KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. İran’ın Müstekbir Tavrı Ve İttifak İmkanı

İran’ın Müstekbir Tavrı Ve İttifak İmkanı

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 3 dk okuma süresi
320 0

İstikbar, kibir, büyüklenme ve bunlara dayanan egemenliği ifade etmektedir. Bu konumda ve nitelikte olan yapılara ise müstekbir denilmektedir. İran siyasi söyleminde istikbar ve müstekbir, sömürgeci Batı uygarlığını ve ABD’yi nitelendirmekte, bu söylemler İran dış politika söyleminin devrim sonrası temelini oluşturmaktadır. Buna göre İran kendisini, dünyadaki istikbar odaklarına ve emperyalist faaliyetlerine karşı mustazafların (ezilmişlerin) koruyucusu olarak konumlandırmakta, ideolojik meşruiyetini bu temel üzerinde tesis etmek istemektedir.
Fakat İran’ın istikbar karşıtı konumu, özellikle bölgesel siyasetinde tam aksi bir istikamette gelişmekte, mustazaf koruyuculuğundan müstekbir konumuna dönüşümü gözlemlenmektedir. Pers imparatorluğu mirası üzerine temellenen Fars milliyetçiliğinin ve devlet aklının paradigması olan, Farsların, bölgedeki diğer halklardan (Araplar, Türkler, Kürtler, Ermeniler vs.) kültürel, bilimsel ve sanatsal açıdan her daim ileri bir medeniyet olduğu ve bölgenin diğer halklarının ancak Farslar eliyle medenileştirilebileceği yönündeki algısal kod günümüzde de İran devlet aklının bilinçaltında etkinliğini bir biçimde sürdürmektedir.
Bu durumun en güncel örneklerinden bir tanesi, Kuzey Irak referandumuna karşı Türkiye ve İran arasında gözlemlenen stratejik yakınlıktır. İran’ın, Türkiye ile özellikle Suriye krizi ekseninde karşıt saflarda yer almalarına rağmen, son yıllarda yakınlaşma adımlarının görülmesini Türkiye’nin bölgede İran’a mecburiyeti ve Türkiye’nin zorunlu olarak İran çizgisine gelmesi olarak yorumlayan tavrı, İran’ın müstekbir karakterinin bir yansıması niteliğindedir. İran’ın, bölge politikalarının asli belirleyicisi olduğu yönündeki algısı ve diğer bölge devletlerine İran politikalarına destek verme ve birlikte hareket etme zorunluluğu dayatan tavrı, bu niteliği pekiştirmektedir. Bu durum İran ile bölgesel konularda yapılabilecek ittifakların daha hassas bir planlama ve strateji ile gerçekleştirilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Özellikle Türkiye’nin bu noktada, Kuzey Irak meselesi ile ilgili olarak başlayan yakınlaşma sürecinde bu unsurları göz önüne alarak hareket etmesi son derece önemlidir.
Çağatay BALCI/ Kafkassam Güvenlik Analisti

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir