KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Gündem
  4. »
  5. Irak, hükumet ve halk olarak bir sınavdan geçiyor

Irak, hükumet ve halk olarak bir sınavdan geçiyor

Hasan Oktay Hasan Oktay - - 9 dk okuma süresi
307 0

İran’ın Irak’taki varlığı, göründüğünden daha derinlere nüfuz etmiş gibi duruyor. ABD işgali ve Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinin ardından Irak, İran tarafından gasp edildi. 16 yıl boyunca İranlılar, ordudan güvenlik kurumlarına bütün önemli kurumları, hatta eğitim kurumları ve üniversiteleri ele geçirdi.

Saddam rejiminin devrilmesi ve ABD yönetiminin bunun ortaya çıkardığı boşluğu iyi yönetememesi İranlılar için paha biçilemez bir hediye gibiydi. O günden bu yana Irak, seçimlerden partilerin kuruluşuna ve elbette büyük bir payının Devrim Muhafızlarının hazinesine aktarıldığı devlet bütçesine kadar devletin yönetimi ile ilgili her konuda Dini Lider Hamaney’in iki dudağından çıkacak sözle yönetilir hale geldi.

Bu girizgâhı yapmamızın nedeni Irak’ın bugün yaşamakta olduğu sorunların temelini hatırlatmaktır. Nitekim bu sorunlar insanları, protestolar düzenlemeye ve vatandaş olarak meşru haklarını talep etmek için hayatlarını tehlikeye atmaya sevketti. Iraklılar protestolarda, sosyal adalet, temel hizmetlerin ve altyapının geliştirilmesinin yanı sıra sürekli bir şekilde ülkenin hazinesini yağmalayan, kendisini uluslararası kurumlara milyarlarca dolar borçlu bir ülkeye dönüştüren yolsuzluk yapanlardan hesap sorulmasını talep ediyor. Irak’ta işsizlik %40 oranına ulaşmış bulunuyor. Oysa bu durum, yer altı ve üstü kaynakları yönünden zengin Irak gibi bir ülkede değil ancak ekonomik çöküşün eşiğinde olan bir ülkede görülebilir. Irak’ın sahip olduğu en önemli kaynaklardan biri de eğitimli ve donanımlı insan kaynağıydı. Ama bu kaynak, kendisini güvende hissetmediği için ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

Protestoların en çok üzerinde durduğu talep yolsuzlukla mücadele.

Öfkeli Iraklılar, yolsuzluk ve adam kayırmacılığın ellerinden aşlarını ve geleceklerini çaldığını düşünüyor. Ancak gerçekte sorun, Irak’taki mali yolsuzluğun temelinde yalnızca devlet malını çalma ve yağmalama değil siyasi yolsuzluğun da bulunmasıdır. Daha açık olmak gerekirse yolsuzlukla mücadeleden sorumlu makamlar, İran’a bağlı bir şahsiyet, siyasi lider ya da parti liderinden hesap soramazlar. Çünkü bu kişi yâda gruplar, işgalci dokunulmazlığı adını verebileceğimiz bir dokunulmazlığa sahipler. Bu kural, ülkede görülen sorunların hepsi için geçerli. Özellikle DEAŞ’a karşı savaşlara tanık olunan şehirlerde altyapı çok zayıf. Elektrik ve su hizmetleri çok kötü ve iş fırsatları çok az. Irak’ı yönetenler İranlılardır şeklinde bir genelleme yapamayız ama gerçekte siyasi ve askeri liderlerin büyük bir çoğunluğu birinci derecede ülkelerine değil İran’a bağlılar. Durum böyle olunca da örneğin yoksulluk oranlarının artması onları rahatsız etmiyor çünkü vicdani olarak onlar zaten Irak ve Iraklılara bağlı değiller.

Protestocuların meşru haklarını talep etmelerine rağmen şiddetli bir direniş ile karşı karşıya kaldıklarını, yüzleri maskeli gruplar ve keskin nişancıların kendilerine gerçek mermilerle ateş açtığını hepimiz biliyoruz. Hatta görevleri protestocuları korumak olan bazı güvenlik görevlilerinin görevlerini yerine getirmediklerini ve göstericilerin de bunu Iraklı olmadıkları şeklinde yorumladıklarını biliyoruz. Irak’ta durum, iç savaş ve dış müdahalelere maruz kalan diğer bütün Arap ülkelerinden daha kötü ve zor. Çünkü oyununu oynadı. Sahada kendilerinden başka kimse olmadığından İranlıların önünde Irak devletinin tüm kılcal damarlarına sızmak için yeterince vakit vardı.

Adil Abdulmehdi hükümeti bugün bütün bu yıllar boyunca yaşanan siyasi ve idari yolsuzluğun yarattığı birikimin, kökünden çürümüş durumun düzeltilmesi taleplerinin yükü altında eziliyor. Ama daha fazla vaatte bulunmak ve protestoculardan daha fazla zaman istemekten başka bir seçeneği de bulunmuyor. Meclis Başkanı’nın vaatleri ve göstericiler ile müzakareleri bile gerçekleşmesi daha doğrusu inanması zor vaatlerden ibaret. Çünkü geçen yıl Irak’ın güneyinde düzenlenen gösterilerde de vatandaşlar, şu ana kadar yerine getirilmeyen vaatler ile sakinleştirilmişti

Eğer Irak bu durumdaysa yaşananlar, İran’ın bu kaostan memnun olduğu anlamına mı geliyor? Aslında İran, sakin, sessiz ve içinde bulunduğu durumdan memnun bir Irak istiyor. Bu yüzden göstericilerin İran bayraklarını yakmaları ve Iraklı Şiilerin Saddam Hüseyin rejimine özlemlerini dile getirmeleri daha önce görülmemiş derecede cesur eylemler. İran yıllardır idare ettiği gibi Irak’ı idare etmek ve istediği ya da çıkarına uygun politikacıları seçmek istiyor. Protestolara katılan Şii ve Sünni her mezhepten Iraklılar ise siyasi pozisyonları için para alan politikacılar yüzünden artık sıkıntılı ve zorlu bir yaşam sürmek istemiyorlar. Hiç kimse kaosun hâkim olmasını ve protestoların büyüyüp kontrolden çıkmasını istemiyor ama halkın ihtiyaçlarını ve gerçekleşmeyen vaatler nedeniyle sabrının tükendiğini de anlamak gerekiyor.

Mevcut gösteriler, buz dağının yalnızca görünen kısmı, derinlerde gizli olanlar ise çok daha karmaşık. Örneğin İran, 2015 yılında dini merci Ayetullah Ali Sistani’nin DEAŞ’a karşı yayınladığı cihat fetvasından silahlı gruplar kurmak ve ardından da bu grupları meclis aracılığıyla yasal hale getirmek için yararlandı. Haşdi Şabi bu şekilde kuruldu. Haşdi Şabi dediğimizde çoğu İran’a bağlı çeşitli silahlı gruplardan oluşan bir örgütü kastediyoruz. Ama bu örgüt aynı zamanda devletin resmi organlarından biri ve ordunun bir parçası. Bu örnek, güç merkezlerinde ve iktidarda kendisini destekleyenler oldukça İran’ın kendi ajandasını nasıl da kolaylıkla uygulayabildiğini açıkça gösteriyor. Ancak Haşdi Şabi de kendi içinde bölünmüş bir durumda. Kendisini oluşturan 60’tan fazla silahlı grubun bazısı Necef’teki dini merciye bağlı iken bazısı da İran’ın Kum şehrindeki dini merciye bağlı.

Bir ülkenin ordusunun bir bölümü inanç ya da herhangi bir nedenden dolayı başka bir ülkenin hizmetinde ise bu, ülkenin yalnızca egemenliğinin bölünmüş olduğu değil sürekli bir tehlike içinde yaşadığı anlamına geliyor. Bu karamsar sözlerim için özür dilerin ama bunun nedeni Irak’ı sevmemiz ve içinde bulunduğu bu durumun devam etmesinden korkmamızdır.

Şu anda hükümetin önünde tek bir gerçek çözüm var o da insanların taleplerine kulak vermesi, özellikle de hizmetler ile ilgili olanlara öncelik vermesi ve en kısa sürede bu talepleri gerçekleştirmesidir. Siyasi reform talep eden göstericilerin ise önlerinde daha uzun bir yol var. Bu yolun sonunda istediklerine ulaşıp ulaşmayacakları İran’ın durumuna bağlı. Çünkü merkez zayıfladıkça kanatlarda zayıflar.

Emel Abdulaziz Hezzani

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir