Siz çoksunuz, biz Türk! (Bilge Kağan)
Saygı değer dostlarım, aziz kardeşlerim…
Bu makalemin amacı, yirmi yıldır aşkın Kuzey Makedonya Cumhuriyetinde Uluslararası toplumun da desteğiyle inşa edilmekte olan bir “siyasal modeli” deşifre etmektir. Makalemin gerekçesi ise “Besa” Partisi Çair Belediye Örgütü Başkanı Valon Bela’nın Ulusal TV 21 kanalındaki bir tartışmada, Kuzey Makedonya’da Türklerin olmadığı iddiasıyla yaptığı açıklamadır.
Çok önemli bir siyasi geçmişe sahip olmayan ve kamuoyunda yeterince tanınmayan bir politikacı olmasına rağmen, Makedonya Türklerinden gelen sert ve aşağılayıcı tepkilerden dolayı sosyal medya alevlendi. Oldukça apolitik ama etnik kimliğiyle gurur duyan bir toplumdan bu tür tepkileri normal görmeliyiz. Ve genelde “dağlar sallandı, fare dünya’ya geldi” atasözü gibi bir kaç günde sanki hiçbir şey olmamış gibi durum sakinleşti. Uzun yıllara dayanan siyasi tecrübelerimden dolayı bu tür siyasi açıklamaların bir tesadüf olmadığı inancındayım. Aksine belli bir stratejinin parçası olarak algılamamız gerekir.
Bazı okuyucular bir makalemde Kuzey Makedonayadaki nüfus sayımını istatiksel değil, siyasi bir işlem olarak tanımladığımı muhtemelen hatırlayacaklar. Aynı makalemde Kuzey Makedonya’nın özelliği olan “Konsosyal Demokrasi” modelinden de bahsetmiştim.
Kuzey Makedonya Cumhuriyetinin siyasi sisteminin yeniden dizayn edilmesi, geçen yüzyılın doksanlı yıllarında çekingen bir şekilde başlamış, 2001 yılı itilafi ve Ohri Çerçeve Anlaşmasından sonra devam ettmiştir. Bu aslında önceden tasarlanmış bir ķonseptir.
Bu konsept sadece barış adına demokrasiyi kurban etmek değildi (çünkü uluslararası toplumun barışı tesis etmek için başka mekanizmaları da vardı), yeni etnik çatışmalar yaşamadan aşamalı olarak gerçekleştirilecek ‘’iki ulustan’’ (bi-etnik) oluşan bir devlet oluşturmaktı. Bana göre bu konsept üç temel mühendislik projesine dayanmaktadır:
Siyasi, Normatif ve İstatistik mühendisliği.
1. “Siyasi mühendislik” Ohri Çerçeve Anlaşmasıyla başlamış ve Anayasa’daki değiştirgelerle sonuçlanmıştır. Siyasi ve hukuki anlamda Ohri Çerçeve Anlaşması “Egemen Ulus Devlet” modeline dayalı “Ulus Devlet” konseptine son vermiş oldu. Bu süreç Makedonya Cumhuriyeti Anayasasında yapılan değişmelerin, yeni bölgesel bölünme yasasının ve yeni bir nüfus sayımının kabul edilmesiyle nispeten hızlı bir sekilde gerçekleşti. Böylece Arnavut halkının Makedonyadaki siyasi süreçler üzerinde kilit rol oynamasına yol açılmış oldu.
2. “Normatif mühendislik” ise Arnavut halkının ulusal kimliğini dil, din, kültür, eğitim, ulusal semboller v.b. güçlendirilmesi doğrultusunda gereken yasaların onaylanmasını öngörmektedir. Bu süreç hiç aksamadan devam etmektedir.
3. “İstatistik mühendisliği” ise iki nedenden dolayı gerekliydi:
a) Makedon ve Arnavut topluluklar arasında dengeyi sağlamak ve
b) Bi-etnik (iki uluslu) konseptin uygulanmasında azınlıklara yönelik, azınlık haklarını içeren uluslararası standarları uygulayarak diğer etnik toplulukların tepkilerini önlemek.
Kuzey Makedonya örneğinde bu gibi gelişmeleri fark etmeyen ciddi bir politikacı olduğuna inanmıyorum ancak bu istikameti değiştirmek imkansızdır. Kuzey Makedonya’da böyle bir konseptin alternatifi olarak Kuzey Makedonya eski Başbakanı Zoran Zaev’in
“Herkes için tek toplum” konseptini teşvik etme girişimi başarılı olmadı. “Herkes için tek toplum” konseptini teşvik etmesiyle bir önceki seçimlerde Sosyal Demokratlar Birliği (SDSM) hesabına yaklaşık 60.000 Arnavut oyu yatmasına rağmen bir sonraki seçimlerde Arnavut seçmenlerinden hiçbir oy alamayarak fiyaskoya uğradı !
Bu konsepti göz önünde bulundurarak Valon Bela ve onun öncesinde Menduh Taçi ve Arnavut entellektüel seçkinlerin en büyük isimlerinden biri merhum Arben Caferi’nin Makedonya Türkleri ile ilgili inkar amaçlı söylemleri bence hiç şaşırtıcı değildir. Bu gibi söylemler sadece “Konsosyal Demokrasi” adı altında Bi-etnik bir Devlet Konsepti’nin siyasi süsüdür.
Kuzey Makedonya’da Türklerin var olmadıkları konusuna gelince Bela ve Taçi gibi siyasilere biraz tarihe bakmalarını öneriyorum. Türklerin Balkanlara ilgisi ve ilişkileri Osmanlılardan çok daha öncelere uzanmakta ve Osmanlılardan sonra da devam ederek günümüze kadar ulaşmaktadır.
IV. yüzyılda Batı Hun Turkleri’nin yerlerinden kopmaları ve Orta Avrupa kırlarına gelmeleri bilinen bir gerçektir. Hun Türkleri, Ural ve Kafkasya bölgesinde Orta Avrupa, Adriyatik kıyıları ve Balkanlara uzanan geniş bir alanı kontrol etmişlerdi. XI-XIII. yüzyılları arasında Avarlar, Kıpçaklar, Peçenek, Kuman ve Uz Türkleri Balkanlara gelip yerleşirler.
Bölge XIV. yüzyılda Osmanlı egemenliğine girmiş ve Konya-Karaman civarında yaşayan Yöruk Türkleri XV. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet tarafından Balkanlara yerleştirilmişlerdir.
Osmanlılar çok sayıda Anadolu köylerini boşaltarak ahaliyi Balkanlarda yerleştirmişlerdi. Balkanlarda Türklerin sayısı Osmanlı-Rus ve Balkan savaşlarından sonra hızlı bir şekilde azalmaya başlıyor. Burada iken 1877-1878 yılları arasında yürütülen Osmanlı-Rus savaşından sonra ve özellikle 8 Ekim 1912-10 Ağustos 1913 tarihleri arasında gerçekleşen Balkan savaşlarından sonra yaşanan büyük trajedi ve göç dalgalarını dahil etmezsek bile kıymetli beyefendilere, İkinci Dünya Savaşından sonra dönemin Federal Halk Makedonya Cumhuriyetinde 1953 yılında gerçekleşen nüfus sayımının neticelerine bir göz atmalarını tavsiye ederim.
Bu Nüfus sayımına göre Makedonyadaki Türklerin sayısı 203.908 (%15,63) iken 1961 yılında gerçekleşen Nüfus sayımında bu sayı 131.484’e (%9,35) düşmektedir. Bunun nedeni de 1950-1960 yılları arasında gerçekleşen yoğun göç dalgasıdır. Bütün bu tarihi gerçeklerden sonra Makedonya’da Türkler yoktur demek abesle iştigaldir.
Elbette ki sıradan Türk asıllı vatandaşların bu gibi söylemlere, işin arkasını bilmedikleri için reaksyonları sert ve aşağılayıcı olacak, çünkü bu tür söylemleri kendi milli kimliklerine yönelik hakaret olarak görüyorlar. Öte yandan bukadar çok etnik toplulukları içeren bir ülkede, neden sadece Türkler bu tür şöven ifadelerin hedefi oldukları sorusu hep merak konusu olmuştur ! Cevabı çok basit…Türkiye !
Bölgesel bir güç olarak tarihi, kültürel ve ekonomik bağları olan ve asırlarca bu toprakları yönetmiş olan Osmanlının mirasçısı olan Türkiyenin bu bölge ile ilgilenmesinde doğal hakkı vardır. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin sayımlara ilgili tepkisi da tesadüf değildir. Balkanlar hassas bir bölge olduğu için Küresel güçlerin yanısıra Türkiye’nin de dikkatini çeken bir coğrafyadır. Farklı stratejilerin çarpıştığı bir Coğrafyada az sayıda olan halkların ayakta kalmaları inanılmaz zordur.
Bu nedenle Türk Partileri’ne düşen görev akıllı, dengeli ve stratejilere “yem olmadan” politikalar yürütmektir. Bu elbette zor ama imkansız bir iş değildir.
Valon Bela’nın açıklamasına gelince, bu açıklama “Besa” Partisi’nin programından fiilen sapmıyor çünkü bu partinin programı, Makedonya siyasal sisteminin sayısal iki önde gelen ulus temeli uzerinde tasarlamasını öngörmektedir. Besa partisi kurulma aşamasında geleneksel İslam değerlerini içeren ve muhafazakar bir siyasi parti olacak “bahanesiyle” çok sayıda diğer etnik gruplardan üye çekeceğinden çok umutluydu. Ancak tüm beklentilere rağmen “klasik milliyetçi” niteliğini taşıyan hatta Kuzey Makedonyada koskocaman bir Türk halkını inkar etmekten çekinmeyen bir partiye dönüşmesi şaşırtıcıdır. Buna karşılık Demokratik Bütünleşme Birliği daha incelikli politika izliyor ve bi-etnik devlet projesini yavaş ama büyük bir titizlikle yürütmeye devam ediyor.
Hal böyleyken Türkler ne yapmalı? Biz buradayız ve buralarda kalacağız ! Asla göçetmeyiz ! Düne kadar Türk olduğumuz gibi, bugün de Türk’üz yarın da Türk kalacağız !
Batı Avrupa ülkelerinde her nekadar gurbetçilik yapsak da bu bir göç değildir ! Vatanımıza dönmek kanımızda var ! Bu nedenle makalemi Göktürk Devleti’nin büyük hükümdarı Bilge Kağan’ın “Siz çoksunuz, biz Türk” sözleri ile başlatmam tesadüf değildir.
Bu sözlerin nekadar anlamlı olduğunu anlayacağınıza ümit ederek, hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Not; Makalem belki bazı çevreleri rahatsız edecek. Belki de çirkin eleştirilere maruz kalacağım.Onlara çok sevdiğim bir yazarın bir kaç satırı ile şimdiden cevap vermek istiyorum; “Beni sevip sevmedikleri, övmeleri veya kin gütmelerini umursamadığım bir yaştayım. Kimin ne dediği umurumda bile değil ! Huzurum önemlidir, sağlığım önemlidir. Benim için önemli olan dost diyebileceğim o ender insanlardan gelen güzel sözlerdir.’’
Saygılarımla…
Kenan Hasip Kuzey Makedonya