KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. İran Trump’a Ekim ayında bir sürpriz mi hazırlıyor

İran Trump’a Ekim ayında bir sürpriz mi hazırlıyor

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 10 dk okuma süresi
349 0

Mollalar Trump’ı ekim ayında bir sürprizle tehdit ediyor!

Humeyni rejiminin bir kez daha büyük bir çıkmaza düşmesi ile olağan şüpheliler İran İslam Cumhuriyetini kurban, ABD Başkanı Donald Trump’ı da zalim olarak resmeden bir kampanya başlattı.

Suçlamalar ve kınamalar yavaş yavaş Mollalardan Trump idaresine yöneldi. Tartışmanın seyri, İran İslam Cumhuriyetinin gerçek hataları yerine varsayımsal ABD askeri eylemi sorununu ele almak için yeniden yönlendirildi.

“İran’a karşı savaşa hayır” diyen pankartlar ortaya çıktı. Oysa bunlarda “İran’dan gelen savaşa hayır” yazsaydı daha iyi olurdu. ABD’yi tehdit edecek başka bir “sorun” üretme girişimi, Mollaların kötü davrandıkları iddiası ile destekleniyor. Çünkü Trump, her yerde ve her zaman onlarla müzakereye hazır olduğunu tekrar tekrar söylese de onlarla müzakereyi reddediyor.

11 Demokrat Senatör, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya bugün İran İslam Cumhuriyetinin içinde bulunduğu üzücü durumun ana hatta tek sebebi olduğunu –kanıtsız- öne sürdükleri “aşırı baskıya” son verilmesini talep eden bir mektup gönderdi.

Öte yandan, Demokrat Partinin olası başkan adayı Joe Biden, ABD’yi Başkan Obama’nın uluslararası hukuku ve ABD Kongresini atlamak için kullandığı “Kapsamlı Ortak Eylem Planına” geri dönmeye çağırdı.

Yaptırımların kaldırılması çağrısında bulunan bu kişiler bunun için aşağıda yer vereceğimiz dört argüman sundular. Tahran’ın koronavirüs krizi sebebiyle yardım edilmeyi hak ettiği konusunda diretenler var. Demokrat Partinin Kaliforniya Senatörü Diane Feinstein, Tahran’ın ABD vetosu nedeniyle Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) 5 milyar dolar kredi almasını engelleyerek insanların ölmesine izin veremeyiz diye konuştu.

Fakat Tahran’ın talebinin hala IMF tarafından değerlendirildiği ve ABD’nin veto hakkını henüz kullanmadığı gerçeği göz ardı edildi. Tahran’ı destekleyen lobi, Mollaların rutin bankacılık kurallarından muaf tutulmasını sağlamaya çalışıyorlar. Mesajları da şu: Mollalara parayı verin ve soru sormayın!

Buna rağmen Humeynici liderler yüksek ve net bir sesle, koronavirüs ile başa çıkmak konusunda dış yardımlara ihtiyaçları olmadıklarını, aksine talep eden herkese yardım sağladıklarını söylüyorlar. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İslam Cumhuriyetinin aralarında Çin Halk Cumhuriyeti’nin de olduğu 12 ülkeye yardım ettiğini açıkladı. Keza Tahran, Müslümanların nüfusun büyük bir bölümünü oluşturduğu bir şehirde koronavirüs ile başa çıkmak için Müslüman Londra Belediye Başkanı Sadık Han’a da yardımda bulundu.

İran Sağlık Bakanı Said Nemeki, Tahran’ın virüsle başa çıkmak ya da diğer tıbbi ihtiyaçları karşılamak için hiçbir zaman ihtiyaç içinde olmadığını ifade etti.

Bilim ve Teknolojiden Sorumlu İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sorena Sattari, İran İslam Cumhuriyetinin gerekli tüm ekipmanları Batı ülkelerindeki maliyetin çok altında ürettiğini beyan etti.

İran Devrim Muhafızlarına bağlı Fars Haber Ajansı, İran’ın 12 ülkeye maske vb. koruma ekipmanları ile koronavirüs test kitleri ihraç ettiğini bildirdi. Ruhani anlattığı ilginç hikâyede İran’ın, Büyük Şeytan ABD ve küçük şeytan İsrail’in önüne geçerek koronavirüse karşı aşı geliştiren ilk ülke olabileceğini aktardı.

Geçtiğimiz mart ayında da Tahran, koronavirüs ile mücadele için ülkeye gelen Fransız “Sınır Tanımayan Doktorlar” derneğinden bir ekibi tutuklamış ve sınır dışı etmişti. Diğer bir deyişle, İslam Cumhuriyeti’nin tıbbi ve teknik yardıma ihtiyacı yok, Hizbullah’a, Beşşar Esed’e, Haşdi Şabi’ye, Husilere, Hamas’a harcayabileceği dolarlara ihtiyacı var. Aynı şekilde, Tahran’ın ABD’deki baskı gruplarına tahsis ettiği 100 milyon doları da unutmamalıyız.

İkinci argüman, Tahran’ın kendisine yönelik güçlü baskının devam etmesi halinde “Kapsamlı Ortak Eylem Planını” kınayabileceği ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasından ayrılabileceğini öne sürüyordu.

Peki, buna ne cevap verilebilir?

Tüm katılımcılar Kapsamlı Ortak Eylem Planını zaten ihlal etti. Tahran resmi olarak anlaşmanın bazı kilit kısımlarına uymayı askıya aldı. Obama döneminde ABD, “Westinghouse” Şirketi aracılığıyla (bu şirket daha sonra battı) İran’ın plütonyum stokunu satın almayı taahhüt etmişti. Ancak bu taahhüdünü asla yerine getirmedi.

Rusya, İran’ın zenginleştirilmiş uranyum rezervinin yüzde 20’sini satın alma sözü verdi ancak yaklaşık yarısının gönderilmesinden sonra bunu durdurdu. Çin, Arak nükleer santralini yeniden tasarlama ve başlatma sözü verdi ancak 5 yıl sonra sudan bahanelerle sözünden döndü.

Yine İngiltere, Fransa ve Almanya, İran’ın dış ticaretini canlandırmasına ve sermaye piyasalarına erişmesine yardımcı olmayı taahhüt etti. Buna karşın, şu ana kadar İran’ın ihtiyaç duymadığını söylediği tıbbi malzemenin satın alınması için 7 milyon dolar temin etmekten başka bir girişimde bulunmadılar.

Katılımcıların hiçbirinin saygı duymadığı anlaşma, gerçek bir diplomasiden ziyade aslında bir güven aldatmacası gibi görünüyor. İran İslam Cumhuriyeti’nin Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasından çıkmasına gelince, yukarıda sorduğumuz soru kendisini tekrarlıyor: Ne olur?

Eğer Mollalar nükleer silah geliştirmek istiyorlarsa ne Kapsamlı Ortak Eylem Planı ne de Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması onları engelleyecektir. Ancak nükleer cephaneye sahip olmaları, garip rejimlerini çöküşten kurtaramayacak. Sovyetler Birliğinin dünyayı 22 kez yerle bir etmesine yetecek kadar nükleer silahı vardı. Buna rağmen, muhalifler tek bir kurşun bile atmadan çelişkilerinin baskısı altında çöktü.

Mollalar nükleer şantajı düşmanlarını şaşırtmak için kullanıyorlar. Bir yandan “günah” olduğu için hiçbir zaman nükleer bomba üretmeyeceklerini söylüyorlar diğer yandan buna atıfta bulunuyorlar. Dünyanın hatalarını izlemeyi bırakması durumunda tam anlamıyla bunu yapabilirler.

Diğer bir deyişle Mollalar şunu söylüyorlar: Zaten yapmak istemediğimiz şeyi yapmadığımız için bizi ödüllendirin!

İstedikleri ve Senatör Feinstein gibilerinin sunmaya hazır oldukları şey, “ihracat” devrimi için bir başlangıç noktası olarak ideolojik bir imparatorluk kurma özgürlüğünün sağlanması. Sonunda, ya İran Ortadoğu’nun geri kalanı gibi olmalıdır ya da Ortadoğu’nun geri kalanı İran İslam Cumhuriyeti gibi olmalıdır.

Üçüncü argüman, BM’nin İran’a silah satışı ile ilgili uyguladığı ablukanın ekimde sona ereceği ve aşırı baskının hafifletilmemesi durumunda Mollaların silah satın almaya yönelebileceği. Bu argümanın da içi boş.

Kim onlara silah satacak?

Umarım ABD, İngiltere veya Fransa olmaz.

Rusya olabilir ama kendisi her zaman sınırlarında zayıf bir İran arayışında olmuştur. Nitekim, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 800 milyon dolar karşılığında Tahran’a hava savunma sistemi sattı ama eski model S-300 hava savunma sistemini teslim etti. Geliştirilmiş modeli ise Hindistan, Türkiye ve başka ülkelere sakladı.

Hem o zamana kadar İran silah satın alacağı parayı nereden bulacak?

Mevcut düşük fiyatlarla bile petrol satamayan Mollaların silaha harcayacakları fazla bir paraları da olmayacaktır. Çin’in dondurulmuş İran varlıklarında 22 milyar doları olduğu için ödeme sorunlarıyla karşılaşmadan kendisinden silah satın alabilirler. Ancak, mevcut rejimi koruma politikası dahili olarak her gün ihlal edilirken Çin silahlarına geçmek, İran savunma doktrininin yıllar sürecek yeniden tasarlanmasını gerektirebilir.

Dördüncü argümana gelince, Trump harekete geçmediği sürece Mollaların, “Bir nükleer cihaz testi yaparak veya birkaç ABD vatandaşını rehin alarak, hatta Hürmüz Boğazı’nda ABD Donanmasına bağlı bir gemiye el koyarak yeniden seçilmesini engellemek için oylamadan sadece birkaç gün önce kendisine bir ekim sürprizi” yapabilecekleridir.

Pekâlâ, Tahran’daki “New Yorkluların” imaları ve telkinleri ile Brüksel’deki “düşünce kuruluşunun” satmaya çalıştığı şey işte budur.
Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir