“Amicus Plato, sed magis amica veritas”.(Platonu seviyorum, ama gerçeği daha çok seviyorum)…Aristoteles
Saygıdeğer dostlarım, aziz kardeşlerim…
Öncelikle belirtmek isterim ki bu makaleyi yazıp yazmamakta uzun süre tereddüt ettim.
Makalenin özü değil, ama satırlarım arasında bazılarının tanınması ve rahatsız olması beni bu düşünceye sevketti.
Ancak Aristoteles’in “Platonu seviyorum ama gerçekleri daha çok seviyorum” sözlerini düşününce kalemi elime alıp birkaç satır yazmaya karar verdim ve makaleme Aristoteles’in latince sözleriyle başladım.
Bu makalemin nedeni ilginç ve önemli bir konuya değinmek istememdir.
Bu güne kadar Anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti Devletinden gelen tüm siyasiler bize bölünmeyin, birlik olun, birlikten güç doğar gibi kalıplaşmış sözlerle nasihat ederlerdi. Bizler de bilirdik ki Anavatanımızda da birçok siyasi parti vardır, hatta parti içi fraksiyonlar da vardır.
Bizler onlara sizler de Türksünüz niye bölünüyorsunuz demezdik, demeyiz de, zira Balkan Türkünün örfünde anaya karşı gelmek yoktur. Türkiye bizim Anavatanımız ve ebed müddet devletimizdir.
Şimdi görmekteyiz ki burada bize çokça nasihat edenler, sadece makam ve mevki hırsı ile partilerinden istifa ettiler yada ihraç edildiler. Neticede aslında ideolojik olarak hiç de yakın olmadıkları, muhalefet ile aynı masaya oturarak, Türkiyemizi yıpratma politikası güden dış güçlere hizmet eder oldular.
Anavatanımızda yaptıkları bölücülüğe baktıkça bize verdikleri nasihatları hatırlıyor ve gülümsüyoruz. Zaten bu sözleri nezaketten söylediklerini de biliyorduk.
Her biri bir Balkan uzmanı kesilen, hatta Balkanları ve bölgemizin dengelerini bizden daha iyi bildiğini düşünen bu beyefendiler, Makedonyamızda bölücülük yapan şahıs ve kurumları da yıllarca birlik ve beraberlik adına desteklediler.
Maalesef bugün de bizler bazılarının aynı metodlarla ülkemizde, halkımız içinde hiçbir itibarı olmayan kişileri destekleyip, birlik adına fitneye sebep olduklarını görmekteyiz.
Bu gibi gelişmeleri izlediğimde bazen gözlerime inanamıyorum.
Allah, Allah, hayatını halkımızın hak ve özgürluklerini korumak için adayan ülkemizin güzide evlatları nasıl olur da bu siyasilerin gözlerinde bu kadar küçük görünebilirler.
Bu kadar aşağılamak hiç yakışırmı ve kimin yararınadır.
Daha önceki bir yazımda “Balkanlar sadece bir coğrafi kavram değildir, psikolojide zihinsel bir yöndür” sözlerimi hatırlatarak şunu vurgulamak istiyorum;
Buralarda bir dönem yaşamadıysanız, farklı din, dil ve ırkların, farklı kültürlerin mensupları ile birlikte yaşamanın zorluklarını çekmediyseniz, hele hele azınlık olmanın ıstırabını tatmadıysanız lütfen Balkan uzmanlığından vazgeçin de, gülünç duruma düşmeyin.
Bizler Balkan savaşlarını yaşamış insanların evlatları ve torunlarıyız.
Osmanlının çekilmesinden sonra uygulanan zulüm, cinayetler, tecavüzler, eşi görülmemiş aile
trajedileri hala hafızalarımızdadır.
Atalarımıza uygulanan terörün ne yazık ki tarihin sessiz kalan en büyük soykırımlarından biri olduğunu en iyi bilenlerdeniz.
Balkan savaşlarından sonra, bölgemiz yeniden dizayn edilirken bu defa Sırbistan, Yunanistan ve Bulgaristan işgalı altında zulümler devam etti. Yeni göç dalgaları ve yeni işkenceler, Türkler ve diğer müslümanlar günah keçileri gibi yerel ahalinin insafına bırakılmıştı.
II.Dünya savaşından sonra yıllarca komunist zulümü bizleri üçüncü kez mağdur etti. Neler, neler çekilmiş. Birileri Türklerin kimliğini bile değiştirmeye kalkmış ve yüzbinlerce isim değiştirilmiş. Neticede olaylar patlak verdi ve yüzbinlerce Türk Türkiye sınırına yığıldı.
İnsan anasına sığınmazsa kime sığınacak?
Berlin duvarı’nın yıkılması ve Komünizmin çökmesiyle bağımsız Balkan devletlerinin kurulması aşamasına gelindi.
Bizler de diğer halklar gibi kollarımızı sıvadık ve siyasi partilerimizi kurduk. Temel hak ve hürriyetlere, demokrasiye kavuşabilmek için çalışmaya başladık. Zordu, inanılmaz zordu.
“Atalarımız bölgemiz insanlarını terörize etmiş”, hatta “köle muamelesi yapmış” olduklarını varsayan “önyargıları” yıkmaya çalışıyorduk. Böyle bir durumda iken her çocuğun gözü anasında olduğu gibi bizim de gözümüz Anavatanımızda idi.
Beklentilerimiz maalesef karşılık bulmadı, zira o dönemin Türkiyesi, anarşi, yokluk ve istikrarsızlık içindeydi. Sonuçta da askeri darbeler geldi ve bizler hiçbir destek göremedik.
Yıllar sonra birgün tünelde ışık göründü. Türkiyede Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar oldu. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında Türkiyede inanılmaz bir kalkınma sağlandı. Anavatanımız adeta şantiye haline dönüştü.
Balkanlarda da ekonomik, askeri, siyasi ve kültürel alanlarda büyük destekler gördük. Türkiye ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan bölgemize ağırlığını koydu ve bugün Reisimiz tartışmasız Balkanlarda en sevilen liderdir. Aslında kendisi tüm dünyanın kabul ettiği bir önder.
Anavatanımızın bu kalkınma hamlesi şüphesiz birçok güçlü devleti de rahatsız etmektedir. Suriye, Libya ve Doğu Akdenizdeki kazanımlar, pkk, fetö, ypg, pyd ve benzeri terör örgütleri taşaronluğunda Türkiye yıpratılmaya çalışılıyor. Dış kaynaklı bu oyunun tek hedefi hiç şuphesiz Reisimizdir. Onun sayesinde Bakan, Başbakan hatta Cumhurbaşkanı olanlar şimdi batmakta olduğunu düşündükleri geminin fareleri gibi, gemiyi terk edenlerden oldular. Halbuki gemi batmıyor ve hiçbir zaman da batmayacak.
Ancak roller değişti. Şimdi biz sizleri uyaracağız, yürüttüğünüz bölücü politikalarınızdan dolayı eleştireceğiz çünkü Türkiye sadece sizin değil, bizim de vatanımızdır. O güzel yurdun her köşesinde bizim atalarımızın da kanı var.
Son olarak Sn.Cumhurbaşkanıma seslenmek istiyorum:
Sayın Cumhurbaşkanım!
Kim ne derse desin, biz ilk günden itibaren hep yanınızda olduk ve bu can bu tende olduğu müddetçe yanınızda olacağız. Gezi Parkı olaylarında canlı yayın aracılığıyla tüm Turkiye’ye Gostivardaki destek mitingini izlettiğimiz gibi, 15 Temmuz gecesi yurt dışında ilk destek bildirisini neşreden bizler, gemi fareleri olmadığımızı göstermişizdir. Gemimiz de batacak değildir çünkü batırmak isteyenlere de izin vermeyeceğiz.
Sevgili soydaşlarım, aziz dava arkadaşlarım.
Sizlere de seslenmek istiyorum. Önümüzdeki seçimler anavatanımız için kırılma noktasıdır. Ya büyük Türkiye’yi göreceğiz, ya da bölünmüş, parçalanmış, dıştan yönetilen bir Türkiye göreceğiz. Hiç şüphesiz ki diğer seçimlerde olduğu gibi bu seçimleri de dürüst, ahlaklı ve Allah sevgisiyle aşılanmış Türkiyemizin vatandaşları kazanacaktır.
Türkiyenin gelecegi ile ilgili korkunç senaryolar üreten bazı çıkarcıların ve fitnecilerin sözlerine değer vermeyin. Onlar gemi fareleridir, bazıları da ortama göre renk değiştiren bukalemunlardır.
Bizler ise hiç endişelenmeyiz.
Biz evladı Fatihanız.
Bu oyunu da bozacağız, inşaallah.
Makaleme ünlü şairimiz ve düşünce insanımız Necip Fazıl Kisaküreğin “Zindandan Mehmed’e Mektup” şiirinden bir alıntı ile son vermek istiyorum:
“Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir”.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Hepinizi en içten hürmetlerimle selamlıyorum…
Kenan Hasip kuzey Makedonya