Birleşik Krallık seçimlerinin geleceğe ilişkin olarak yarattığı en temel belirsizliklerden biri İskoçya’nın geleceği olacak. Nitekim İskoçya AB’den ayrılmak istemiyor ve bu yönde kampanya yürüten İskoçya Ulusal Partisi (SNP) bölgedeki oyunu artırarak 48 sandalye ile Avam Kamarası’nda temsil edilmeye hak kazandı. 2014’te gerçekleştirilen bir referandumda Birleşik Krallık’tan ayrılmayı %55,3’lük oy oranı ile reddeden İskoçya, AB’den ayrılma gibi bir gerçekliğin ortaya çıktığı ve SNP ile lideri Nicola Sturgeon’un çok güçlü bir temsile ve etkinliğe sahip olduğu bugün, “bağımsızlık referandumu” ile Londra’dan kopmayı, bağımsızlığı ve AB üyesi olarak devam etmeyi seçebilir. Şimdi Sturgeon’un en önemli hedefi Londra’yı bir kez daha bağımsızlık referandumu düzenlemeye ikna etmek olacak. Boris Johnson ve Muhafazakarlar buna kesin bir dille karşı olmalarına karşın, bu kez ortada AB’den çıkış gibi dramatik bir durum var ve Londra, bu nedenle referandum sandığını huzursuz Kuzeylilerin önüne koymak zorunda kalabilir. Hem içeriden (Sturgeon ve SNP) hem de dışarıdan (AB) bu yönde bir baskı ile karşılaşması muhtemel olan Johnson’un hamleleri yakından izlenecek. Kuşkusuz bir referandum gerçekleşmesi demek, AB’den kopmayı istemeyen Kuzey İrlanda’nın İrlanda ile birleşmesi ya da bağımsızlaşması tartışmasını da yeniden gündeme getirebileceği gibi, adadan esecek “self-determinasyon” rüzgarı Avrupa genelinde de yankı bulabilecek.
Göktürk Tüysüzoğlu