İran’ın Türkiye’ye tekrar yaklaşma isteği
Ruhani’nin Ankara’dan verdiği beyanlar, mazideki sorunlu siyasi tutumları ve provokatif hamleleri dikkate almazsak, bayağı önemli içerik oluşturmaktadır.
Türkiye’nin ilkelerinde ne kadar haklı olduğu, “yalnızlaşmaya sürüklendi” eleştirisinin, son günlerdeki oluşan tabloyla birlikte ne kadar erken ve analiz yapılmadan söylenen söylemler olduğunu anlamak zor değildir.
İran ve Rusya örneklerinden bunu görebiliyoruz. Rusya her ne kadar da Türkiye’den geri adım atmasını beklese de, bunu göremedikçe sinirlenmeye ve sınırlarını zorlamaya başlasa da, hatalı tutumunu düzeltme niyetinin işaretlerini görebiliyoruz. Aynı tutumu, İran da göstermektedir. Gerçi İran, Rusya gibi açıktan çatışmaya oynamadı. Siyaset yapıyor kendince. Lakin İran’ın Türkiye’ye karşı sergilediği adaletsiz tavrı, giderek düşmanca nitelik taşımaktaydı. İran Cumhurbaşkanı’nın, Ankara ziyareti sırasında kullandığı dil ve ilişkileri düzeltmeye meraklı olduğuna dair emareler mevcuttu. İran; Türkiye faktörünün coğrafya için ne anlama geldiğini anlamasıyla değil, bu coğrafyada Türkiye ile düşmanca tutumun siyasi sonuç veremeyeceğini anlamasına bağlıdır.
İran önemli bir devlettir ve elbette gönül ister ki, masaya oturduğunda bir söylem, masadan kalktığında farklı bir söylem geliştirmesin! Bu İran’ı, itici kılan esas nüanstır.
İran’ın; PKK’ya desteği, Ermenistan hayranlığı, Esat koruyucusu niteliği, İslam coğrafyasındaki pek çok tutumunu gölgelemektedir ne yazık ki!
İran; Rusya’nın Orta Doğu coğrafyasındaki dağıtıcı tutumuna verdiği destekle imajını sarsmıştır. Hatta ambargodan çıkar çıkmaz, böyle bir dağıtıcı pozisyona soyunması, İran’la ilgili tedirginliği haklı olarak artırmaktadır. Tabii ki Ruhani’nin Ankara’dan verdiği beyanlar önemlidir ve ilişkilerin devamı için hayatidir. Gel gör ki, bu beyanları eylemler süslemez ise, içeriği boş laflar olarak tarihe geçecektir. İçerisinin dolu olması için Ruhani’nin enerji ve turizm konularında ortak gümrük kapısının oluşturulmasında kurgulanacak sisteme onay vermesiyle anlaşılmaz. Bu ekonomik boyut, tabii olarak İran için de hayatidir ve ilişkilerin pekişmesinde bu bağlantılar garanti rolünü oynayacaktır. Burada esas olan, siyaseten İran’ın sergileyeceği ilkelerin içeriğidir.
Suriye’de her gün öldürülen insanların ölümünde, kimse kusura bakmasın ama İran’ın sergilediği tavır da ortaklık oluşturmaktadır. Aynı durum Irak için de geçerlidir.
İran prensip olarak İslam âleminin selamete girmesini, isteyip istemediği konusunda, kafalardaki soruların giderilmesinde tavrını ortaya koymak zorundadır. Aksi takdirde, coğrafyanın kaderini başkalarının değiştirmesine ortaklık etmiş olacaktır.
Türkiye ile ilişkilerin iyileşmesi, tabii ki İran, Türkiye ve coğrafyanın selameti için önem arz ediyor. Lakin esas olan şey, bu samimiyet testinden olumsuz sonuçlarla çıkan İran’ın, yeni dönem için sınır ve ilke belirleyebilecek mi? Ayrıca bu sınır ve ilkeler, sadece Âlem-i İslam’ın geleceğini mi yoksa İran’ın çıkarlarını mı kılavuz belleyecek?
Bunu, Ruhani ve İran yönetimi, önümüzdeki süreçte takip ettikleri siyasetle sunacak. Acaba İran’ın dar zamanlarındaki söylemleriyle, geniş zamanlarındaki eylemleri nihayet birbiriyle vahdet oluşturabilecek mi? Önümüzdeki süreç, samimiyet sınavından kimin geçeceğini, kimin ise sınıfta kalacağını, muhakkak tekrar gösterecektir.
Sevil Nuriyeva