Azınlık haklarını korumak için, geçici olarak, çoğunluğu azınlık yapmak gerekir. Akılları başlarına gelir. (Martin Luther King)
Saygı değer dostlarım, Aziz kardeşlerim.
Azınlık acısını hiç hissetmemiş duygu ve düşüncelerimizi anlamamış ve ya anlamak istememiş siyasilere bir uyarı olarak dünya genelinde şiddet karşıtı ve ırksal eşitlik görüşleriyle tanınmış Nobel Barış Ödülü sahibi Martin Luther King’in başta yazdığım sözleri ile yazımı başlatmış bulunuyorum.
Bu olgunun analizine geçmeden önce, “Azınlık” kavramını tanımlamanın gerekli olduğunu düşünüyorum.
Bu kavramla ilgili literatürde bir çok tanımlara rastladığıma rağmen en bilineni, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonunca hazırlatırılan raporda yer alan tanımdır.
Bu tanıma göre; Azınlık bir devletin nüfusunun geri kalanına göre sayıca az olan egemen konumda olmayan, üyeleri o devletin vatandaşı olan, nüfusun geri kalanından farklı etnik, din ve ya dil özelliklerine sahip olan ve kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini korumaya yönelik, üstü örtülü de olsa bir dayanışma duygusu içerisinde olan bir grup” şeklinde tanımlanmaktadır.
“Ulusal azınlık” ise belirli bir halkın kendi “Ulusal Devletinde” değil, diğer halklarla birlikte başka bir devlette yaşayan bir parçasıdır.
Büyük katliamlar ve göç dalgaları eşliğinde Osmanlı İmperatorluğu’nun çöküşü bir çok ülkede Türk halkının çoğunluğu oluşturmalarına rağmen azınlık konumuna düşmelerine yol açmış oldu.
Bu acı hikaye Balkanlarda da ve özellikle Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nde yaşanmıştır.
Eski Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti’nde çoğunlukta olan topluluklara “Millet” azınlıkta olanlar için ise “Milliyet” kavramı kullanılmıştır.
O dönemde etnik gruplar arası ilişkiler ‘’özel hukuki’’ çözümler ve prosedürlerle ele alınmıştır.
Ancak etnik gruplar arası gerilimler ve büyük Sırp hegemonyası’nın artması ile birlikte Eski Yugoslavya’nın kanlı parçalanması başlamış oldu.
Etnik temizleme yöntemiyle azınlık sorununu çözmüş diye düşünen ülkeler büyük mülteci dalgaları ile karşı karşıya kalmışlardır.
Ancak ‘’Dayton Anlaşması’’ sonrası Bosna Hersekte, Ohri Çerçeve Anlaşması sonrası Kuzey Makedonya ve Karadağda, kısmen Hırvatistan ve Kosovada ve yapı itibarı ile Sırbistanda (Voyvodina ve Sancak) ulusal azınlık sorunu devam etmektedir.
Analizim, bölünmüş toplumlarda siyasi temsil kavramları, karşılaştırmalı analizler ve konuyla ilgili uluslararası standartları içermektedir.
Bugün dünya siyasetine damgasını vuran etnik ve dini bölünmelerdir.
Kilit sorun etnik bir azınlığın siyasi çoğunluğunun parçası olabileceğiyle birlikte mayorizasyondan kurtulmasıdır.
Karma ortamlarda “temsilli demokrasinin” temel prensipleri birçok düşünür tarafından incelenmiş ancak “Konsosyal Demokrasi” kavramı ilk kez Arendt Liyphart tarafından kullanılmıştır.
Bunu neden önemli olduğunu sorduğunuzda cevaben Kuzey Makedonya demokrasisinde uygulanan bir model olduğundan dolayıdır.
Bu model Kuzey Makedonya gibi dini, ideolojik, kültürel, dil, ırk ve ya etnik bölünmelere sahip ülkelere uygundur.
Bu esasen çoğunluğun karar vermesi yerine siyasi kararların siyasi elitler arasında işbirliği, uzlaşma, fikir birliği ve anlaşma yoluyla alındığı anlamına gelir.
Bu modelle azınlıklar tarafından devlete bağlılık azınlıkların hak ve özgürlüklerini güvenç altına almakla sağlanmış olur.
Kuzey Makedonyada buna benzer bir model uygulanmaktadır, ancak bu modelle daha küçük etnik toplulukların hak ve özgürlükleri ihmal edilmektedir.
Uluslararası standartlara gelince birçok Uluslararası Kurum ve Kuruluşlar azınlıkların her düzeyde Devlet Kurumlarında temsiline ilişkin “Belge” ve “Tavsiyeler” içermektedir.
“Birleşmiş Milletler’in” 1992 tarihli “Ulusal, Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Ait Bireylerin Hakları Bildirisinin” 2.maddesinde; Azınlıklara mensub kişilerin kültürel, dini, sosyal, ekonomik ve kamusal yaşama etkin bir şekilde katılma hakkına sahip olmasını tavsiye etmektedir.
Diğer taraftan ” Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGIT)” belgelerinde de azınlıkların kimliklerinin korunmasına ve geliştirmesine bu konuda devletlere düşen görevlere vurgu yapıldığı görülmektedir.
Burada iken Ulusal azınlıkların egitim hakkına ilişkin “Lahey Tavsiyelerini”, Ulusal azınlıkların anadilini kullanma hakkına ilşkin “Oslo Tavsiyelerini” ve Ulusal azınlıkların kamusal yaşamına etkin katılımıyla ilgili “Lund Önerilerini” anmadan geçemeyeceğim.
Ancak çoğu ülkelerde bu belgeler ve öneriler maalesef uygulanmamaktadır.
“Ulusal azınlıklar” hak ve özgürlüklerini en iyi şekilde kendi siyasi partileri ile koruyabilirler.
Ne yazık ki çoğu ülkelerde etnik veya dini bazda siyasi partilerin kurulması yasaklanmıştır; (Arnavutluk, Bulgaristan, Gürcistan, Türkiye, Kırgızistan, Kazakistan v.s.).
Ancak bu ülkelerin bir kısmında yasaları ‘’by pass’’ edip farklı adlar altında azınlık partiler kurulmaktadır (Hak ve özgürlükler-Bulgaristanda, İnsan hakları partisi-Arnavutlukta v.s.).
Azınlıkların bölgesel yoğunlaştığı bazı ülkelerde çoğunlukla bölgesel düzeyde kendi partileri ve temsilcileri vardır. (Norveç, İsveç Avusturya, İtalya, Slovakya, İspanya v.s.).
Çok daha büyük sorun bir azınlığın herhangi bir bölge veya yerel yönetim biriminde çoğunlukta olmaması yani ‘’dağınık’’ olmasıdır. (Kuzey Makedonya Türkleri gibi).
Böyle durumlarda ‘’hakça temsili’’ uygulamak ve ya uygun seçim modeli bulmak çok zordur.
Bu gibi durumlarda “Lund Önerileri” ‘’kotalar’’ ve ya ‘’garantili sandalyeler’’ yönündedir. Örneğin; Romanyada 19 etnik azınlık için toplam 18 sandalye garantilidir. Slovenyada Macar ve İtalyan azınlık için 2 sandalye garantilidir. Kosovada bu sayı 20 sandalyeye çıkmaktadır. 10 sandalye Sırp azınlığına, 10 sandalye diğer azınlıklara garantilidir.
Buna benzer garantili sandalyeler Hırvatistan ve Sırbistanda da mevcuttur.
Şu an dünyada toplam 25 ülkede etnik azınlıklara garantili sandalyeler öngörülmüştür.
Kuzey Makedonya’ya gelince bağımsızlığından bu yana tüm seçimler ‘’antidemokratik’’ seçim yasalar üzerine gerçekleşmiştir. Türk Demokratik Partisi (TDP) kuruluşundan bu yana antidemokratik seçim yasalarına ve modellerine itiraz etmiş ,onları düzeltmek için mücadele etmiş ancak büyük partilerin duyarsızlıktan dolayı maalesef başaramamıştır.
30 yıldır kopmadan seçim modellerini araştırmış, incelemiş ve mevcut siyasi konjüktürü ve şartları göz önünde bulundurarak farklı tekliflerde bulunmuştur.
‘’Çoğulcu modeli’’ uygulandığında barajın %2 ye düşürülmesine uğraş göstermiştir.
‘’Proporsyonel model’’ uygulandığında Makedonya’nın 6 değil, ‘’tek seçim biriminden’’ oluşmasını ısrarla talep etmiş ,ancak anlayış gosterilmemiştir.
2007 yılında seçim yasası tartışılırken Türk Demokratik Partisi (TDP) azınlıklara yönelik 10 sandalyeli “milletvekillik kontenjanı” teklifinde bulunmuş, teklif Bakanlar Kurulu tarafından kabul görmüş ancak Makedonya Cumhuriyeti Meclisi’nde Demokratik Bütünleşme Birliği (BDİ) tarafından sunulmuş olan 5000 den aşkın ‘’değişme önergesiyle’’ bloke edilmiştir. Kontenjan teklifinin 5000 değişme önergesiyle bloke edilmesi bizi derinden üzmüştü.
30 yıllık ki çabalarımızla ilk kez büyük bir başarımıza imzamızı atacaktık.Ancak demokrasilerde görülmemiş bir yöntemle engellendik. Bunu yapanlar kendilerine hak isteyenlerdi. Bundan ne zarar göreceklerdi hala anlamış değilim !
2019 yılında bir kez daha dönemin TDP Milletvekili Dr. Yusuf Hasani ‘’Tek Seçim Birimi’’ modelini Makedonya meclisinde gündeme getirmiş, azınlıkta olan diğer halkların milletvekillerinin de desteğini almış ancak maalesef 2007 de sergilenen senaryo gereği tekrar Demokratik Bütünleşme Birliği (BDİ) partisi tarafından bu sefer 1000 e yakın değiştirme önerisiyle meclis komisyonunda bloke edilmesi olayı yaşandı.
Fakat bu hikaye bitmemiştir. Seçim modeli bir gün mutlaka değişecektir !
Bu günlerde yine seçim yasası bir nevi gündemdedir.
Bir grup milletvekili tarafindan (Genel Başkan ve milletvekilimiz Dr.Beycan İlyas dahil) ‘’Seçim yasası’’ ile ilgili ek ve değişmeler Kuzey Makedonya Cumhuriyeti Meclisi’ne uzun bir süredir gönderilmiş ve gündemde yer alması beklenmektedir.
Amacımız proporsyonel model, tek seçim birimi ve doğal barajın uygulanmasıdır.
Bugünku şartları ve siyasi konjüktürü göz önünde bulundurarak bu en isabetli teklif olarak görülmektedir.
Bu teklif üzerine hem millet hem de Türk Partileri olarak ısrarla durmalıyız. Artık oylarımızda fire verme lüksümüz yoktur. Bu bizlere bir fırsattır. Belki de seçim modelinin değişmesi, Makedonyada ki Türk siyasi partilerin birleşmesine vesile olacaktır. Bu iş her nekadar zor görünse de Makedonya’nın ilk ve en köklü Siyasi Partisi olduğu için Türk Demokratik Partisi başlatmalıdır. Bu çağrının Türk Demokratik Partisi’nin yöneticileri tarafından saygılanacağı ümidiyle yazıma yine Martin Luther King’in sözleriyle son vermek istiyorum; “Özgürlük asla zalim tarafından gönüllü olarak verilmez, ezilenler tarafından talep edilmelidir”.
Not: Makalemde azınlığın çoğunluk üzerindeki egemenliğine (tiranlığına) hiçbir kelimeyle atıfta bulunmadığımı farketmişinizdir. Bu nadir ancak çok ilginç olguya başka bir fırsatta mutlaka değineceğim.
Bir sonraki yazıma kadar hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Kenan Hasip