İran nereye koşuyor?
Erdal Tanas Karagöl
Yürüttüğü nükleer program sebep gösterilerek ekonomik ambargo altında tutulan İran’da, yıllardır süren uluslararası ambargoların kaldırılmasıyla yeni bir dönem başladı. Bu süreç sadece İran ve Batı ülkelerini ilgilendirmiyor; Türkiye, Suriye, Rusya, hatta Irak dâhil olmak üzere tüm ülkeleri kapsayan bölgesel dinamikler yeniden şekillenecek.
Yıllarca ekonomik ambargo baskısı altında neredeyse tüm dünyayla bağlantısı kesilen İran’ın ambargo sonrasına dair büyük bir hırsı olduğu ortada. Aslında bu durum bekleniyordu. Çünkü küreselleşmenin tavan yaptığı, bireysel ve toplumsal tüketimde sınırların tamamen kalktığı bir dünya tasavvurunda İran, sahip olduğu potansiyele rağmen bu gelişmeyi uzaktan izlemekle yetiniyordu.
Üstelik potansiyeli hiç de azımsanmayacak büyüklükte. Yalnızca sahip olduğu doğal gaz ve petrol kaynaklarını küresel ticarette kullanabilse, bu bile başlı başlına ülke için büyük bir zenginlik kaynağı. Çünkü İran dünyadaki doğal gaz rezervlerinde bir numara, petrolde ise dünyada ilk dört ülke arasında yer alan bir ülke.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ambargonun kaldırılmasından hemen sonra vakit kaybetmeden Çin’den Avrupa ülkelerine kadar geniş bir yelpazede yatırım ve ticaret turuna çıkması, tüm tarafların İran’ın küresel ekonomiye entegre olmasını istediğini gösteriyor. Öyle ki Airbus uçaklarından, altyapı anlaşmalarına kadar birçok alanda anlaşmalar teker teker imzalanmaya başlandı bile.
Aslında süreç, hem olağan hem de çok hızlı ilerliyor. İran yaptırımlardan kurtulmasıyla büyük bir pazara dönüştü. Bu pazarda söz sahibi olmak isteyen, bölgede İran’la siyasi ve ekonomik ilişkilerini güçlendirmek isteyen Batılı ülkeler var. Onlar da, İran’ın yaklaşık 80 milyona yaklaşan nüfusuyla oluşan bu büyük tüketim pazarına hakim olmak istiyorlar.
İran da, sahip olduğu bu pazar fırsatını kullanarak tabir-i caizse ülkeyi yeni baştan kurmak istiyor. Altyapının yenilenmesinden enerji yatırımlarına, başta alışveriş merkezleri olmak üzere tüketim kültürünü temsil eden yapıların inşaatına, enerji alanından hizmet sektörünün birçok kolunu kapsayan bir yenilenme hareketi bu.
Diğer yandan, yıllarca küresel ekonomiye kapalı olan İran’da gelecek olan büyük miktarda sermayenin nasıl bir sistemle yönetileceği, büyük bir soru işareti oluşturuyor. Gelişmiş bir bankacılık sisteminin olmayışı, bürokratik işlemler ve tecrübe yoksunluğu İran için risk oluşturuyor.
HAZAR’IN STATÜSÜ, TÜRKİYE VE İRAN
Özellikle İran’ın petrol ve doğalgaz piyasasına yeni bir aktör olarak girecek olması, enerji ithal eden ülkeler için de yeni bir alternatif demek. Bu durumda, İran’ın ekonomik olarak yalnızlığa itildiği, tek başına bırakıldığı dönemde bile İran’la olan ilişkilerini askıya almayan, enerji ticaretini sürdüren Türkiye’yle olan işbirliği daha da önem kazanacak.
Enerjide dış pazarlara açılmak isteyen İran, zaten hali hazırda olan Türkiye’yle enerjideki ticaret hacmini artıracaktır. Ayrıca, İran’ın Avrupa’ya satacağı olası doğalgaz ve petrolde, Türkiye jeopolitik konumu sayesinde geçiş güzergâhı olmaktan çok daha fazlasını kazanabilir.
Çünkü Türkiye için hedef, enerjide transit ülke olmak değil, merkez ülke olabilmek.
Diğer ülkelere ulaştıracağı petrol veya doğalgazda da Türkiye tecrübesi, sorunlu bir ilişki yaşadığı Batı ülkelerinde İran’ın referans kaynağı olacak.
Diğer yandan, son günlerde gündemde olan Hazar bölgesinin statüsünün belirlenmesinde İran için Türkiye’nin desteği çok önemli. Çünkü Hazar’daki enerji kaynaklarının transferinde Türkiye de, Azerbaycan işbirliğiyle yürütülen TANAP projesiyle önemli bir aktör haline geldi.
Hazar’a kıyısı olan diğer ülkelerin enerji piyasasına yeni aktör olarak katılacak olmasının yanı sıra Türkiye’nin Hazar’ın dünyaya açılan kapısı olması, Türkiye’nin bölgedeki enerji denklemi üzerindeki etkisini daha da güçlenecektir.
Bu nedenle, İran’a ambargoların kalktığı ve ülkenin bu denli gözde olduğu bir dönemde, İran’ın her zamankinden daha fazla Türkiye’ye ihtiyacı var.
yenişafak