Antony Blinken’ın Ortadoğu ziyareti şimdiye kadar birçok açıdan görülen kilit noktaları doğrular nitelikteydi. En önemli nokta, Çin’in bölgede stratejik nüfuz ile küresel güç merdivenini tırmandığı ve boşlukları doldurduğu, daha etkili bir gelecek arzusu karşısında gücü ve dengeyi yeniden sağlamaktı. Blinken’ın ziyaretinin birçok hedefi var. Bunlardan biri de Filistin Ulusal Otoritesi ile Amerikan ilişkilerinin geri dönüşü, barış dosyasının tartışılması ve Filistin sorununa siyasi çözüm bulunması. Ayrıca Libya’da siyasi çözümü desteklemek de hedefleri arasında. Bu durumda ABD Dışişleri Bakanı’nın ziyareti bölgede Washington’ın başını çektiği geniş bir barış sürecinin başlangıcının, kaosla boğuşan ülkelere istikrarın geri dönmesini sağlamanın temelini mi atıyor?
ABD’nin diplomasisi genellikle sahip olduğu bu konumu korumanın, bölgedeki büyük güçlerin rekabetine karşı Amerikan rolünün egemenliğini yeniden tesis etmek için dış politikayı farklı yollarla ele almanın bir kapısı niteliğinde olabilir. Ancak Çin de kendisini İsrail – Filistin çatışmasında arabulucu olarak sunarak siyasette uluslararası bir aktör olmak istiyor. Ortadoğu meselelerinde kendisine yeni bir rol arıyor. Nitekim Çin, Ortadoğu ihtilaflarında arabuluculuk ve çözüm için hizmetler sundu. Bu, dediğimiz gibi onun için yeni bir rol.
Diğer yandan Rusya, Suriye seçimlerini resmi olarak himaye edip gözlemledi. Rusya Federasyonu Federal Meclisi, Suriye’deki devlet başkanlığı seçimlerine Senatör Sergey Muratov başkanlığında bir gözlemci heyet gönderdi.
Dolayısıyla ABD’nin Ortadoğu’nun siyasi vaftiz babalığına geri dönüşüne, barış sürecindeki gelişmelerin tüm ayrıntılarını anlamak için yeni bir sayfa açmasını sorgulamaya ve buna şaşırmaya belki de bir neden yoktur. Özellikle de bu hamle, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü yıldırım savaşının ardından, Avusturya’nın başkenti Viyana’da İran ile yürütülen nükleer dosyasıyla ilgili müzakereler ile aynı zamana gelmesi nedeniyle…
ABD’nin bu hamlesi ayrıca Yemen’de siyasi çözüme ulaşılmasını destekleme ve Irak ve halkına zarar veren İran ve milis kollarının ülkenin egemenliğini ihlal etmesine karşı durma çabalarının öne çıktığı bir zamana da denk geldi. ABD, Irak’ta hükümetin Haşdi Şabi liderliklerine karşı yürüttüğü tutuklama kampanyalarını destekliyor. Bazı büyük Şii güçler de Kazimi’nin devlete prestijini geri kazandırma adımlarına arka çıkıyorlar. Bunun anlamı, İran’ın Irak’taki rolünün kaçınılmaz olarak gerileyeceği ve küçüleceğidir. Buna bağlı olarak Irak son birkaç gün boyunca hız kazanan bazı olaylara tanık oldu. Bunların başında Bağdat’ın merkezinde halk gösterilerinin yeniden başlaması ve Haşdi Şabi’nin Anbar Komutanı Kasım Muslih’in tutuklanması var. Bu olayı silahlı Haşdi Şabi unsurlarının Bağdat’ın merkezindeki Yeşil Bölge civarına konuşlanması izledi. Irak ordusu bu adıma, başkenti korumak için tank ve zırhlı araç göndererek karşılık verdi.
Bu durumda tanık olduklarımızı, ABD’nin bölgedeki eski konumuna geri dönüşü ve kesin sonuca ulaşma çabası olarak tanımlayabilir miyiz? Bu soru anlamsız değil. Gelişigüzel bir cevabı da kaldıramaz. Aksine bu soruya, tarihsel olaylar ve politik olarak etkili kişilikler hakkında derin bir anlayış doğrultusunda, ayrıntılı ve büyük bir güvenle, gerçeğe alternatif verilecek bir cevap verilebilir. Biden yönetiminin bu hızlı hamlelerinden, ABD’nin kendine dönerek yeniden dünyanın lideri olma konusundaki siyasi ve ekonomik emellerine karşı çıkan her durumla yüzleşmeye hazırlandığı anlaşılıyor.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın bu hamlesi, olayların ciddiyetine uygun. İçeride ABD’nin uluslararası meselelerde dizginleri yeniden ele almasını destekleyen seslere, daha fazla kabul edilebilir olmaları için alan açmaya dönük bir çabadır. Özellikle Dışişleri Bakanı’nın Filistin topraklarında ateşkesi pekiştirmek için bölgeye yaptığı geziye yönelik tepkilerin memnuniyet ile şüphe arasında değiştiği göz önüne alınırsa. Aynı durum, paylaşımları ve katkıları desteklenmeyi hak ediyorsa, Çin ve Rusya için de geçerlidir.
Gerçeklerin büyük bir kısmında araçlar değişti, Ortadoğu’daki olaylara ve çatışmalara kaos hakim oldu. Batı, onun aracılığıyla bölgesel planlamayı değiştireceği bir rakip olmadan yaşayamaz. Bu rakip sayesinde demokrasi, insan hakları, teröre karşı savaş ve ABD’nin tüm düşmanlarını vurmak gibi pek çok isimle anılan, tüm algıların sınırlarını çizebilir. Olaylar, kontrolü kaybedebileceği kadar büyüdü ve daha yıkıcı savaşlarla tehdit eden bir noktaya ulaştı. Bu nedenle Biden yönetiminin bölge sorunlarının çözümünde lider konumuna geri dönmesi, önceki yönetimlerin Ortadoğu’daki kaosa katkıda bulanarak yaptıkları hatanın dolaylı kabulü ve istikrarın yeniden sağlanması yönündeki çabası olabilir.
şarkulavsat