Milli İstihbarat Teşkilatının kuruluşunda Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından görevlendirildiğini biliyoruz. Bu nedenle MİT genleri itibarıyla askeri bir yapıya sahiptir. O nedenle Medine Müdafii Fahrattin Paşa’nın Milli İstihbarat Teşkilatı bünyesinde görev alması veya MİT ile koordineli çalışması yadsınmamalı. MİT öncesi Teşkilatı Mahsusa; 1. Dünya Savaşı sırasında Arabistan yarımadasında İngilizlere karşı önemli görevler gerçekleştirdi. Arabistan’ın ünlü şeyhlerinden İbnü’r-Reşit, Teşkilatı Mahsusa mensubuydu. 1914-1915 arası dönemin Osmanlı istihbarat örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın Arabistan kolunu, Eşref Sencer Kuşçubaşı sevk ve idare etmişti. İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif, 1915 yılının Mayıs ayı ortalarında resmen vazifeli olarak, ”Teşkilat-ı Mahsusa”nın başkanı Kuşçubaşı Eşref Bey’in idaresindeki bir heyete katılmış, Arabistan’ın Necid bölgesine yapılan ve dört buçuk ay süren yolculuk yapmıştı. Bu seyahatin hedefi Riyad idi. Şerif Hüseyin’in İngilizlerle anlaştığının ve isyan hazırlığı içinde olduğunun anlaşılması üzerine devlete sadık kalmış olan Necid meliki İbnürreşid ile kendisinin hükümet merkezi olan Riyad’da görüşülmüştü.(1)
Teşkilatı Mahsusa’nın Hicaz bölgesindeki en önemli hizmetlerinden birisi de günümüzdeki Suud hanedanlığının kurucusu İbn Suud ile gerçekleştirdiği anlaşmadır. Bu anlaşmaya uyan İbn Suud, 1. Dünya Savaşı sonuna kadar Osmanlı ordusuyla savaşmamış ve Osmanlıya isyan eden Mekke Şerifi Hüseyin’e katılmadığı gibi onun emirliğini ve riyasetini asla kabul etmemiştir. Anlaşma nasıl gerçekleşti? 1914’de Enver Paşa, Suudi Arabistan’ın ilk kralı İbn Suud ile saldırmazlık protokolü gerçekleştirmesi için Teşkilat-ı Mahsusa’dan Binbaşı Ömer Fevzi’yi gönderdi. Necid’in kudretli aşiret reisi İbn Suud, Osmanlı’ya isyan halindeydi. Enver Paşa, İbn Suud ile anlaşma sağlamak istiyordu. Paşa’nın İbn Suud ile anlaşma yapması için seçtiği kişi bir binbaşıydı. Binbaşı, Harbiye Nezareti’ne bağlı Umur-ı Şarkiye Dairesi (Teşkilatı Mahsusa) emrindeydi. Trablusgarp, İran, Mısır, Irak, Kafkasya ve Arabistan’da Teşkilat’ın operasyonlarına katılan bu binbaşı Ömer Fevzi Bey, bölgede araştırmalar yapmış, Kuveyt Şeyhi Mübarek ve Muhammare Şeyhi Hazal Han’ı da ziyaret etmişti. Temaslarının ardından İbn Suud ile yapılacak anlaşmanın mahiyetine ilişkin bir raporu Enver Paşa’ya sundu. Kuveyt Şeyhi Mübarek’le yaptığı görüşmeyi şifreli telgrafla iletti. Şeyh Mübarek’e göre, Osmanlı Hükümetinin İbn Suud ile gizli bir anlaşma sağlaması Umman, Maskat ve Bahreyn’e el atılmasında çok kolaylık sağlardı. İbn Suud bu bölgeleri işgal ederdi, bu fiili durum Osmanlıya resmi sorumluluk getirmezdi. İbn Suud’un Osmanlı Devleti’ne asi olduğu söylenerek işin içinden çıkılabilirdi.(2)
Nitekim öyle de oldu, plan tıkır tıkır işledi. Hatta 2 yıl 7 ay Medine savunmasını başarıyla tamamlayan ve kutsal emanetleri de İstanbul’a yollayan Fahrettin Paşa; İngiliz hempası Şerif Hüseyin’in ordusuna şehri teslim etmek istemediğinden Suudi Arabistan’ın kurucusu Emir İbn Suud’a mektup yazmış, Suud aşiretini ve ordusunu Medine’ye davet etmiş, şehri kendilerine teslim etmek istediğini belirtmişti. Torunun ifadesine göre mektupta şunlar yazıyordu; “‘Gel, sana teslim edeyim Medine’yi. İngilizlerin yanında yer alan Şerif Hüseyin’e değil. Emir Suud oğlu Abdülaziz Paşa, İslam âleminin yüzünü döndüğü yer, İngiliz himayesi altına kalmasın. Bunun için biz kanlarımızı çok ucuz döktük. Bu demek değildir ki, sınırlarımızı büyük etmeye veya Hicaz’da olan yer altı kaynakları için çalıştık’.(3) Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra İngiliz İslamcılarının iddia ettiği gibi asla Mekke ve Medine’nin bulunduğu Hicaz bölgesi ile ilgisini kesmedi. Cumhuriyetin yönetici kadrosu İngilizlerin kışkırtmasıyla İstanbul’a başkaldıran Mekke Şerifi Hüseyin’in hainliğini asla affetmedi ve krallık kurmasına izin vermedi. Mekke Şerifi Hüseyin peygamber torunu olduğu için Halifelik makamının kendisine ait olduğunu iddia ediyordu. Lawrens’in kuklası Şerif Hüseyin’e en şiddetli tepkiyi Necid’deki Suudiler gösterdi. Ankara ile temastaki Suudiler Ağustos 1924’te önce Taif’i, ardından Mekke’yi ele geçirdiler. Şerif Hüseyin tahttan çekildi ve yerine oğlu Ali geldi. Böylece Hüseyin’in halifelik hayali sonlandı. Cidde’ye çekilen Ali de 1925 Aralık ayında tahtından çekildi Irak’a sığındı. Hicaz bölgesi Suudilerin eline geçti. 1926 Ocak ayında İbn-i Suud kendisini Necid Sultanı ve Hicaz Kralı ilan etti. Bu krallığı ilk tanıyan ülkelerden biri de Türkiye Cumhuriyetiydi. 1926 Mayıs’ta, Tebriz eski Baş Şehbenderi Süleyman Şevket, sabık Yemen valisi Mahmud Nedim ve İskenderiye Şehbender Vekili Feridun Fahri beyler, Türkiye’nin Büyükelçilik görevlileri olarak Hicaz’a gittiler.
Bu arada Emir İbn Suud, 70 kadar delegenin katıldığı Hilafet konferansını 6 Haziran 1926 tarihinde Mekke’de, şehrin batı kapısının çıkışında bulunan tepenin eteğinde bulunan Türk Topçu kışlasında topladı. Mustafa Kemal Paşa konferansa temsilci Edip Servet Beyi göndermişti. İran ve Irak’tan katılım olmamış, Yemen, Afganistan ve Mısır delegeleri de Türkiye delegesi gibi geç gelmişlerdi. Konferansın dili Arapça idi. Edip Servet Bey Arapça bilmediğini, bu yüzden tercümanı aracılığı ile konuşacağını belirtmişti. Mustafa Kemal’in konferansa başarı dileyen mesajını okuyarak konuşmasına başlayan Edip Servet Bey “Türkler bu bölgeden korkuyorlardı, ama Kral Abdülaziz’in gelmesiyle bu korku zail oldu (giderildi). Bunun için, bu kongreye davet edildiğimiz zaman mutlu ve sevinçli bir şekilde geldik.
Bu diyara girerken silah da taşımıyordum. Ben mutmaindim (emindim). Kral Abdülaziz’e, tavafım esnasında Haremeyn’i muhafaza etmesi ve güvenliğini sağlaması için dua ettim. Bu heyetin, ülkenin faydası için kararlar almasını umarım, tüm üyelere selamet ve başarı dilerim,” dedi. Mustafa Kemal Paşa, yeni kurulan Suud Emirliğini tanımakla kalmamış, büyükelçilik açılmasını sağlamış, Edip Servet Beyi Hilafet Konferansına temsilci göndermişti. 1926’da Mekke’de toplanan hilâfet kongresine Türkiye delegesi olarak katılan Edib Servet Bey’in bir başka görevi de Suud Kralı Abdülazîz ile Yemen Emiri İmam Yahyâ Hamîdüddin el-Mütevekkil-Alellah arasındaki ihtilâflarda aracılık girişiminde bulunmaktı. 1929’da Türkiye Cumhuriyeti ile Hicaz ve Necid Krallığı arasında dostluk antlaşması imzalandı. Bu görüşmelere Fahrettin Paşa’nın da katıldığı anlaşılmaktadır.
1 Haziran 1927 tarihli ve Gazi Mustafa Kemal imzalı bir kararnamede, hac mevsiminde Cidde’de bir Türk tabibi bulundurulmasına Necid ve Hicaz Hükümeti’nce muvafakat edildiği, buraya Sıhhıyye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekaleti (Sağlık Bakanlığı) mütehassıslarından Doktor Şerafeddin Bey’in gönderildiği yazılıydı. Yeni Cumhuriyet idaresi, Müslüman hacıların sağlığı ile yakından ilgileniyordu. İki ülke arasındaki ilişkilerin bir adım daha ilerlemesi, 3 Ağustos 1929 günü Mekke’de imzalanan dostluk anlaşması ile oldu. Ancak Suudi tarafı anlaşmayı ancak Kasım 1930’da onayladı. İki ülke arasındaki en ciddi yakınlaşma, Melik Abdülaziz’in oğlu Emir Faysal’ın Haziran 1932’de Türkiye ziyareti sırasında yaşandı. 1932’de Abdülazîz’in oğlu Emîr Faysal, Türkiye’yi ziyaret ederek babasının mektubunu Mustafa Kemal’e takdim etti. Emir Faysal’ın akıcı bir İstanbul Türkçesi ile konuşması gazetecileri şaşırtmıştı. Bunda şaşıracak bir şey yoktu çünkü Emir’in dedesi Muhammed es-Sanayan, Osmanlı ordusunun bir mensubuydu ve savaşta ölmüştü. Faysal’ın yaverliğini ve tercümanlığını yapan Binbaşı Halid Bey de Çanakkale gazilerindendi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ziyaretin ardından, Suud kralına hediye olarak Yüzbaşı Celâl Bey ve silah fabrikası ustalarından Nuri Efendi ile ‘milli imalat’ tüfekler gönderdi. Ayrıca Suudi Krallığı’nın uçuş eğitimi görmek üzere 10 öğrenciyi Ankara’ya göndermek istemesine, 24 Nisan 1933 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla onay verildi.(4) Melik Abdülaziz’in oğlu Emir Faysal Türkiye’ye gelmeden meşhur Medine Müdafii, Lawrence’ın ‘Çöl Kaplanı’ lakabını taktığı, Akıncı beyi Bali Bey Malkoçoğlu’nun anne tarafından torunu Fahrettin Paşa, İbn Suud’un talebi üzerine Hicaz’a bizzat Mustafa kemal Paşa tarafından gönderilmiş bulunuyordu. Suud ailesinin Fahrettin Paşa’yı istemelerinin nedeni hem yeni kurulan krallık ordusunu tahkim ve talim ettirmesi olduğu gibi kendisine duyulan güven ve itimattı. Çünkü Fahrettin Paşa Enver Paşa’nın talimatıyla Türklerle anlaşma imzalayan ve bu anlaşamaya sadık kalan Abdülaziz İbn Suud’a Hz. Muhammed’in kabri şerifinin bulunduğu Medine’yi teslim etmek istemişti.
Binghamton Üniversitesi’nde Doktora Öğrencisi ve Osmanlı Tarihi, Modern Orta Doğu ve Güney Asya, Din, Mezhepçilik konularında çalışmalarda bulunan Ömer Faruk Topal’ın ABD arşivlerinde rastladığı Medine kahramanı Fahrettin Paşa’nın 1930 yılında Atatürk tarafından özel bir heyetle İbn Suud’a gönderildiğine dair belgeler, MİT’in bu sahadaki faaliyetlerine yeni açılım sağlamaktadır. Ömer Faruk Topal; heyetin asıl amacının Necid bölgesinde Türkiye’dekine benzer bir jandarma gücü kurmak olduğunu belirtiyor. Çok iyi Arapça bilen Fahrettin Paşa’ya yine Arapça bilen 4-5 Türk subayın eşlik ettiğini öğreniyoruz. Bu Subayların tamamının Necid ordusu içinde üst düzey mevkilere atandığı ve maaşlarının İbn Suud tarafından altın olarak ödendiği anlaşılıyor. İşin ilginci ise bu bilgiyi veren kişinin Amerikan askeri ataşesi Albay J.D. Elliott olması. ABD petrol şirketleri(Amerikan Socal -şimdiki Chevron) ile Suud Krallığı arasında anlaşma yapmasını sağlamak için Abdülaziz İbn Suud’la görüşmeye gelen bu görevli; Türklerin çok gizli çalıştıklarını, kendilerinin aldıkları bilgiye göre, Türklerin asıl amaçlarının İngiliz etkisini kırmak olduğunu, bu sırada Fahrettin Paşa’nın Yemen’e de gidip orada da faaliyetler gösterdiğini kaydediyor. Fahrettin Paşa daha birkaç yıl önce savaşıp esir düştüğü yerlere bu sefer Türk sistemine uygun bir jandarma gücü kurmak ve İngiliz etkisini kırmak için geliyor. Amerikan ataşesi Elliott’ın tuttuğu raporlarda Atatürk’ten sürekli Gazi diye bahsettiği, Gazi’nin yakın dostlarından İstanbul vekili Edip Servet’in de Fahrettin Paşa oradayken Necid’e gelip İbn Suud ile görüştüğü, Ömer Faruk Topal’ın sayesinde gündeme taşınıyor. Bir başka bilgi de Hasan Çandari adında bir Yemenlinin Fahrettin Paşa ile Ankara arasında kuryelik yaptığı. Hatta Yalova’da Edip Servet Bey’in de olduğu bir ortamda Gazi ile görüşüp Fahrettin Paşa’dan gelen haberleri Gazi’ye iletmiş. Burası çok ilginç: Amerikan askeri ataşesi diyor ki Fahrettin Paşa İbn Suud üzerinde öyle bir etki kurdu ki Necid’teki bütün askeri birlikler onun emrine girdi. Ayrıca Türkler İngiliz etkisini kırmak için top ve mühimmat da gönderdiler.(5) Şehitlerimizin ruhu şad olsun!
Bakınız:
1- https://mae.mehmetakif.edu.tr/hayati.php
2- https://bahattinsakir.wordpress.com/category/suud-i-arabistan
3- http://www.hurriyet.com.tr/gundem/fahreddin-pasanin-tek-mirasi-40686078
4- http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/ataturkun-suudi-misafiri-emir-faysal-1279564/
5- https://twitter.com/omerfaruktopal/status/979391234530795520
Ömür Çelikdönmez
Twitter:@oc32oc39
İngilizlere karşı İbn Suud Operasyonunda MİT ve Fahrettin Paşa’nın rolü!
1116 0