İran, TSK’nın IŞİD ve YPG gibi terör örgütlerine karşı gerçekleştirdiyi operasyona neden sessiz kaldı. Kafkas Stratejik Araştırmalar Merkezi analisti Çağatay Balcı bu soruyu Eurasia Diary için değerlendirdi.
Türkiye, uzun bir süredir gündeme getirdiği, Suriye kaynaklı tehditlerin bertarafı ve sınır güvenliğinin sağlanması yönündeki tutumunu fiili hamleye dönüştürerek Suriye’nin kuzeyindeki IŞİD ve PYD-YPG yapılanmalarına yönelik operasyon başlattı. Söz konusu operasyon, başta bölgesel bağlam ve aktörler olmak üzere uluslararası alanda dikkatlerin bu alana yoğunlaşmasına neden oldu. Türkiye’nin Cerablus harekatı üzerine gündeme gelen yorum ve değerlendirmelerde, harekatın, Türkiye ve Rusya arasında yakın zamanda başlayan normalleşme süreci sonucunda Suriye krizinin çözümü için müttefikliyin ortaya çıkmaya başlamasının bir yansıması olduğu, son dönemde gerilen ABD-Türkiye ilişkilerinin ABD’nin Cerablus harekatını desteklemesi ile bir ölçüde aşılmak istemesi gibi bir çok farklı bakış açısı kendisini göstermektedir.
Fakat, bölgesel konuları büyük bir hassasiyet ile takip eden İran’ın, Türkiye’nin Cerablus harekatına yönelik sessizliği ve tepkisizliği düşündürücüdür. Bu durum İran’ın, Cerablus harekatı ile birlikte bölgede oluşacak yeni denklemin analizi ve muhtemel senaryoları gözden geçirmesi, yeni strateji hazırlığı içerisinde olduğunu ortaya koymaktadır. İran açısından, Türkiye’nin Suriye topraklarındaki kara harekatı, PYD-YPG ve IŞİD terör örgütleri ile mücadele etmesi her biri ayrı bir anlam taşıyan olaylardır.
İlk olarak, Türkiye’nin Suriye’deki fiili varlığı, bölgedeki ağırlığı ve gücünün somut olarak sergilenmesi anlamına gelmesi İran için “bölgesel rakibin prestij kazanması” niteliğindedir. Bu durum, Suriye krizinde devlet düzeyinde en etkin bölgesel aktör olan İran’ın (gerek paramiliter yapı olarak Hizbullah’ın desteklenmesi, gerekse doğrudan Devrim Muhafızlarına bağlı asker ve yetkililerin Suriye’deki varlığı yönüyle) İran açısından bu tekel konumunun yitirilmesini ifade etmektedir. Bu noktada, Türkiye’nin Cerablus harekatı zamanlaması ile paralel olarak, İran Devrim Muhafızları yetkililerinden Muhammed Ali Feleki’nin İran’ın Suriye’de, General Kasım Süleymani önderliğinde Şii Kurtuluş Ordusu adında yeni bir paramiliter yapı oluşturduğu yönündeki açıklaması bu bakımdan dikkat çekicidir. Bu durum İran’ın bölgesel nüfuzunu artırma hedefiyle yeni hamleler gerçekleştirmeye hazır olduğunu ortaya koymaktadır.
Diğer yandan, Cerablus harekatı ile IŞİD’in hedef alınması İran açısından yaklaşık 3 yıllık bir süreçte bölgede oluşturulan güvenlikleştirme ortamının sarsılması anlamına gelmektedir. Zira İran, söz konusu süreçte IŞİD’in varlığını, İran’a ve Şiilere yönelik bir tehdit olarak tanımlamış ve bu tehdit ile mücadelede tekel kimliği kazanmış, böylelikle yakın ve uzak çevresinde bu güvenlikleştirme argümanı ile etkin olmuştur. IŞİD’in zayıflamaya ve etkinliğinin sınırlanmaya başlaması doğal olarak İran’ın, özellikle “Şiiliği savunma”, “Tekfirci terörizmle mücadele” söyleminin temelini sarsacak ve sonuçta bölgesel ve uluslararası alanda prestij ve etkinlik yitimine yol açacaktır. Son olarak, PYD-YPG terör örgütünün bölgede daha zayıf hale gelmesi İran’ın, ihtiyaç duyduğu hallerde temasa geçerek rakibi Türkiye’yi yıpratma işlevini yerine getiren bu alternatifini sınırlamış olacaktır. Bu şartlarda İran’ın, bölgede 3 farklı bağlamda yeni bir strateji arayışına girişeceğini öngörmek yanlış olmayacaktır. Hali hazırda sürdürülen tepkisizlik kısa zaman içerisinde son bulacak ve İran’ın yeni hamleleri ve stratejilerinin yansımaları görülecektir.
Çağatay Balcı
Kafkas Stratejik Araştırmalar Merkezi analisti EurasiaDiary