KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. İrfan Kaya Ülger: Batı Balkanlar’da barış ve istikrarı kim tehdit ediyor

İrfan Kaya Ülger: Batı Balkanlar’da barış ve istikrarı kim tehdit ediyor

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
565 0

Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi’nin Sırp üyesi ve Bosna Sırp Cumhuriyeti lideri Milorad Dodik, ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit eden açıklamalar yapmaya devam ediyor. 2006 yılından beri Bosnalı Sırpların siyasetini yönlendiren aktörlerin başında gelen Dodik, geçen hafta yaptığı açıklamada Bosna Hersek’teki iki entiteden biri olan Sırp Cumhuriyeti’nin (RS) Federasyon’dan ayrılması yönündeki tehdidini yeniden ve daha güçlü biçimde dile getirdi. Dodik, Bosna Sırp Parlamentosunda yüzden fazla konu hakkında yeni yasal düzenlemeler yapılacağını duyurdu. Bu düzenlemeler arasında merkezi hükümetin istihbarat, savunma, yargı, vergi ve gümrük ile ilgili birimlerinden ayrılmanın da bulunduğunu, Bosna Sırp Cumhuriyeti’nde kendi savunma güçlerini oluşturacaklarını söyledi. [1]

Dodik’in daha önceden de benzer nitelikte açıklamalar yaptığı ve Bosna Sırp Cumhuriyeti’nde referandum yapılması görüşünü sıklıkla dile getirdiği biliniyor. Örneğin Dodik, 2013 yılında Bosnalı Sırpların Bosna Hersek içerisinde kalmak istemediklerini söylemişti. [2] 2020 yılı Mart ayında da bu görüşünü tekrarlamış, “Elveda Bosna, Merhaba bağımsız Sırbistan” şeklinde bir açıklama yapmıştı. [3]

Bosna-Hersek bölünme tehlikesiyle karşı karşıya
Ülkede Dayton Antlaşması’nın sağladığı siyasi istikrarı koruma görevini Saraybosna’da faaliyet gösteren Barış Uygulama Konseyi (PIC) yürütüyor. Dodik’in tahriklerine karşı Konsey tarafından yayımlanan rutin bildirilerde Bosnalı Sırpların tek başlarına statükoyu değiştirmelerinin kabul edilemez olduğu savunuluyor. Öte yandan Konsey tarafından yayımlanan bu bildiriler, ABD, Fransa, Almanya, İtalya gibi ülkelerin ortak görüşünü yansıtması bakımından ehemmiyet taşıyor. Bununla birlikte Dodik’in son dönemdeki açıklamaları ve neden olduğu gerilimden Bosna Hersek Yüksek Temsilcisi Christian Schmidt dahi tedirgin olmuş vaziyette. Bu kapsamda Schimidt tarafından Birleşmiş Milletler’e (BM) gönderilen son raporda Bosna Hersek Cumhuriyeti’nin ciddi bir bölünme tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekildi.

Yaşanan gelişmeler, Bosna Hersek halkı tarafından da büyük bir endişeyle takip ediliyor. Srebrenitsa katliamında yakınlarını yitiren ve bölgede bulunan Boşnakların birçoğu, bugün yaşananların 1990’lardan beri en tehlikeli gelişmeler olduğunu düşünüyor. [4] Türkiye’de faaliyet gösteren Bosna Hersek Dostları Vakfı tarafından 2 Kasım’da yapılan açıklamada da Bosnalı Sırpların ayrı orduyu kurmaları halinde bunun, Batı Balkanlar’da yeni saldırılara ve çatışmalara yol açabileceğinden endişe duyulduğu ifade edildi.

Sırp milliyetçiliği Yugoslavya’nın dağılmasına neden olmuştu
Sırp milliyetçiliğinin eski Yugoslavya’nın parçalanmasına neden olduğunu hatırlamak gerekir. Dönemin Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Milosovevic, 1980’lerin ortalarında eski Yugoslavya’da milliyetçiliği tahrik etmiş, ülkenin önde gelen kentlerinde Kosova Sırpları ile dayanışma gösterileri düzenlemişti. Bir yandan Kosova’nın Sırpların anavatanı olduğu efsanesini yaygınlaştırmaya çalışan Milosevic, diğer yandan da Tito döneminde yönetimde gerektiği gibi temsil edilmeyen Sırpların hakim pozisyonda olacakları bir Yugoslavya hayali kuruyordu.

Sırp milliyetçilerin tahrikleri Slovenya ve Hırvatistan gibi Katolik milletleri Avrupa’ya yaklaştırırken Bosna Hersek ve Makedonya’yı ikilemde bırakıyordu. 1991 yılının Temmuz ayında Sırp hegemonyasından tedirgin olan Slovenya ve Hırvatistan bağımsızlık ilan etti. Bu kararın ardından başlayan Sırp-Hırvat çatışması altı ay sürdü ve 1992 yılında Avrupa Birliği’nin (AB) ara buluculuğunda Brioni’de ateşkes imzalandı. Çatışma devam ederken Kasım ayında Makedonya bağımsızlık ilan etti. Sırbistan kontrolü altındaki Federal Ordu, Makedonya’nın bağımsızlık kararına müdahale edemedi. Eski ABD Başkanı Bill Clinton’ın Makedonya’ya yerleştirdiği 2 bin civarındaki çatışma önleme gücü, Milosevic için caydırıcı etki yaratmıştı.

1992 baharında Saraybosna’da bağımsızlık kararının ardından başlayan çatışmalar 3,5 yıl sürdü. Avrupa’nın ortasındaki kanlı çatışmaları engelleme amacıyla alınan ambargo kararının tek mağduru Boşnaklar oldu. Hırvatlar ve Sırplar, bu ambargodan etkilenmedi. Almanlar Hırvatları, Ruslar ve Yunanlılar da Sırpları destekledi. 250 bin kişinin hayatını kaybettiği çatışmalar, en sonunda ABD’nin inisiyatifi ile sona erdi.

Dayton Antlaşması ve açmazlar
1995 yılının Aralık ayında imzalanan Dayton Barış Antlaşması, ülkeyi iki siyasi birime ayırdı. Bunlardan ilki Boşnak-Hırvat Federasyonu, ikincisi ise Bosna Sırp Cumhuriyeti adını taşıyordu. Antlaşma aynı zamanda ülkede barış ve istikrarı sağlamak için BM gözetimi altında 60 bin kişiden oluşan bir barış gücü konuşlanmasını öngörüyordu. Dayton Antlaşması, aynı zamanda anayasa ve ülkenin idari, hukuki yapısı konusunda da ayrıntılı hükümler içeriyordu. Karar alma sürecinde de Boşnak-Hırvat Federasyonu ve Bosna Sırp Cumhuriyeti’ni eşit statüde kabul ediyordu. Ülkenin herhangi bir konuda karar alabilmesi için her iki birimin de onay vermesi gerekiyordu. Bu karmaşık yapı nedeniyle Bosna Hersek Devleti, ne AB ile adaylık ilişkisi geliştirebildi ne de toprak bütünlüğünü sağlamak için NATO’ya katılma yönünde karar alabildi. Bosnalı Sırplar, Dayton Antlaşması’nın kendilerine verdiği bu hakka dayanarak Bosna Hersek’in hareket kabiliyetini sınırlandırıyordu.

Bosnalı Sırpların ayrılıkçı milliyetçilik tahriki gizli bir kurguya mı dayanıyor?
Sırpların “Büyük Sırbistan” hayali, Dayton Antlaşması’nın ardından da devam etti. Milosevic’in Kosova üzerindeki tahrikleri, Hırvatistan Sırplarının bir bölümünü Kosova köylerine yerleştirmek için Federal Ordu desteğinde etnik temizlik hareketine girişmesi, 1999’da NATO müdahalesine yol açtı. Kosova, 2008 yılına kadar BM, AB, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) şemsiyeleri altında uluslararası toplum tarafından yönetildi. 17 Şubat 2008’de Kosova, Eski Finlandiya Başbakanı Martti Ahtisaari’nin hazırladığı ve kendi adını taşıyan planı çerçevesinde bağımsızlık kazandı.

Sırbistan, 1999’dan 2008’e kadar fanatik milliyetçiliğin neden olduğu tecrit ve yoksulluğun etkisinde kaldı. Sırbistan, daha sonra sınırların değişmezliği ilkesine bağlı kaldığını bildirerek AB ile yakın ilişki içerisine girdi. 2014 yılında tam üyelik müzakerelerine başladı. AB’ye aday statüde olan Sırbistan yönetimi, mevcut koşullarda en azından teorik olarak Büyük Sırbistan hayaline mesafeli yaklaşıyor. Milorad Dodik’in gereken desteği bulamadığı gerekçesi ile zaman zaman Belgrad yönetimini ve AB’yi suçladığı herkesin malumu.

Bosnalı Sırpların lideri, Dayton Antlaşması’na aykırı olmasına rağmen Bosna Sırp Cumhuriyeti’ni Sırbistan’dan koparmak için planlı ve kesif bir çaba içerisinde. Saraybosna’da faaliyet Barış Uygulama Konseyi de statükoyu değiştirecek gelişmelerden tedirgin. Ancak öte yandan da Dodik’in taleplerinin gizli bir planın parçası olabileceği kuşkusu varlığını koruyor.

Bu noktada, Nisan 2021’de Slovenya Başbakanı Janez Jansa tarafından AB Konseyi Başkanı Charles Michel’e gönderilen bir mektubun ekinde yer alan “Batı Balkanlar-Bir Adım Daha İleri” başlıklı raporu hatırlamak gerekiyor. [5] Michel’in “Resmi bir belge değil.” açıklamasını yaptığı raporda Batı Balkanlar’da “barış ve istikrar için Bosna Hersek’in parçası olan Sırp Cumhuriyeti’nin Sırbistan ile birleştirilmesi, Hırvat bölgesinin Hırvatistan’a katılması ve Kosova’nın da Arnavutluk ile birleştirilmesi” fikirleri yer alıyordu.

Dodik’in son dönemde dozajı artan ayrılıkçı, Sırp milliyetçiliği tahrikinin perde arkasında böyle bir kurgu mu var? İnsanların akıllarına böyle bir sorunun gelmesi normal. Zira yakın geçmişte pek çok siyasi gelişmenin gerisinde bu tip kurguların bulunduğu unutulmamalı.

Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir