KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. KIBRIS’TAN KERKÜK’E ‘ULUSLARARASI HUKUK’

KIBRIS’TAN KERKÜK’E ‘ULUSLARARASI HUKUK’

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 6 dk okuma süresi
281 0

İkinci Dünya Savaşı’na kadar gelmiş geçmiş tüm devletler nasıl topraklarına savaşıp fethederek yeni topraklar katmışlarsa, Osmanlı İmparatorluğu da bu çerçevede Kıbrıs ve Kerkük’ü(Musul) fethedip bedelini ödeyerek topraklarına katmıştır.

İngiltere, Osmanlı-Rus Savaşı sırasında yardım vaadinde bulunması karşılığında Kıbrıs’ı önce geçici süreliğine kiralamayı (1878) başarmış. Birinci Dünya Savaşı sırasında da Osmanlı’nın Almanların yanında savaşa girmesini fırsat bilerek Ada’yı 1914’de tek yanlı olarak ilhak etmiştir.

İngiltere, Ortadoğu’da bulunan yeraltı kaynaklarının varlığından haberdar olması nedeniyle Osmanlı’nın son döneminden başlayarak Kerkük’ü (Musul) de bir oldubittiye getirerek ele geçirebilmek adına birçok girişimde bulunmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden buyana ‘yurtta barış, dünyada barış’ felsefesini benimsemiş. Gündeme gelen sorunlarını da bu anlayış çerçevesinde uluslararası hukuk ve diplomasi zemininde çözmeye büyük bir özen göstermiştir.

Türkiye, Lozan’da Kıbrıs ve Kerkük’ün (Musul) misakı milli içerisinde yer alabilmesi için ciddi anlamda diplomasi mücadelesi vermiş. Bunu sağlayamadığı andan başlayarak ara formül olarak Lozan’da ve sonrasında imzalamış olduğu tüm uluslararası anlaşmalar içerisine Kıbrıs ve Kerkük’ü koruyucu bir takım stratejik maddeleri yerleştirmeyi başarabilmiştir.

Örneğin, İngiltere sömürgesi altındaki tüm ülkeleri eski sahiplerine devretme kararı aldığında Kıbrıs’ı ilk olarak Yunanistan’a devretmek istemiş. Türkiye, İngiltere’ye Ada’yı yasadışı biçimde 1914’de ilhak etmiş olduğunu ve Lozan’da Kıbrıs’ın egemenliğinin Türkiye Cumhuriyeti tarafından kendisine devredilmiş olduğunu hatırlatarak Ada’nın Yunanistan’a devredilmesini bu şekilde engellemeyi başarabilmiştir.

Bu gelişme üzerine panikleyen İngiltere ve Yunanistan Kıbrıs’ın Türkiye’ye iade edilmesini engelleyebilmek için arayış içerisine girmiş. Bu çerçevede 1960’da Zürih ve Londra’da imzalanan uluslararası Garanti ve İttifak antlaşmalarına dayanılarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu şekilde kurulabilmiştir!

1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, ne yazık ki 1963’de Rumlar tarafından yıkılarak Rum üniter devletine dönüştürülmüş. Kıbrıs Türklerine Akritas ve İfestos planları ile soykırım girişiminde bulunulmuş. Bu süreç 11 yıl boyunca devam etmesinin ardından Yunanistan’da albaylar cuntasının gerçekleştirdiği 15 Temmuz 1974 darbesi Ada’nın kaderini ciddi anlamda etkilenmesine neden olmuştur!

Makarios 19 Temmuz 1974 günü BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada Yunanistan’ın Kıbrıs’ı işgal ettiğini belirterek garantör devletleri bu duruma karşı derhal müdahalede bulunmaya davet etmiş. Bunun üzerine Türkiye Ada’ya uluslararası hukuka uygun biçimde garanti ve ittifak anlaşmasına dayanarak çıkabilmişti.

Türkiye, Lozan’dan başlayarak Irak’ın toprak bütünlüğünün hiçbir şekilde bozulmaması şartı ile Ankara anlaşması(1926), Dostluk anlaşması(1946) ve Türkiye – Irak Komşuluk Anlaşmaları (1983) ile Kerkük’ün misakı milli dışında kalmasına bu şekilde müsaade etmişti.

Azınlık durumunda bulunan Barzani yönetiminin Irak Anayasası’nı ve uluslararası hukuku hiçe sayarak yaptığı bağımsızlık referandumu girişimi yasa dışı bir gelişmedir. Irak Anayasası tek yanlı bir kararla ‘bağımsızlık’ referandumu yapılmasına izin vermiyor!

Irak’ın toprak bütünlüğünün bir şekilde bozulması halinde bugüne kadar imzalan tüm uluslararası anlaşmalar otomatik olarak ortadan kalkar. ‘Statüko Ante’ye (mevcut anlaşmalardan önceki hale) dönülür. Böyle bir durumda ise Kerkük otomatik olarak eskiden olduğu gibi Türk toprağı haline gelir.

Azınlık durumunda bulunan Katalanlar’da geçtiğimiz günlerde İspanya’dan ayrılabilmek için bağımsızlık referandumu yaptı. İspanyol anayasası da Irak Anayasası gibi tek yanlı bir kararla bağımsızlık referandumu yapılmasına izin vermiyor!

Bağımsızlık referandumu uluslararası hukuka göre sömürgelerin ve anayasasında bağımsızlık referandumu yapabilme hakkı olanların kullanılabileceği bir haktır. Bazı kesimler hala daha azınlık durumundaki Barzani yönetimi ve Katalanlar ile self determinasyon hakkı bulunan Kıbrıs Türklerini aynı kefeye koymaya çalışmaktadır! Kıbrıs Türklerinin kurucu ortağı olması nedeniyle ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan egemenlik hakkı ve buna bağlı olarak self determinasyon hakkı bulunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden buyana Kıbrıs ve Kerkük konusunda uluslararası hukuka bağlı olarak verdiği mücadeleyi sürdürmektedir. Bakalım ilerleyen süreçte daha neler göreceğiz…
Gökhan Güler

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir