Dün gerçekleşen Biden-Erdoğan görüşmesi, sadece 6-7 cümlelik bir metinle açıklanmış olsa da eski ve yeni sayılabilecek bazı mesajları içeriyor. Öncelikle görüşmenin son gün akşamına kadar teyit edilmemiş olması ABD tarafının Türkiye’ye vermek istediği mesajın bir parçasıydı.
Haliyle görüşmeyi bir lütuf gibi sunmaya çalışan ABD’nin bu tavrı bu ülkenin bir vatandaşı olarak kabul edilebilir bir şey değil. Bir de kalkıp bu durumu büyük bir diplomasi başarısı olarak anlatmaya çalışan insanları görmek daha da üzücü! Oysa bugün sağduyu ve akılcı bir oydaşmaya ihtiyacımız var.
Türkiye’nin böyle bir denklemde makul ve sürdürülebilir bir ilişki geliştirmesi ne ölçüde mümkündür?
Yine de gelinen aşamada iki ülke ilişkileri bakımından uçurumun kenarında tutunmaya yarayacak bir adım atıldığı söylenebilir. Belki de asıl önemli aşama, sorun başlıklarının sayısını ve yoğunluğunu azaltabilmek olabilir. O vakit ilerlemenin somut bir temelde gerçekleştiği ifade edilebilir. Kaldı ki Beyaz Saray’ın 6 cümlelik açıklamasında bazı sahalarda işbirliğinin artırılması vurgusu yanında S400 hassasiyeti ve insan haklarına uyum vurgusu yer alıyor.
Ve bahsedilen başlıklar öyle bir noktada ki Türkiye-Rusya ilişkilerinin seyrini çok çabuk etkileyebilecek bir kırılganlık taşıyor. Örneğin Ukrayna, Libya, Suriye…
Görüşmedeki bir başka detay, tercümanlar dışında bu kez dışişleri bakanlarının hazır bulunmasıydı. Hatta MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ve Sözcü İbrahim Kalın’ın da yer aldığı bir kare vardı. Hatırlarsanız en son ve sadece bir kez NATO zirvesinde bir araya gelen liderler baş başa görüşmüşlerdi. Bu yöntem dış politika uzmanlarınca eleştiri konusu olmuştu. Bu defa öyle olmadı. Normal olan da elbette buydu…
Masada gündeme getirildiğini düşündüğüm bazı başlıkların resmi açıklamalarda yer almayışı da liderlerin bu konuları teknik düzeyde ilerletmeye karar verdiği anlamına gelebilir. Bilmem kaçıncı mekanizmadan biri daha kurulacak. Bu kez umarım belirgin adımlar atılabilir. Örneğin F35’ler ve 1.4 milyar dolarlık ödenmiş para. Türkiye bunun karşılığında F16 almak ve 80 yakın uçağın modernizasyonunu yaptırmak istiyor.
Pek muhtemeldir ki önümüzde günlerde bu konuda nasıl bir netice elde edilebileceğine yönelik ipuçları edinebileceğiz. Tabii meselenin bir de Senato’dan onay alma şartı bulunduğu için beklentileri yükseltmemek daha sağlıklı olacaktır.
ABD’nin Yunanistan ölçeğinde askeri pozisyonunu kuvvetlendirdiğini ve özellikle F15 uçakları sevk ederek 4 farklı üste konuşlandığını unutmamak gerekiyor. Böyle bir süreçte ABD’nin Türkiye’ye hava gücünü olumlu anlamda güncelleyecek bir imkanı sunması ihtimalini uzak bulanlardanım.
Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan dünkü konuşmasında “Doğu Akdeniz gündemimize gelmedi. Demek ki Biden’ın gündeminde yok.” dese de ABD’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan tezlerine destek verdiğini unutmamak gerek!
Neticede süreci bu sıkıntılı noktaya taşıyan iki temel başlık, S400’ler ve Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerdir. Bunlar Türkiye-ABD ilişkilerinde yükselen somut iki bariyerdir ve direncini korumayı sürdürmektedir.
Kürşat Zorlu