KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. “Kutlu Doğum”u Kirleten Sözde Bidat Karşıtı Zihniyete Cevap

“Kutlu Doğum”u Kirleten Sözde Bidat Karşıtı Zihniyete Cevap

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 11 dk okuma süresi
287 0

Son günlerde ülkemiz, FETÖ belası yüzünden çok ciddi sıkıntılar yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi “At izi, it izine karışmış.” bir durumda. Bir tarafta gerçek suçlular bulunmaya çalışılırken bir tarafta bunu fırsat bilenler veya kendini gizleyenler farklı tavırlar sergiliyorlar. İşte bunu fırsat bilenlerden bir kısmı da ülkemizdeki Hanefi ve tasavvufi görünümlü, ama gerçekte selefi çizgideki bazı yapılanmalardır. Bunlar, kendi bildiklerini mutlak doğru olarak kabul ederler ve kendileri gibi düşünmeyenleri yaftalarlar. Bunlardan bir tanesi olan Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, kendi internet sayfasında bugünlerde uzun bir yazı yazdı. Sözde tarihçi olan bu şahıs, her fırsatta anlattığı tarihteki hikâyeleri bırakıp uzmanı olmadığı din alanına giriyor ve ahkâm kesiyor. Söylemlerine dikkat edildiğinde, kendi içinde olduğu sufi ve Hanefi görünümlü, çok katı selefi bir cemaatin çizgisinde olduğu hemen anlaşılan bu şahıs, herhâlde anlaşılmaz zannediyor ve her şeyi bidat diye karalıyor. Çıktığı televizyon programlarında, her fırsatta sevgili şeyhinin ve cemaatinin istikametinde, Muhammed Abduh’a, Cemaleddin Efgani’ye, millî şairimiz Mehmet Akif’e ve her türlü yenilikçi zihniyete “hain, işbirlikçi ve bidatçi” diye yaklaşan ve resmen objektif tarihçiliği bırakıp taraf tutan bu şahıs, şimdi de çeyrek asırdır kutlanan Kutlu Doğum Haftası’nı kirletmeye çalışıyor. Klasik “bidat karşıtı söylem”in bir temsilcisi olan bu adam, çok çirkin bir şekilde Kutlu Doğum Haftası’nı “fitne”, “bidat” ve hatta “FETÖ’cü yapılanmanın ürünü” olmakla suçluyor; kısacası devletin resmî bir kurumuna, Türkiye’nin önde gelen milliyetçi siyasetçilerine ve kıymetli akademisyenlerine ve dahası başta Turgut Özal olmak üzere dönemin yöneticilerine iftiralar atıyor. Bu iftiralarını atarken de, Kutlu Doğum Haftası ile, Mevlit Kandili’nin yanında ikinci bir kutlama yapıldığı gerçeğini görmezden gelerek ve o dönemde Hicri Takvim yerine Miladi Takvim’in neden esas alındığını da bildiği hâlde, güya bunun sebebini sorma bahanesiyle, gerçek niyetini perdeliyor ve birçok asılsız komplo planları sıralıyor. Hâlbuki bu şahsın gerçek niyeti, Kutlu Doğum Haftası değildir; gerçek niyeti, yıllardır Türk toplumuna bir TV kanalı üzerinden asılsız evliya menkıbeleri anlatarak din anlattığını düşünen, daha sonra da aynı TV kanalını Amerika’nın bir TV kanalına pazarlayan ve kendisini Ehl-i Sünnet’in gerçek müdafisi gören bir cemaatin görüşlerini duyurmaktır. Daha da kötüsü bütün bunları yapmaktan maksadı sözde, Ehl-i Sünnet’e hizmet etmektir.

Bilindiği gibi Kutlu Doğum Haftası, ilk olarak 1989’da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın onayıyla Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulu Başkanı, herkesin kim olduğunu yakından bildiği, Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay ile dönemin Devlet Bakanı Namık Kemal Zeybek’in teklifiyle, merhum siyasetçi Ayvaz Gökdemir’in de isim babalığı ile başlatılmış ve 1994 yılından itibaren de Peygamberimizin doğum gününün miladi karşılığı olan 20 Nisan’a sabitlenmiştir. Böyle bir kutlamanın başlatılma sebebi, ilköğretimden başlayarak bütün genç nesillerin, öğrencilerin ve halkın Peygamber sevgisiyle donatılması, Peygamberimizin örnek yaşantısı hakkında bilgilendirilmesidir. Yani, sadece camilerde ve Hicri Takvim’e göre zaten kutlanan Mevlit Kandili’nden ayrı olarak Peygamberimizi (s.a.v.) daha geniş bir çerçevede tanıtmak, sevdirmek amaçlanmış ve mantıken uygun ikinci bir kutlama ile tüm Türk halkı hedef alınarak Mevlit’in kapsamı genişletilmiştir. Miladi Takvim’e sabitlenmesi ise 20 Nisan’ın bilhassa okulların açık olduğu bir dönem olmasındandır. Başka hiçbir sebebi yoktur. Dönemin zihnî yapısına bakıldığında bu, çok önemli bir gelişmedir. O dönemden beri, her şeye bidat diye bakan “bidatçi söylem”, zaten buna karşı çıkmıştır. Diyanet ve devlet ise dirayetle bu kutlamayı desteklemiştir. Şimdi bu karışıklıktan istifade eden Şimşirgil ve onun gibi düşünen “bidatçi söylem” sahipleri, Kutlu Doğum Haftası’nı, Millî Eğitim Bakanlığının etkinlik programından çıkartmayı başarmışlardır. Diyanet İşleri Başkanlığı ise şimdilik dirayetle savunmaktadır. 28 Şubat döneminde de hedef alınan bu kutlama, bazı çevrelerce sanki 23 Nisan’a alternatifmiş gibi algılanmış ancak böyle olmadığı o dönemde de anlaşılmıştır.

O halde Kutlu Doğum Haftası’na karşı çıkan bu tarihçinin asıl amacı, bu kutlamanın bizatihi kendisinin bidat oluşunu göstermeye çalışmaktır. O zaman biz, bu şahsa ve onun gibi vehimcilere ve hatta bu tarz kandil gecelerinin kutlanmasının bidat olduğunu zannedenlere Mevlit Kandili’nin, Kutlu Doğum Haftası’nın ve buna bağlı kutlamaların bidat olmadığını, bunun kültürel.medeni bir olgu olduğunu, medeniyetin bedevi anlayışla kavranamayacağını anlatmamız gereklidir. Hâlen Mevlit Kandili’nin Hicri Takvim’e göre camilerde kutlanması geleneği devam etmektedir. Kutlu Doğum Haftası’nın ortaya çıkarılması, Selçuklu ve Osmanlı Devleti döneminde var olan çok eski bir Türk ve İslam geleneğinin yeniden yeşertilmesinden ibarettir. Amaç, bir taraftan toplumumuzun ortak paydası olan Peygamber sevgisini güçlendirmek diğer taraftan Türk milletinin birlik ve beraberlik ruhunu pekiştirmektir. Nitekim bu konuda yapılan araştırmalar, Türk halkının ve gençlerin bu kutlamaları benimsediğini göstermektedir. Ancak art niyetli ve selefi zihniyetli birtakım çevreler, bu kutlu günü kirletmeye çabalamaktadırlar.

Kutlu Doğum Haftası’na karşı çıkanlar; tarihe, kültüre, medeniyete, sanata, edebiyata, şiire, birlik ve beraberliğe düşman olanlardır. Çünkü Kutlu Doğum Haftası ile ilgili ilk tohumlar, daha Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) döneminde atılmış ve o dönemden başlayarak günümüze kadar, peygamber sevgisini ifade eden kasideler, ilahiler, mevlitler yazılmıştır. İlk gayr-ı resmî kutlamaları sufiler yaparken ilk resmî kutlamaları da Fatımiler Mısır’da ve Selçuklu Erbil Atabeyi Muzafferüddin Gökbörü (ö. 1232), Erbil’de yapmışlardır. Muzafferüddin Gökbörü, Türk İslam tarihinde ilim, kültür, sanat alanlarında yaptığı hizmetlerle ve kurduğu sosyal müesseselerle öne çıkmış çok önemli bir yöneticidir. Onun yaptırdığı kutlamaların hazırlığı bir iki ay öncesinden başlar, sokaklar aydınlatılır ve çok çeşitli etkinlikler gerçekleştirilirdi. Hatta şiir ve musiki geceleri, yemek ikramları, hediyeleşmeler, fener alayları, satranç turnuvaları düzenlenirdi. Peygamberimizin doğum günü hakkındaki iki rivayetten dolayı Gökbörü, kutlamaları birinci yıl 8 Rebiülevvel’de yaparken ikinci yıl 12 Rebiülevvel’de gerçekleştirirdi. Anlaşılan o dönemde Şimşirgil’in din algısının çok ötesinde bir din algısı vardı. Muzafferüddin Gökbörü’nün bu kutlamaları, özellikle Sünni-bilhassa da sufi- çevrelerde yoğun ilgi görmüş, bütün İslam dünyasını etkilemiş ve kutlamalar birçok yerde gelenek hâline gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nde, Osman Gazi döneminden başlayarak sözünü edebileceğimiz Mevlit kutlama geleneği, Süleyman Çelebi’ye (ö. 1422) meşhur Mevlid’i (Vesiletü’n-Necât) yazdırmış; III. Murat’tan itibaren de törenler resmîleşmiştir. Bu kutlamalar, Osmanlıda daha sonraları iyice yaygınlaşarak Mevlit Alayları oluşturulmuş ve dahası Osmanlı bir vakıf medeniyeti olduğu için, Mevlit Vakıfları bile kurulmuştur. Kısacası Osmanlı, bunu bir bayram havasında kutlamıştır. Osmanlı’daki Nakîbü’l-Eşraflık müessesesi de bir bakıma böyle bir sevgi ve anlayışın ürünüdür. Süleyman Çelebi’nin Türkçe yazılmış Mevlid’i öylesine benimsenmiştir ki, Türk milletinin, Balkanlardaki Evlâd-ı Fatihan’ın ve Türk dünyasının önemli bir kısmının iyi ve kötü günlerindeki en önemli sığınağı olmuştur. Mevlid, âdeta Türk milletine Peygamber sevgisini ilmek ilmek dokumuştur. Türk milleti de, her fırsatta Peygamber’ini hatırlayarak onu anma ihtiyacı hissetmiştir.

Eğer Kutlu Doğum Haftası düşmanları, bu kutlamaya karşı çıkıyorlarsa bilsinler ki, bu hafta, Ehl-i Sünnet’e aykırı bir kutlama değil, tıpkı Muzafferüddin Gökbörü’nün yaptığı gibi, dönemin Haşhaşilerine ve Selefilerine karşı oluşturulmuş bir Ehl-i Sünnet geleneğidir. Tarihte Nizamiye neyse, Kutlu Doğum Haftası kutlamaları da odur. Çünkü Fatımiler ve onların bugünkü devamcıları bir değil birden fazla mevlit kutlarlar. Ehl-i Beyt’in fertlerinin her biri için onların doğum kutlamaları vardır. Bizim için ise Salat ve Selam’da bulunacağımız TEK BİR RESUL vardır. Bu hafta, özellikle Türklerde Peygamber sevgisinin en büyük nişanesidir. Bu hafta münasebetiyle hepimize bu kutlu doğum hayırlar getirsin inşallah.
İbrahim MARAŞ

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir