Polonya’nın eski Cumhurbaşkanı, Nobel Barış Ödülü sahibi ve Polonya Dayanışma Hareketi’nin ilk lideri Lech Walesa, Donald Trump’a bir mektup yazdı; mektupta “Sovyet Rusya’ya hizmet eden komünist rejimin eski siyasi tutukluları” da imzası vardı
Sayın Başkan,
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile yaptığınız konuşmayı dehşet ve tiksintiyle izledik. Rusya ile savaşan Ukrayna’ya ABD’nin sağladığı maddi yardımlara saygı ve minnettarlık göstermenizi beklemenizi hakaret olarak değerlendiriyoruz. Özgür dünyanın değerlerini savunurken kanlarını döken kahraman Ukraynalı askerlere şükranlarımızı sunuyoruz. Onlar, Putin Rusyası’nın saldırıları altında olan vatanlarının bağımsızlığı ve bu değerler uğruna 11 yıl boyunca cephede canlarını verenlerdi.
Özgür dünyanın sembolü olan bir ülkenin liderinin bunu nasıl göremediğini anlayamıyoruz.
Bu görüşme sırasında Oval Ofis’teki atmosferin, Güvenlik Servisi’ndeki sorgulamalardan ve komünist mahkemelerinin duruşma salonlarından hatırladığımız atmosferi hatırlatması bizi dehşete düşürdü. Her şeye gücü yeten komünist siyasi polisin atadığı savcılar ve hakimler de bize, bütün kozların kendilerinde olduğunu, bizim ise hiçbir kozumuz olmadığını anlattılar. Binlerce masum insanın bizim yüzümüzden acı çektiğini ileri sürerek faaliyetlerimizi durdurmamızı talep ettiler. Yetkililerle işbirliği yapmayı kabul etmediğimiz ve onlara minnettarlık göstermediğimiz için özgürlüğümüzü ve medeni haklarımızı elimizden aldılar. Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’e bu şekilde davranmanız bizi şoke etti.
20. yüzyıl tarihi, ABD’nin demokratik değerlerden ve Avrupa müttefiklerinden uzaklaşmaya çalıştığı her seferinde, sonunda kendine bir tehdit yarattığını göstermektedir. Başkan Woodrow Wilson bunu anladı ve 1917 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin I. Dünya Savaşı’na girmesine karar verdi. Başkan Franklin Delano Roosevelt, Aralık 1941’de Pearl Harbor saldırısından sonra Amerika’yı savunma savaşının yalnızca Pasifik’te değil, aynı zamanda Üçüncü Reich’ın saldırdığı ülkelerle ittifak halinde Avrupa’da da yapılmasına karar verdiğinde bunu anlamıştı.
Başkan Ronald Reagan ve Amerikan mali katılımı olmasaydı Sovyetler Birliği imparatorluğunun çöküşünün mümkün olmayacağını hatırlıyoruz. Başkan Reagan, Sovyet Rusya’da ve onun fethettiği ülkelerde, demokratik değerleri savunmak için yaptıkları fedakarlığın bedelini özgürlükleriyle ödeyen binlerce siyasi tutuklu da dahil olmak üzere milyonlarca kölenin acı çektiğini biliyordu. Onun büyüklüğü, diğer şeylerin yanı sıra, SSCB’yi tereddütsüz “Şeytan İmparatorluğu” olarak adlandırması ve ona karşı kararlı bir mücadele ilan etmesinde yatıyordu. Kazandık ve bugün Varşova’daki ABD Büyükelçiliği’nin karşısında Başkan Ronald Reagan’ın bir anıtı var.
Sayın Başkan, maddi yardım -askeri ve mali- Ukrayna’nın, Avrupa’nın ve tüm özgür dünyanın bağımsızlığı ve özgürlüğü adına dökülen kanın yerini tutamaz. İnsan hayatı paha biçilemezdir ve değeri parayla ölçülemez. Kanlarını ve özgürlüklerini feda edenlere şükran duyulmalıdır.
ABD’yi, Ukrayna’nın nükleer silah kaynaklarından vazgeçmesi karşılığında, Ukrayna’nın sınırlarının bütünlüğünün korunmasını açıkça taahhüt eden 1994 Budapeşte Muhtırası’nda kendisinin ve Birleşik Krallık’ın verdiği güvenceleri yerine getirmeye çağırıyoruz. Bu garantiler kayıtsız şartsız olup, bu tür yardımların ekonomik bir değişim olarak değerlendirilmesine dair tek bir söz bile yok.