İran, dış politika kurgusunu üzerine inşa ettiği mezhep kimliği konseptinin sona erdiğine dair bir takım sinyaller vermektedir. Yaklaşık 5 yıllık bir süre içerisinde, DAEŞ ile mücadele ve Şii kimliğinin ve toplumluların korunması argümanları ile uygulamakta olduğu bölgesel güvenlikleştirme politikasında değişime gitmekte olan İran’ı bu değişikliğe sevk eden bölgesel gelişmeler yeni dönemde İran dış politikasının ve bölgenin nasıl şekilleneceği konusunda da ipucu vermektedir.
Şii kimliği ve DAEŞ ile mücadele söylemi ile bölgede önemli bir kazanç elde eden İran’ı dış politika konsepti ve söyleminde değişime iten en önemli gelişmelerin ilki Kuzey Irak bağımsızlık referandumu olmuştur. Kuzey Irak bağımsızlık referandumu, İran’ı, mezhep kimliği odaklı yayılmacı dış politika konseptinden, ulusal güvenlik ve savunma odaklı bir konsepte yönlendirmiştir. İkinci olarak, yeni ABD yönetiminin İran’a karşı ortaya koyduğu olumsuz tutum ve Suudi Arabistan ile yaşanan gerilimler bu konsept ve söylem değişiminin önemli bir parçası olmuştur. İran bu gelişmeler ile birlikte, mezhepçi yayılmacılık stratejisini geri plana iterek, ABD’nin bölgede gerçekleştirmek istediği dizayna karşı ulusal güvenlik ve millilik temelinde Türkiye ile bölgesel bir ittifaka yönelmiş, Suudi Arabistan ile yaşadığı gerilimde de mezhep unsurundan ziyade bölgesel rekabet boyutu öne çıkmaya başlamıştır.
Söz konusu gelişmeler ile birlikte, son günlerde İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu ve üst düzey yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda DAEŞ’in bölgede etkisiz hale getirildiği yönündeki vurgular İran açısından 5 yıllık bir söylemsel aracın kullanım süresinin dolduğuna işaret etmektedir. Yeni dönemde İran’ın, Rusya ve Türkiye başta olmak üzere bölgesel ittifaklar aracılığıyla ve ulusal güvenlik anlayışı temelinde anti-ABD ve anti-Suud söylemleri ve bölgesel aktörlerin Batı saldırılarına karşı savunulması argümanı ile yeni dış politika konseptine söylemsel işlerlik kazandırmasını beklemek yanlış olmayacaktır.
Çağatay BALCI/kafkassam