KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Küresel güç küresel sermaye nereye gidiyor

Küresel güç küresel sermaye nereye gidiyor

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 11 dk okuma süresi
350 0

Son Orta Asya ve Orta Doğu’daki gelişmeler ile birlikte dünyada olumsuz bir hava atmosferi oluştu. ABD’nin Irak’ta Kasım Süleymani’ye düzenlediği operasyon, tüm dünya medyasında savaş çığırtkanlığına sebep oldu.
Dünyada güç savaşı güden ülkeler, kendi coğrafyalarından da uzak bölgelerde hâkimiyet kurma hırsı ile hareket etmektedirler.
Orta Doğu ve Orta Asya, dünyanın her devrinde sancılı bir süreç ile seyir almıştır. Çünkü hem maden hem tarım hem de iklim açısından çok verimli bir alt yapıya sahiptirler.
İşte bu verimli topraklarda hiçbir hakları olmadığı halde, adına demokrasi getirme bahanesi ile sömürge girişimini sergileyen Batılı devletler hamle yapmaya devam etmektedirler.
ABD ve Batılı ortakları ile İsrail devletinin Orta Doğu’da varlığını güçlü bir şekilde sürdürmek isterken aynı zamanda farklı medeniyetler ve farklı devletlere zarar vermektedirler. Bu yanlış tutum yüzünden dünya gereksiz bir şekilde olumsuz olarak etkilenmektedir.
Uluslararası diplomasi kuralları güçlü-güçsüz ayırt etmeksizin her ülke için geçerlidir. Bu hususta Birleşmiş Milletler, adil ve kuruluş ilkelerini koruyacak bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir.
Milletler ekseninde kurulan devletler, artık ticari mantalitede güç kazanan aile şirketlerine boyun eğer duruma getirilmek isteniyor. Halbuki hukuk ve adalet herkesi eşit bir şekilde kapsayacak standartta, işlevsel bir hal almalıdır. Bunun zedelendiğini düşündüğümüzde, varlıklı ve nüfuz sahibi aile şirketlerinin, dünya dengelerine tesir eden olumsuz politikalar sergilemektedirler.
Bugün ABD’ ye sormak lazım. Afganistan-Irak-Suriye’ye özgürlük ve demokrasi mi getirdin, yoksa kavga ve kargaşa mı?
Madem demokrasi ve özgürlük için mücadele ediyordun da Bosna Hersek için Sırpların zulmüne karşı neden gayret sarf etmedin? Libya’ya özgürlük ve demokrasi diye çıkarılan kargaşada, devrin Libya lideri Muammer Kaddafi linç edilerek öldürülürken neden izledin.
Bugün dünyanın bir ucundan kalkıp diğer bir ucuna giderek hiçbir otoriteye görüş sormaksızın suikast tarzı saldırılar sergileyecek kadar savaşı arzulayan bir devlette ne demokrasi olur ne de özgürlük.
Dünya artık tek kutuplu değildir. Bu yüzden ABD her istediğini yapamayacağını gördüğü için çılgınca hamleler ile kendi sonunu biraz daha hızlandırıyor.
Artık küresel güç olan küresel sermaye Batı bloğundan Asya’ya doğru bir seyir alıyor. Pekinden kalkan bir tren Londra’da mola verecek bir şekilde yeni dünya düzeni tasarlanıyor. Bu yeni dünya düzeninden dışlanan ABD, kendisini üvey evlat psikolojisine büründürüp etrafa kin ve nefret saçmak istiyor.
İşte bu yüzden bütün dünya genelinde bir kriz oluşumu hızla artmaktadır. Üretici, ürettiği ürünü ihraç edemiyor. Tüketici, tüketim aşamasındaki ürünü, gelecek kaygısı içinde bocaladığı için ithal edemiyor. Üretim ve tüketim arasındaki dengeler, kara borsa depoculuğu yapan ve bunun da teknolojik pazar uyum sistemini kuranlar tarafından istismar ediliyor.
Böyle bir aşamada, dünyada kargaşa ve kaos ortamı kendiliğinden oluşuyor.
Dünyada, enerji sektöründe önem teşkil eden petrol ve bunun yanı sıra, sermaye gücüne kazanım sağlayacak maden türlerine yönelik büyük bir sömürü rekabeti hız kazanmış durumdadır. Yakın tarihe baktığınız zaman Afganistan’da sergilenen, cihat gibi görünen hadise; bir özgürlük arayışı gibi servis edilip Sovyet baskısından kurtulmak ve demokrasiye ulaşmak gibi görünse de aslında sonradan gün yüzüne çıkınca anlaşılan gerçek, Afganların cihadı değil de ABD’nin kendi sömürü planı için bir girişim olduğu hakikatidir.
Afganlar, şu ana kadar hakiki manada bağımsız bir İslam devletine sahip olamadı. Daima sömürü ve dışarıdan danışmanlık görünümünde, yönetime tesir eden uygulamalar ile karşı karşıya geldi. Millet bütünlüğü arasında servis edilen etnik ayrım politikaları ile bütünlüğü sarsacak ayrışmalar oluşturuldu. Bu ayrışmalar kendi aralarında çatışmaya girdiği için, her zaman kavga ve kargaşa ile geçen zaman sürecinde sergilenen sömürü politikasını göremediler.
Buradan gördük ki; savaşanlar, aslında sadece kendilerini finans ederek yönlendirenler tarafından kullanılan kitlelerdir. Asıl savaş, sahada mücadele verdiğini sananların sarf ettiği değil onları kullanan sömürücü devletler arasındadır. Nedense bütün vekalet savaşları, hep İslam medeniyeti içerisinde olan ülkelerde olgunlaştırılmaktadır. İşin daha da vehim tarafı, savaştırılan her ülkede kendi etnik yapısına bakıldığında Müslüman bir topluluk olduğu görülmektedir.
Bugün her ülke silkilenerek kendisine gelmesi için, ABD’nin tutum ve politikalarını gözden geçirerek “Orta Doğu ve Orta Asya’da ne işi var, buralarda ne yapıyor ve neyi hedefliyor.” diyerek sorgulamalıdır. Her ülke kendi parlamentosunda bu konu üzerine bir komisyon oluşturup ABD’nin varlığını ve emellerini sorgulayarak süzgeçten geçirmeli ve uyutulduğu savaş politikasından ayılarak sıyrılmaya çalışmalıdır.
Toprak ve maden olarak zengin olsa da devlet yönetimi içinde zafiyetlerinden dolayı etkisi kırılan devletler kendilerine gelerek süreci sorgulamalıdır. Unutulmamalıdır ki her iki savaşın muhatabını körükleyen yine ABD’dir. Bu hakikati göz önüne alarak nedenleri ve nasılları incelemeliyiz.
Şu üç soruya dikkat etmeliyiz.
1- ABD, neden Kasım Süleymani konvoyuna saldırdı?
2- İran nasıl bir tepki gösterecek?
3- Bu kargaşaların sonu dünyayı nereye götürecek?
II. Dünya Savaşı çok büyük bir maddi-maliyet ve manevi olarak insan kaybına sebep oldu. Buna paralel olarak teknoloji, ticaret, ekonomi, sanat, kültür alanında ilerlemelerin önünü keserek geri kalmamıza neden oldu. Ama şu an mecazi yönden modern, zihni ve siyasi olarak insanların zihinlerini uyandırmamak için sıcak savaş yerine suikast veya vekalet savaşları servis ediliyor. Savaş için oluşturulan grupların bilinçaltına sirayet ederek etkileşim alanı oluşturup kontrolü sağlamaktadır. Savaşan gruplar kendilerini itikadi ve milli menfaatleri için savaşıyor gibi görse de aslında her iki taraf- ta ABD’nin uşaklığını yapmaktadır. Yani bilmeyerek ABD çıkarları için çalışmaktadırlar. Misal İran için vekalet savaşı yürüten Haştişabi grubu Irak’ta, Hizbullah Lübnan’da, Laşkeri Fatimiyyun Afganistan’-da, Laşkeri Zeynebiyun Pakistan’ da kendi değerleri için mücadele verdiklerini sansalar da aslında başkalarının politikalarını hazır hale getirmek için bilmeyerek uşaklık yapıyorlar. Bu oluşumlar Suudi Arabistan ve ABD’ye karşı İran’ın vekalet savaşları yürüten gruplardır.
Şimdi başka bir deyişle, 1980’li yıllarda ABD ve Sovyetler Birliği savaşında nasıl ki ABD, Suudi Arabistan’ın öncüleri ile Afganistan’ı, cihat diyerek savaşa sevk ederken; fark edilmese de sürecin bir cihat olmayıp ABD politikaları için gerçekleştiği şu an görülmektedir. Bu hakikatin farkına varan gruplar, artık kendi hedefleri istikametinde seyir almaya başladığı için sahada güç kaybeden ABD, artık süreci kaybetmemek için bizzat kendisi savaşa aleni olarak dahil olmak zorunda kaldı.
İşte bu yüzden Kasım Süleymani’ye yönelik bölgedeki hiçbir devlet ile istişare yapmaksızın operasyon gerçekleştirdi.
DR. Tawfiq FAWZI

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir