KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Kıbrıs bizim neyimiz oluyor

Kıbrıs bizim neyimiz oluyor

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 9 dk okuma süresi
289 0

1965 ANKARA… Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kıbrıs’tan Sorumlu Başbakan Yardımcısı Süleyman Demirel’in telefonu acı acı çalmaktadır.. İlk uyanan Nazmiye Hanım olur.
-Süleyman Bey uyan telefon…
Günün yorgunluğundan ötürü ağır bir uykuda olan Demirel zorla açar gözlerini, başucundaki ışığı yakar.
Saat gece yarısından sonra 3’ü göstermektedir.
-Alo
-İyi geceler efendim Ben Haluk.
Telefonun diğer ucundaki kişi Dışişleri Bakanlığı Genel Sekteri Haluk Bayülken’dir.
-Hayırdır inşallah Haluk Bey.
-Sayın Bakanım Kıbrıs’ta büyük bir krizle karşı karşıyayız.
-Nedir konu ?
-Yeşil Hat…
-Yeşil hat mı ?
-Evet efendim. Yeşil Hat gece yarısında Yorgos’un dükkânından Mustafa’nın dükkânına kaydırılmış ve burada büyük bir devlet meselesi çıktı. Rumlar şiddetle itiraz ediyorlar.
-Denktaş’ı aradın mı ?
-Evet sabah erkenden ofisinizde olacak.
-Tamam iyi geceler…
***
O esnada Ankara’da sürgün hayatı yaşayan Denktaş, gelen telefonun ardından evinde kanepesine oturmuş, hemen yanı başındaki ayaklı lambayı yakmış, kendi kendine :
-Aslan Mustafa, Aslan Mustafa, diye keyifle söylenmektedir.
O kadar kendinden geçmiş bir vaziyettedir ki yanı başına kadar gelen Aydın Hanım’ı fark etmez bile.
-Rauf Bey… Rauf Bey…
-Aslan Mustafa… hııııı…. Sen miydi hanım, korkuttun beni.
-Gecenin bu vakti ne yapıyorsun burada, kimdi arayan, neler oluyor ?
-Hadi yatalım Hanım… Hadi yatalım… Kıbrıs Davası bu, gecesi gündüzü olur mu ? Hadi yatalım…
***
1922 doğumluydu Mustafa.. Lefkoşa’nın Arabahmet Mahallesinde polis çavuşu bir babanın çocuğu olarak hayata gözlerini açtı. Fotoğrafçı olan kuzeninin kocasının yanında 6 yıl ücret almadan, sırf meslek öğrenebilmek için çalıştı, daha sonra günde 3 şilin ücretle bir Ermeni’nin yanına geçti.
İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı… Almanya’dan kaçan Yahudiler önce Kıbrıs’a oradan da Filistin’e akın ediyorlardı. Diana adındaki bir kadın onu görünce birden kaskatı kesildi.. Gözlerini kırptı, yüzüne su serpti.. Mustafa ne olduğunu anlayamıyordu. Kadın:
-Benimle Filistin’e gelir misin evladım, dedi. Orada hem fotoğrafçımız, hem sinema salonlarımız var. Sana haftada bir lira ücret veririm.
Şaşırmıştı Mustafa.. 1939 un Kıbrıs’ında böylesine güzel kazançlı bir teklif kaçırılmaz bir fırsattı. Lakin henüz 17 yaşındaydı ve pasaport çıkaramıyordu.
Bir yıl geçti aradan… Kocaman bir yıl ve Diana yeniden geldi onu görmeye..
Ailesinden gizli bir vapura atladı Mustafa ve Filistin’in yolunu tuttu. Geçen zaman onu fotoğrafçılık konusunda oldukça uzmanlaştırmıştı. Bir gün artık dayanamadı ve Diana’ya :
-Neden beni buraya getirdin, diye sordu.
Cebinden bir fotoğraf çıkardı mahzun kadın ve Mustafa’ya doğru uzattı. Fotoğrafa bakan genç adam orada kendini görmüştü. Üç erkek vardı birbirine sarılmış ve bir tanesinin kendisi olduğuna yemin edebilirdi.. Gözündeki yaşları sildi Diana ve:
-Bunlar benim oğullarım, diyebildi hıçkırıklara boğulmadan evvel. Naziler…. Naziler üçünü de yaktılar toplama kamplarının fırınlarında. Ben sende en küçük oğlumu gördüm Mustafa… seni görür görmez oğlumun ruhunu hissettim gözlerinde…
***
Evlat edindi Diana, Mustafa’yı. Bir gün :
-Anne, der Mustafa. Buralar karışıyor, ben Kıbrıs’a gitmek istiyorum.
-Bize bir şey olmaz oğlum, sen güvendesin gitme.
-Yine gelirim Anne, yine gelirim.
1948 de Kıbrıs’a döner Mustafa ve ilk stüdyosunu Türk tarafında açar : “FOTO DIANA”
İşleri iyi gitmeyince Rum tarafına taşır dükkanını ve bir anda adanın en popüler fotoğrafçısı durumuna gelir. Zamanla dükkan sayısı dörde çıkar Foto Diana’nın.
Bu arada Kıbrıs da karışmaktadır. Rumlar kendi taraflarındaki Türk esnafı tehdit etmeye başlarlar.
Bir gün yanında çalışan Dagi isimli Rum çocuk ona gelir :
-Ustam, der… Beni seni öldürmem için zorluyorlar…Sen onu öldürmezsen biz seni öldürürüz, diye tehdit ediyorlar… Git Ustam… Kaç buradan…
***
Sokağa çıkma yasağının olduğu günlerden birinde bir saatlik alışveriş izninde dükkanına gider Mustafa.
Arabasını yanaştırır kapısının önüne ve içerideki fotoğraf makinelerini yüklemeye başlar. Bu sırada tam karşı dükkanda bellerinde silahlar olan Rumları görür.
-Şimdi gittin oğlum Mustafa, der kendi kendine ve hızla bodrum kata iner. Büyük bir patlama işitir birkaç dakika sonra… Dükkanı bombalanmıştır, alt kata inmesi hayatını kurtarmıştır onun. Ardına bile bakmadan Türk tarafına sürer arabasını.
Birkaç gün sonra Ledra Palas kapısının olduğu yerden çırağı Dagi kurtarabildiği tek makineyi getirir ona gözyaşlarıyla. Bütün dükkanları kapanmıştır Mustafa’nın. Türk tarafında bir fotoğrafçı dükkânı açar ama işleri iyi gitmez.
Birkaç yıl sonra bir adam gelir yanına ve Kıbrıs Türk Dernekleri Federasyonu Başkanı Rauf Denktaş’ın kendisini çağırdığını söyler. Rauf Bey hürmetle karşılar onu.
-Mustafa Bey, der, sen bizim Türk Mukavemet Teşkilatı’ndan kardeşimizsin. Arabahmet Mahallesinde senin bir evin varmış.
-Evet, kirada şu an.
-Aman Mustafa Bey, biliyorum sıkıntıların var ve duyduğuma göre orayı satmak istiyormuşsun. Sakın satma, sakın…
-Neden ?
-Yakında buraya Birleşmiş Milletler gücü gelecek. Ve iki toplumu ayıran hatları daha da belirginleştirecekler. Sınırı çizerken Türklerin ve Rumların yaşadıkları yerlere göre hareket edecekler. Sen satarsan çok toprak kaybederiz.
-Ne yapayım peki Rauf Bey ?
-Biz de sana karınca kararınca destek olalım, sen de az dişini sık. Yakında BM askeri gelince senin işler yine artar. Hatta evinin yakınına küçük de olsa bir dükkan aç.
***
Dediğini yapar Mustafa, Rauf Denktaş’ın ve birkaç ay sonra beklendiği gibi BM askerleri gelir Kıbrıs’a.
Barış Kuvvetleri komutanı Peter Young iki toplumu birbirinden ayıran “Yeşil Hat”tı çizer Türk-Rum yaşama alanlarına göre. Arabahmet Mahallesindeki sınır Yorgos’un dükkanında geçmektedir. Türk tarafı buna şiddetle itiraz eder ve kanıt olarak ta Mustafa’nın evi ve dükkanını gösterirler.
Yorgos’un dükkanından Mustafa’nın dükkanına çekilir Yeşil Hat.. Türkler yaklaşık 100 metrelik bir zafer kazanmışlardır. Hazmedemez Rumlar bunu. Ama çıkardıkları gürültü de sonuç vermez ve tel örgüler Mustafa’nın dükkanından çekilir.
***
1965 ANKARA – TÜRKİYE CUMHURİYETİ BAŞBAKANLIĞI
Sabah 8.30 da Başbakan Yardımcısı Süleyman Demirel, gece devlet meselesi haline gelen bu olayın hikayesini Rauf Denktaş’tan dinleyince çok mutlu olur. Düğmeye basıp sekreterini arar :
-Kızım, der sevecen bir ses tonuyla, Rauf Bey, Haluk Bey ve bana üç Türk kahvesi lütfen. Yalnız bol köpüklü istediğimi söyle haaa, bol köpüklü istediğimi söyle…
Süleyman Bey çok keyiflenmiş, höpürdete höpürdete içecekmiş de…
***
Mustafa Salih Okay, Kıbrıs Türklerinin soyadı kanunun çıkmasının ardından, üvey annesinin adı olan “DIANA” yı soyadı olarak alır.
Bugün 98 yaşındadır ve Lefkoşa’da Yeşil Hattın üzerindeki evinde yaşamaktadır.
***
KIBRIS VATANDIR.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE !

(Okuduğunuz hikaye gerçek olaylardan esinlenerek kurgulanmıştır. Yazar Serkan Kapancı)

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir