öyle ki Reisi, İran halkının yaşam koşullarını nükleer anlaşma ve müzakerelerle asla irtibatlandırmayacağını ve ekibinin nükleer anlaşmayla ilgili müzakereye sadece müzakere yapmak için devam etmeyeceğini dile getirdi. Hamaney ne istiyor ve ilgili şahıs olarak Reisi ne sunuyor?
Maha Muhammed Şerif şarkulavsat