KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. KÜRESEL GÜÇLERİN ODAĞINDAKİ DOĞU AKDENİZ’DE BİTMEYEN GERİLİME BİR BAKIŞ

KÜRESEL GÜÇLERİN ODAĞINDAKİ DOĞU AKDENİZ’DE BİTMEYEN GERİLİME BİR BAKIŞ

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 9 dk okuma süresi
381 0
oruç reis

Doğu Akdeniz’de yaşanan gerilim yeni olmamakla birlikte, yüzyıllara belki de bin yıllara götürülebilir. Tarihi kayıtlara bakıldığında Akdeniz’de yaşanan çatışmalar milattan öncesine dayanmaktadır. Sömürgecilik denilen olgunun bu dönemden itibaren aşama aşama genişlemesiyle şehir devetleri, krallıklar, imparatorluklar ve beylikler tarafından sömürülen bölgelerden birinin Akdeniz coğrafyası olduğu söylenebilir. Milattan önce Fenikeliler başta olmak üzere, bunları takiben Romalılar, Vandallar, Helenler, Grekler, Haçlılar ve Avrupa’nın neredeyse bütün devletleri sömürgeciliği, bir ana politik akım olarak benimsedikleri ifade edilebilir. Doğrudan ya da dolaylı politik uygulamalarla harekete geçen sömürü zihniyete sahip devletler, bugün Doğu Akdeniz’deki gerilimin ana aktörleridir.
Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren “Yunanistan-Mısır Anlaşmasıyla Akdeniz’de Haksızlığını Tescil Etti” yazısında gerilimin bu denli büyüyüp devam ediyor olmasındaki sebebi 1990’ların ikinci yarısından bu yana bölgede bulunan hidrokarbondan kaynaklandığını ifade etmektedir. Ancak gerilimin en önemli sebebini Yunanistan destekli Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) yok saymakla başladığını ileri sürmektedir.
Başeren’in ileri sürdüğü bu argüman doğruyu yansıtmaktadır. Fakat pek çok neden saymak mümkündür. Çünkü Doğu Akdeniz’de sadece Yunanistan ve GKRY bulunmamaktadır. Söz konusu hammadde kaynakları olunca, Avrupasız ve onların Afrika ile Orta Doğu’daki yandaşları olmaksızın Doğu Akdeniz gerilimi ele alınamaz. Yunanistan ve GKRY incelendiğinde, bu iki küçük devletin Doğu Akdeniz’de bulunan büyük devletlere karşı bir güç gösterisine girmesinin mümkün olmadığı görülecektir. Bu durum GKRY’nin Yunanistan’dan, Yunanistan’ın da başka devletlerden destek aldıklarının kanıtıdır.
Görünen o ki, Prof. Dr. Hüsamettin İnaç’ın kaleme aldığı “Doğu Akdeniz’i Yunanistan ve Lübnan Üzerinden Okumak” başlıklı yazısında ifade edildiği gibi, yeni ittifaklar ve farklı açılımlarla Doğu Akdeniz’de küresel güçlerin yeni oyunlar peşinde olduğu ve bu oyunda arka planda durup, Yunanistan ve Lübnan gibi Akdeniz ülkelerini sahaya sürerek gerilimi tırmandırmaktır. Bu bağlamda bölgede büyük bir güç olan Türkiye’ye karşı bu ülkeleri öne sürmeyi de hedeflediğini kaleme almıştır. Dahası, Yunanistan’ın ABD ve Avrupa devletlerinden hem yardım hem de destek alması ve Mısır ile sözde bir anlaşma imzalaması, Rusya’nın da Libya’daki gayri-meşru hükümete destek vermesi ve Suriye’de etkili olması gibi durumların gerilimi artırdığını da zikretmiştir.
6 Ağustos 2020 tarihinde basına sızan bir bilgi doğrultusunda Yunanistan ile Mısır arasında Doğu Akdeniz’de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) üzerinde bir anlaşmanın yapıldığının haberi, Türkiye’yi harekete geçirmiştir. Çünkü Atina ile Kahire arasında imzalanmış olan anlaşma, Türkiye’nin kıta sahanlığını ihlal eden bir anlaşmadır. Bu nedenle Türkiye, haklı olarak, zaman kaybetmeden Akdeniz’e inmiştir. Akabinde Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Büyükelçi Çağatay Erciyes’in twitter hesabından yaptığı Doğu Akdeniz paylaşımı ve Oruç Reis adıyla faaliyet yürüten geminin fotoğrafları da kamuoyunda önemli bir etki oluşturdu. Harita aşağıda gösterildiği gibidir.
Harita: Dışişleri Bakanlığı’nın Paylaştığı Harita

Oruç Reis’in Akdeniz’e inmesi ve ihlal edilen kıta sahanlığını kontrol altına almaya çalışması, Yunanistan açısından büyük bir tedirginlik ve korku oluşturdu. Bu girişimle Yunanistan, perde arkasındaki güçlere sığınarak destek kazanmaya çalıştı. Yunanistan’ın buradaki amacı Doğu Akdeniz’i Türkiye’ye kapatmak ve Türkiye-Libya dostluk ilişkilerini zarara uğratmaktır. Yunanistan-Türkiye karşılaştırıldığında Yunanistan’ın tek başına bu amacı gerçekleştiremeyeceği görülecektir. Bölgede önemli bir güç olan Türkiye, bu tür politikalara karşı dirençli davranmayı her zaman başarabilmiştir. Bu nedenle Yunanistan’ın tek başına alabileceği bir karar olmadığını da iyi analiz edebilmektedir. Bu konuda AB Dönem Başkanı Almanya ve AB Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borell ile birlikte birçok devlet Doğu Akdeniz meselesinin müzakere yoluyla çözülmesini istemektedir. Fakat Yunanistan, AB devletlerinin yanı sıra NATO ülkelerinden de destek alma çabasında. Yunanistan her ne kadar böyle bir politika izlese de, başarılı olamayacağının altını çizmek gerekmektedir.
Doğu Akdeniz’de sadece Yunanistan söz konusu değil. Lübnan’da yaşanan patlamanın da bölge üzerindeki etkisinden bahsetmek mümkündür. Lübnan’ı da yanlarına çekmek isteyen Fransa ve bazı Avrupa devletleri, bu kartı da Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz’de oynamak istemektedir. Bölgede Yunanistan’a destek veren bir diğer devlet de İsrail olarak göze çarpmaktadır. Bu tür politikaların uluslararası hukuka aykırı olunduğu bilinmesine rağmen ısrarla devam ettirilmeye çalışılması, hiç şüphe yoktur ki, ısrar eden devletler aleyhinde bir çözümün gerçekleştirileceği aşikardır. Çünkü bu politikalar hakkaniyet ilkesine aykırıdır. Ancak Yunanistan’ın ısrarcı politikası, bölgede hem huzursuzluğu hem de gerilimi tırmandırmaktadır. Bu tırmanış en kısa sürede Yunanistan ve destekçileri aleyhine sonuçlanacaktır.
Sonuç itibariyle belirtmek gerekirse, Türkiye, uluslararası hukuka uygun davranmakla birlikte, dünyanın bütün devletleri tarafından tanınmış Libya’nın meşru hükümetiyle işbirliğini haklı olarak sürdürmektedir. Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığını da ihlal etmemektedir. Türkiye, bölgede gerilim çıkartmak isteyen GKRY ve Yunanistan olduğunu görse de, perde arkasındaki küresel güçlerin oynadığı oyunlarının farkındadır. Doğu Akdeniz meselesi, sömürü zihniyetine sahip, sözde demokratik, insan hakları savunucuları olarak bilinen iki bin yıllık bir zihniyetin ürünüdür. Sömürülen coğrafyaların kaderi irdelendiğinde, bütün şiddet, çatışma ve gerilimlerin hammadde kaynaklarını kontrol etme hakimiyetinden kaynaklandığı görülecektir. Bugün Doğu Akdeniz’de tırmanan gerilimin tarihsel arka planında bu kaynakların hangi patronların yöneteceği sorunu yatmaktadır. Bin yıllarca bu kötü niyetle hareket eden sömürgeciler, nasıl ki, derdest oldular ise, yine aynı macerayla geri çekileceklerdir. Nitekim Türkiye bu sömürücü zihniyetin aksine, işgal ve gasptan uzak, hukuk ve adalet çerçevesinde çözüm üreten ülke olacaktır.

Kaynakça
___, “Dışişleri Bakanlığı’nın paylaştığı harita”, https://www.cnnturk.com/turkiye/disisleri-bakanligi-paylastiiste-oruc-reisin-faaliyet-sahasini-gosteren-harita Erişim Tarihi: 13.08.2020.

BAŞEREN Sertaç Hami, “Yunanistan-Mısır Anlaşmasıyla Akdeniz’de Haksızlığını Tescil Etti”, 10.08.2020, https://www.aa.com.tr/tr/analiz/yunanistan-misir-anlasmasiyla-akdenizde-haksizligini-tescil-etti/1937166 Erişim Tarihi: 12.08.2020.

DABAN Cihan, Dekolonizasyon Süreci ve Sonrası Afrika, İstanbul: Açılım Kitabevi Yayınları, 2017.

ERCİYES Çağatay, https://twitter.com/CErciyes/status/1292914968132751360 Erişim Tarihi: 13.08.2020.

ERGAN Uğur, “Oruç Reis Yeniden Kıbrıs Açıklarında”, 11.08.2020, https://www.hurriyet.com.tr/dunya/oruc-reis-yeniden-kibris-aciklarinda-41584087 Erişim Tarihi: 13.08.2020.

İNAÇ Hüsamettin, “Doğu Akdeniz’i Yunanistan ve Lübnan Üzerinden Okumak”, 12 Ağustos 2020, https://www.akittv.com.tr/yazarlar/prof-dr-husamettin-inac/4846-dogu-akdenizi-yunanistan-ve-lubnan-uzerinden-okumak, Erişim Tarihi: 12.08.2020.

Prof Dr Hayati Aktaş

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir