KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. KAFKASYA KARTALI İMAM ŞAMİL (1797-1871)

KAFKASYA KARTALI İMAM ŞAMİL (1797-1871)

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 12 dk okuma süresi
409 0

Dağıstan ve Çeçenistan’daki özgürlük savaşının en karizmatik lideri İmam Şamil ile gönül verdikleri topraklar uğruna savaşan, dumanlı dağların cesur savaşçılarına rahmet ve saygıyla…
Bazı kişilikler, ölümlerinin üzerinden ne kadar yıl geçerse geçsin çok güçlü bir örnek olarak karşımızda durmaktadırlar. Ele almış olduğu davanın ateşli bir savunucusu, gönlü yurt sevgisiyle yanıp tutuşan, döneminin ve günümüz Müslümanlarına çok şey anlatan muhteşem bir kimliktir İmam Şamil. Kafkas savaşındaki rolü ve mücadelesi, şahsiyeti, devlet adamlığı, komutanlığı, imamlığı ile devlet adamlarının ve kamuoyunun dikkatini çekmektedir. Ele almış olduğu davasını sadece bir yurt savunmasından ibaret görmenin dışında, Dağıstan halkını şeriata riayet ettirip, toplumu dönüştüren bir yapıya sahip olan uygulamalarını da görmekteyiz. Ayrıca adına sayısız eserler yayımlanan Şeyh Şamil’i birkaç sayfaya sığdırmak elbette ki mümkün değildir. Şeyh Şamil, karşımızda hem dev gibi duran ürpertici ve gurur verici bir şahsiyet hem de yeniden başlayışın bir simgesidir.
Şamil’in ülkesi Kuzey Kafkasya’da yer alan Dağıstan’dır. Altı yaşına kadar “Ali” olan adı, zayıf ve sık sık hastalanan yapısından ötürü “Şamil” olarak değişmiştir. Devamlı olarak kılıç çalışan, ata binen güçlü yapılı olan Şamil’e 20 yaşına geldiğinde artık rakip olabilecek kimse yoktur. Dayanıklı, güçlü vücut yapısı, gözüpekliği ve çok cesur olmasıyla ünü yayılmıştır. Şamil’in ilk hocası, onun aynı zamanda arkadaşı olan Gazi Muhammet idi. Dağıstan’da çeşitli âlimlerden dersler almıştı. Tıpkı İmam Mansur gibi o da içki içilmesini yasaklamış, şeriat kurallarına çok önem vermiştir. Çünkü Ruslar, dağ halklarını asimile edebilmek için bir taraftan geleneksel norm ve değerlerin yerine alkol, kumar, rüşvet ve benzeri kötü alışkanlıkları yerleştirmeye çalışıyorlar, diğer taraftan onlara çeşitli baskılar yaparak giyimlerine karışıyorlar, hacca gitmelerini dahi yasaklıyorlardı. Babasına dahi bu konuda şart koşan Şamil, babasının içki içmemesi için ona ihtarda bulunmuştur. Babası: “Ya içecek olursam? Ne yapacaksın, beni vuracak mısın?” der. Şamil’in yanıtı tek cümledir: “Seni değil, kendimi bıçaklarım.” Ve baba, içkiyi bırakmıştır. Çünkü oğlunu tanımaktadır…
Şamil’in bölgedeki Rus Generali Klug von Klugenau’a, yapmaya çalıştığı şeyi bir mektupla izah etmesinden de durum anlaşılmaktadır: “Kendi Müslüman kardeşlerim arasında şeriatı yaymaktan başka isteğim ve arzum ve başkaca aradığım bir şey yoktur. Kendi istekleriyle şeriatı kabul edenleri ben güzellikle bırakırım. Kabul etmeyenlere zorla onu kabul ettiririm. Ümit ediyorum General, benim barış işlerimi sen de tasdik ediyor ve bunların neticelenmesini istiyorsundur. Ama general, bu doğrultuda benim sana inancım sarsılıyorsa benim davamla senin davan çatışmadan durmayacaktır.!!”
İmam Mansur ile başlayan ve Şeyh Şamil ile mücadelenin en uzun ve şiddetli döneminin yaşandığı bu devre “imamlar dönemi” olarak adlandırılmaktadır. Ruslar tarafından “Müridizm” olarak adlandırılmış olan bu sufi direniş hareketi, Çarlık Rusyası’nın Kafkasya’yı istilasına karşı XVIII. Yüzyılda ortaya çıkan ve XIX. Yüzyılda devam eden bir harekettir.
Gazi Muhammed’in “cihad” bayrağını açmasıyla birlikte Şeyh Şamil’i de olayların içinde bulmaktayız. İmam Şamil’in ilk olarak Kafkasya’nın birliği ve Dağıstan’da şeriata tam anlamıyla uygun yeni yasalar koyup uygulamayı hedef olarak belirlediği görülmektedir. Dağıstan, birçok küçük hanlıklara ayrılmış, birbirinden farklı dillerin konuşulduğu ve birbirine düşman bir uluslar ülkesiydi. Kan davaları ve çarpışmaların eksik olmadığı bu ülkede dağlıların hayatlarını yönlendirmiş olan adetler, kolay kolay vazgeçilebilecek gibi değildi. Bunun dışında ayrıca rus silahları kuşanan yerliler ve rus generallerinin yürütmüş oldukları, Haç’ı Hilal’in yerine oturtmak isteyen bir harekât da vardı. Şamil ve taraftarlarının dinleri ve özgürleri uğruna ortaya koymuş oldukları kahramanlık ve fedakârlıkların boyutlarının ilkini, Ahulgoh savunması göstermektedir. Ruslar, General Grabe’nin komutanlığında 1839’da Ahulgoh’u kuşatma altına aldılar. Kuşatma uzadıkça Şamil’in yiyeceği azalmış, kalede hastalık baş göstermişti. Yaralıların tedavi edilip ölülerin gömülebilmesi için yeterli vakit bulunamamaktaydı. Durumun zorluğu karşısında İmam Şamil ve General Grabe arasında görüşmeler başladı. Grabe, Şamil’in büyük oğlu Cemaleddin’in rehin olarak verilmesi karşılığında bu görüşmeye razı olmuştur. Fakat teslim olmaya niyeti olmayan Şamil, kendisinin dağlarında kalmasını şart koşmuştur. Ruslar da bunu kabul etmeyerek 21 Ağustos 1839’da genel saldırıya başlamış ve 80 günlük kuşatma sonucunda Ahulgoh’u ele geçirmişlerdir. Grabe’nin Ahulgoh’un alınması ile ilgili göndermiş olduğu raporda: “Çok iyi! Ama ne yazık ki Şamil kurtulmuş bulunuyor. Şüphesiz gücünün ve etkisinin büyük bir kısmını kaybetmiş olmasına rağmen O’nun yine de bir takım şeyler hazırlamasından korkuyorum. Gelecekte neler olacağını göreceğiz.” diyordu. Her türlü maddi imkâna sahip olan ve orduları Şamil’in müridlerinin kat kat fazlası olan Rus General, yazmış olduğu raporda korkusunu dile getiriyordu. Herhalde bu gücü ve etkiyi maddi imkânlardan ziyade manevi güç ve inançla açıklamak mümkündü.
Kaleden sağ çıkmayı başaran Şamil ve müridlerinin mücadelesinin devamı Çeçenistan’da devam etmiştir. Oradaki Çeçen naipleri, Şamil’e sahip çıkmışlar ve ona bağlı kalmışlardır. Şamil de zekâsı, gayreti ve ünü sayesinde Çeçenistan’ı ayaklandırmayı başarmıştır. Çeçenistan’ın Dargo avulunda (köy) karargâhını kuran İmam Şamil, düzenlediği saldırılarla Ruslara kısa zamanda çok kayıplar verdirmiştir. 1848-1856 yılları ise biraz sessiz geçmiştir. Bu sessizliğin temel sebebini Kırım Savaşı’na bağlamak gerekmektedir. Zira Kırım savaşı bittikten sonra Ruslar, Kafkasya’da yarım kalan işlerini tamamlamaya koyulacaklardır. Kırım Savaşı esnasında ölen Çar I. Nikola’nın yerine oğlu II. Alexandr Çar olmuş ve Kırım Savaşında aldığı yaraları sarmak için Kafkasya’ya kesin bir hamleyle yönelmiş ve bu işin sonuçlandırılması amacıyla son hamle olarak Prens Baryatinsky’i atamıştır. Bundan sonra yapılacak olan şey, Dağıstan ve Çeçenistan’ın tam anlamıyla kuşatma altına alınması idi. 30 Ağustos 1859 tarihine gelindiğinde Prens Baryatinsky Gunip kalesi önüne gelmiştir. Ruslar Şamil’i sağ olarak ele geçirmek istemekteydiler. Çünkü biliyorlardı ki Şamil’in vücudunu bu topraklardan çıkarmadıkça onun ölüsü de dirisi de başlarına bela olacaktı. Görüşmeleri kabul eden İmam Şamil, Ruslara teslim olması için bazı şartlar ileri sürmüş; fakat teslim olması süresinin 3 günü geçtiğini ileri süren Ruslar anlaşma maddelerinin geçersiz olduğunu bildirmişlerdir. Kaçınılmaz sonun gelmiş olmasına rağmen, bu sonu üstün meziyet ve kabiliyetiyle 25 yıl geciktiren İmam Şamil, önce Petersburg’a daha sonra Kaluga’ya gönderilmiş ve hayret verici bir şekilde Çar tarafından çok iyi karşılanmış, şerefli bir misafir muamelesi yapılmıştır. Esir muamelesi görmediği gibi kendisine 1000 Tuman aylık tahsis edilmiştir. Rusya’daki 10 yıllık esaret hayatından sonra 1870 yılında Çar tarafından Türkiye’ye gitmesine izin verilmiştir. İmam, İstanbul’da Sultan Abdülaziz tarafından çok ihtişamlı bir törenle karşılanmıştır. Onun kahramanlıklarını duyan ve merak eden İstanbul halkı onu görmek için iskeleye koşmuşlardır. Sultan Abdülaziz: “Babam mezarından çıksa ancak bu kadar sevinebilirdim” dediği, uzattığı elini de Şamil’in: “Sultanım! Biz bu elleri Kafkasya’da çok bekledik.” diyerek serzenişte bulunduğu ifade edilmektedir.
Hac görevini yerine getirmek isteyen İmam Şamil, Abdülaziz tarafından donanmanın koruması altında bir vapur tahsis edilerek Medine’ye geçmesi için Mısır’a gönderilmiştir. Mısır’dan da Cidde limanına geçen İmam Şamil, orada da törenlerle karşılanmıştır. Mekke’ye ulaştığında tavaf sırasında İmam’ın da orada bulunduğunu öğrenen hacılar, onu görmek için büyük bir heyecana kapılmışlardır. Herkesin görebilmesi için o yıla kadar kimseye yapılmayan bir ağırlama ile İmam Şamil, Kâbe’nin üzerine çıkarılmış; böylece Onunla müminlerin selamlaşması sağlanmıştır.
Hac ibadetinden sonra bir tahtırevanla Medine’ye götürülmüştür. Zira artık başka türlü bir yolculuğa dayanacak gücü kalmamıştır. Allah’ın resulünü ziyaret eder. 4 Şubat 1871 tarihinde akşam ezanına yakın ruhunu teslim eder.
Ondan geriye kalan eser, bugün o topraklarda yakın dönemde verilen mücadelenin bir devamıdır. Şamil’in ruhu Kafkasya dağlarında dolaşmaktadır. Zira Şamil’in hayatı şahsi hırslardan ibaret olmamış, İmam Şamil bütün hayatını ülkesinin bağımsızlığına ve Allah yolunda savaşmaya adamıştır. Ölümünün 147. yılına birkaç gün kala rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun…
Kaynaklar: Abdullah Temizkan, Kuzey Kafkasya Müridizmi, Müridizmin Yayılma Stratejisi Ve Feodal Beylerle İlişkisi, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, Cilt IX, Sayı 2, Sayfa 165-190, İzmir 2009.
John F. Baddaley, Rusya’nın Kafkasya’yı İstilası ve Şeyh Şamil, Tercüme Sedat Özden, Kayıhan Yayınları, İstanbul 1995.
Zübeyir Yetik, İmam Şamil, Beyan Yayınları, İstanbul 2007.
Şeyh Şamil’in 100 Mektubu, Çeviren: Fikret Efe, Şule Yayınları, İstanbul 2004.

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir