KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Kenan Hasip: BALKANLARIN JEOPOLİTİK KONUMU VE KÜRESEL GÜÇLERİN ROLÜ !

Kenan Hasip: BALKANLARIN JEOPOLİTİK KONUMU VE KÜRESEL GÜÇLERİN ROLÜ !

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 14 dk okuma süresi
286 0

Saygıdeğer dostlarım, aziz kardeşlerim.

Bu makaleyi kaleme aldığımda, konu çok hasas olduğu için bir takım bilgilere ulaşmak için literatüre başvurmak zorunda kaldım. Umarım makalem ilginizi çekecektir.

Kıymetli okuyucular…

Balkanlar çoğu zaman dünya siyasetinde “büyük oyuncuların” küresel ve jeostratejik çıkarları arasında çatışma bölgesi olarak algılanmıştır. Bunun nedeni de Balkanlar iki büyük bölgenin kavşak noktası olmasıdır; Batı dünyası ile Rusya ve Batı dünyası ile Yakın ve Orta Doğu bölgesi.
Tarihsel olarak Balkanlar, Doğu (Türkiye ve İslam dünyasının bir kısmı) ile Batı (Roma ve Almanya etkisinde olan bölgeler) ve Kuzey (Slav ve Rus dünyası) ile Akdeniız bölgesiyle büyük bir sınır ve köprü olmuştur.

Amerikalı siyaset bilimci Samuel Phillips Hungtington, Balkanları üç medeniyet bölgesine bölünebilecek bir alan olarak görmektedir;
1. Batı Hristiyan alanı (Slovenya ve Hırvatistan)
2. Hristiyan Ortodoks alanı (Yunanistan, Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Bulgaristan ve Romanya) ve
3. Müslüman alanı (Arnavutluk, Kosova,
Sancak ve Orta Bosna bölgesi).

Balkanlar’in belki de en kısa ancak en çarpıcı tanımını eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski yapmıştır.
Brzezinski Balkanları başta ABD ve Rusya olmak üzere etrafında küresel güçlerin bulunduğu bir santraç tablosuna benzetiyor.

Bu nedenle tarihi açıdan bakarak Balkanlar ABD, Rusya ve AB’nin çıkarları çatışmış olan bir coğrafya olarak algılanmaktadır. Küresel güçlerin jeopolitik oyunlarından Balkanlar’ın büyük bir kısmı kendisini Batı Avrupaya yönelik Türkiye ve Oryantal kültürün etkisine engel olarak görmüş, diğer kısım ise geleneksel İslam kültürünün ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yasal halefi olarak Türkiye’nin koruyucusu olarak görmüş. Böyle spesifik bir konumda olduğu için elbette ki Balkanlar komşu ülkeler ve küresel güçler tarafından genellikle yetersiz veya yanlış anlaşılmıştır. Entegrasyon fikirlerinin ve teşfiklerin eksikliğinden dolayı Bakanlar genel olarak etnik temeller üzerine kurulan az gelişmiş küçücük devletlere bölünmüştür. Bu bölünmeler, etnik çatışmalar, ve bunları eşlik eden siyasi ķaos Batı dünyası nezdinde Balkanlar “Avrupa’nın kör barsağı” olarak adlandırılmıştır.

Jeopolitik oyunlarına uyum sağlamayarak, Balkanlar, Doğu’nun( Rus kültürünün bir hazinesi olarak) ve Batı’nın ( Büyük sermayenin, büyük askeri paktların ve ekonomik birliğin hazinesi olarak) aralarında sıkışmış oldu. Böyle önemli bir jeostratejik konumda olan Balkanların iletişim sistemlerini ve altyapısını kontrol etmek için küresel güçler ve diğer ülkeler adeta yarış içindeler. Bu iletişim sistemlerinin ne kadar önemli olduğunu Pan-Avrupa koridorlarında anlayabiliriz. Örnegin Pan-Avrupa olarak adlandırılan 10 koridordan 6’sı Balkanlardan geçmektedir. Genelde bu yarışın içinde ABD, Rusya ve AB var. Bölgesel bir güç olarak ve tarihsel ve kültürel bölgeye bağlı olan Türkiye Cumhuriyetini de bu üçlüye eklemeliyiz. Ancak son yıllarda “Yeni Büyük Oyuncu” olarak adlandırılan Çin’i de unutmamalıyız. Küresel güçlerin Balkanlardaki faaliyetleri okadar yoğun ki araştırmacıların çoğu bu bölgeyi “İstihbarat Mekke’si” olarak algılamaktadır.

Şimdi kısaca bu güçlerin rollerine değinelim.

ABD’nin Balkanlar’daki Rolü !

ABD Balkanlar’da en etkili güç olmaya devam ediyor. Ekonomiye fazla yatırım yapmamış olsa da ABD’nin bölgedeki ülkelere hukukun üstünlüğünü geliştirme, suç ve yolsuzluklara karşı mücadele ve barışı koruma konusunda en büyük maddi katkıları olmuştur. ABD bu bölgedeki savaşların sona ermesinde ve Barış Anlaşmaların oluşturulmasında
(Dayton Barış Anlaşması, Ohri Çerçeve Anlaşması, Prespa Anlaşması) buldozer diplomasisiyle kilit rol oynamıştır. ABD son dönemde yeni çatışma tehlikesi nedeniyle Balkanlarda daha aktif olma zorunluğunu taşımaktadır.

Rusya’nın Balkanlar’daki Rolü !

Rusya’nın tarih boyunca Balkanlarda stratejik çıkarları olmuştur. Rusya her zaman Güney ve Güney Batı sınırları’nın güvenliğini ve Güney denizlerine erişim sağlamak için Balkanları stratejik bir bölge olarak nitelendirmiştir. Rusya diğer taraftan bir çok Balkan ülkeleriyle aynı dini paylaştığı için dinin aracılığıyla etkisini sürdürmüş ve hala sürdürmektedir. Balkanlarda Rus yatırımları büyük olmasa da siyasi etkisi artmaktadır. Enerji bağımlılığı, medyalara maddi destek sunmakla birlikte bazı siyasi seçkinlerle işbirliği yaparak son yıllarda bazı Batı Balkanlar ülkelerine (özellikle Sırbistan ve Sırp Cumhuriyeti) yönelik etkisini artırmış oldu. Avrupa Birliğinin genişleme konusundaki kararsızlığı ve ortodoksluğa dayalı geleneksel bağlar bu sürece yardımcı oldu. Konuyla ilgili Macaristan Başbakanı Orban’ın ve Bulgaristan Cumhurbaşkanı Radev’in Putin’nin politikalarına sıcak bakmalarını da gözardı edemeyiz.

Avrupa Birliği’nin Rolü !

Avrupa Birliği Balkan ülkeleri’nin en büyük yatırımcısı ve ticari ortağı olmasına rağmen, genişlemeyle ilgili iç sıkıntılarından dolayı Kuzey Makedonya başta olmak üzere (ismini bile değiştirme zorunda kaldı) birçok Balkan ülkesinde büyük memnuniyetsizlik yarattı. Covid 19 pandemi sırasında Avrupa Birliği dışındaki ülkelere tıbbi malzemelerin ihracatının yasaklanması ve Batı Balkan ülkelerini kendi başına bırakmaları bu memnuniyetsizliği daha da körükledi. Buna, Bosna Hersek’teki ve Sırbistan ile Kosova arasındaki gerginliğin ve sorunların Avrupa Birliği’nin çözme yeteneksizliğini eklediğimizde Rusya’nın Balkanlar’daki etkisinin artmasi şaşırtıcı değildir. Tüm bu sıkıntılara rağmen yine de Batı Balkanlar ülkeleri’nin stratejik çıkarı Avrupa Birliğine üyeliktir.

Çin’in Balkanlar’daki Rolü !

Son zamanlarda Çin giderek daha fazla dikkat çekmektedir ve ” Yeni Büyük Oyuncu”olarak adlandırılmaktadır. Çin’in ekonomik etkisi 2013 yılında Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in dünyaya “Yeni İpek Yolu” bilinen “One Beet, One Road” stratejisini duyurmasıyla başladı. Çin’in “Beld End Road İnitiative” (BRİ), Çin’in zengin Batı pazarına mal ve hizmet akışını hızlandırmayı amaçlayan kapsamlı altyapı projelerini öngörmektedir. Güneydoğu Avrupa ülkeleri bu güzergah üzerinde önemli transit istasyonları oldukları için profesyonel çevrelerde “Balkan İpek Yolu”(“Balkan Silk Road”) olarak adlandırılmıştır. Bu yoldaki ilk büyük yatırım 2009 yılında Çin Denizcilik Şirketinin Atina’ya yakın Pirey limanında bir imtiyaz satın almak için 650 milyon avroluk yatırım yaparak ve 2016 yılında daha 280 milyon avro katarak %51′ lik payını elde etmiş oldu. Bu ara Çin şirketleri tüm Güneydoğu ülkelerinde yaklaşık 15 milyar avro değerinde yatırım yapmaktadır. Bunlar genelde kara yolları, demir yolları, limanlar v.b. yatırımlardır ve ağırlıklı kredi bazındadır.
Şimdilik Çin bunları ekonomik çıkarları için yapmaktadır, ancak son zamanlarda Konfüçyüs Merkezleri açarak siyasi çıkarlar da görülmekte.

Turkiye’nin Balkanlar’daki Rolü !

Türkiye’nin sürekli olarak güçlenmesi ve
bölgesel bir güç haline gelmesi Türkiye’nin Balkanlar’daki siyasi, ekonomik, güvenlik ve kültürel varlığına yol açmış oldu. 2013 yılında “Yumuşak Güç” adlandırılan stratejiye göre “Üst düzeyli siyasi diyalog”; “Herkes için güvenlik “; “Azami ekonomik entegrasyon” ve “Bölgedeki çok etnili, çok kültürlü ve çok dinli toplumsal yapıların muhafazası” bir kaç yıl çok etkili oldu ancak son dönemlerde Balkan ülkelerinin bazı siyasilerin Türkiyeye yönelik tutum ve davranışları karşılıklı dostluk çerçevesinden çıktıkları için bu stratejinin bir daha gözden geçirilmesini zorunlu kılacak diye düşünüyorum. Her nasılsa Türkiye’nin bu çemberin içinde olması Balkanların geleceğine faydalı olacağına inanıyorum.

Bahsetmiş olduğum bu aktörlerin yanısıra başta Suudi Arabistan olmak üzere bir kaç daha Arap ülkesi Balkanlarda faaliyet göstermektedir ancak bunların güçleri marjinaldir.

Malesef tüm bu aktörlerin faaliyetleri
sonucunda Balkanlar”daki durumlar kötüleşmektedir. Tüm analistler ve bilim insanlara göre savaş ihtimali artmaktadır. Birkaç Alman üniversitesinde “Siyaset ve Gazetecilik” seçkin profesörü olan Thomas Brey de aynı fikirdedir. Ona göre AB ve ABD’nin Batı Balkanlara ilgisi son yıllarda azalmasıyla birlikte, durumun kötüye gittiğini ve silahlı çatışma olasılığı dışlamadığı yönündedir. Genel olarak tüm Batı Balkanlar ülkelerinde milliyetçilik, yolsuzluk, medya ve yargıya baskı yukseliştedir. Orban, Yanşa, Kaczynski ve özellikle Putin gibi politikacıların politikalarından cesaret alan, Batı Balkanlar’ın siyasi seçkinleri siyasi homojenleşmeyi sağlamak ve otokratik yönetimi güvence altına almak için, tarihi kötüye kullanmaktadır.

Siyasi istikrarsızlık ve siyasi çatışma olasılığı açısından Bosna Hersek ve Kosovadaki durum en kötüdür. Bir çoğunun tarafından “Başarısız devlet” adlandırıldığı Bosna Hersek, Müslüman Boşnaklar, Ortodoks Sırplar ve Katolik Hırvatlar sürekli kavga içerisinde olduğu bir ülke niteliğini taşımaktadır. İşlevsiz bir ülke durumuna düşmesinin diğer sebebi de Deyton anlaşmasında öngörülen kötü devlet yapılanmasından kaynaklanmaktadır. Bu yapılanmaya göre iki bölgeyi içeren Bosna Hersek Federasyon’unda toplam 14 Meclis ve 120 kadar Bakan mevcuttur. Bu gibi yapılanma istikrarsızliğa yol açan ve yeni çatışmaların ihtimalini arttırmaktadır.

Kosova-Sırbistan “status quo” durumu halen devam etmektedir. Karadağdaki hükumetin düşmesiyle , dış borcun (özelikle Çin devletine olan borç) gayri milli safi hasılanın %104 üzerine çıkması ve iç etnik gerginlikler, NATO üyesi olan ve AB yolunda ilerlemiş Karadağı zor durumlara düşürdü. Kuzey Makedonya Cumhuriyeti NATO üyesi olmasına rağmen, Pandemi Covid 19 nedeniyle ve özellikle Rusya-Ukrayna savaşından dolayı, ciddi ekonomik sıkıntılar yaşamaktadır.

Bulgaristan ile var olan sıkıntılar ve Avrupa Birliği ile müzakerelerin başlamaması siyasi gerginliğe yol açmış oldu. Bütün bunlara ekonomik kriz, hukuk devleti ve hukuk üstünlüğünün sağlanmaması, yolsuzluk ve organize suçla yetersiz mücadele medya üzerindeki baskı ve Balkanlarda otokrat yönetimlerin yükselişini eklediğimizde Balkanların orijinal resmini görebiliriz. Bu nedenle Batı ülkelere yönelik gün geçtikçe artan göçü asla durduramayız. Barut fıçısı olmaya devam ediyoruz. Allah yardımcımız olsun.

Bir sonraki yazıma kadar hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.

Kenan Hasip

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir