Son çeyrekte İran’ı rotasını değiştirmeye ve önümüzdeki hafta başlarında sekizinci turuna tanık olacak olan Viyana müzakerelerinde uyumluluk pusulasını ayarlamaya zorlamak için gözdağı diplomasisi tek çözüm haline mi geldi?
Güvenilir 7 Amerikan askeri ve sivil yetkilisi tarafından imzalanmış bir açıklama veya uyarı diyebileceğimiz bir belge, yukarıdaki soruyu akla getirdi. Yetkililer söz konusu belgede, İran ile nükleer müzakerelere dair bir değerlendirme sunduklarını, Tahran’ın nükleer silah elde etme kapasitesine doğru aktif bir şekilde ilerlediği konusunda uyardıklarını kaydettiler.
Üst düzey uzmanlar, Başkan Biden yönetimine, Tahran’a karşı caydırıcı bir enstrüman olarak askeri harekat hazırlığı işaretleri göstermesi çağrısı yaptılar. Zira İran, uranyum zenginleştirme oranında Obama ile imzalanan kötü şöhretli 2015 anlaşmasında kabul edilen yüzde 3,67’den yüzde 20 oranına ulaştı. Ardından yaklaşık 25 kilogram yüzde 60 zenginleştirilmiş uranyuma sahip olduğu açıklandı. Bu da, İran’ın mükemmel bir nükleer bombaya sahip olması demek olan uranyum zenginleştirme oranında yüzde 90 eşiğine ulaşmasının eli kulağında olduğu anlamına geliyor.
Belgeye imza atan 7 üst düzey yetkili, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Rafael Grossi’nin bu oranlarda zenginleştirmenin haklı bir gerekçesi olmadığı tanıklığına dayanarak, İran’ın barışçıl nükleer kapasite elde etmeye değil, aksine nükleer silah elde etmek için kapasitesini geliştirmeye çalıştığına inanıyorlar.
Uyarıyı imzalayanlar, eski savunma bakanı ve dış istihbarat direktörü Leon Panetta, ünlü general ve eski CIA direktörü David Petraeus’a ilaveten Washington Yakın Doğu Politika Enstitüsü İcra Direktörü Robert Satloff, son 20 yılın en ünlü diplomatı Dennis Ross gibi Amerikan sahasında ağırlığı olan isimlerdi.
Bu kişiler, ne gibi bir sırrın farkına vardılar ki tabiri caizse teorik değil, pratik bir uyarıda bulunmaya yöneldiler? Kısaca söylemek gerekirse, bu yedili İran’ın uluslararası forumların kınama kararlarını dikkate almadığını, ayrıca ekonomik yaptırımların artık İranlılar için caydırıcılığını kaybettiğini fark ettiler. Mevcut gidişatlarını sürdürmeleri halinde başlarına gelebilecek korkunç sonuçlara dair bir tablo çizmek, İranlıları ilerledikleri yolun tehlikesi konusunda ikna etmek konusunda son umut gibi görünüyor.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan’ın Viyana’daki son müzakere turunu, “Olabileceğinden daha iyi, olması gerekenden daha kötüydü” şeklinde tanımlayan açıklaması, bu yeni farkındalığı pekiştirdi.
Sadece sorgulama ve yanıt bulmaya dair samimi bir çabayla insan şunu sorguluyor: “Gündem üzerine müzakereler bu kadar uzun sürdüyse, gündemin kapsadığı konuların çözülmesi ne kadar sürecek?” Soru, İran’ın müzakereler ve müzakerecilere yönelik manipülasyonunun özünü oluşturuyor. Aslında İran bir anlaşma istemiyor, aksine, mümkün olduğu kadar çok zaman kazanmaya, bu zaman içinde de amacına ulaşmaya çalışıyor. Yani Viyana’daki müzakereler, nihai hedefi veya gerçekçi bir vizyonu olmayan içi boş müzakerelerdir.
Yedi üst düzey Amerikalının uyarısı, ne Biden yönetiminin rejim değişikliği ile tehdit etmesi ne de İran halkına karşı düşmanca bir vizyona göre hareket etmesi gerektiği anlamına gelmiyor. Aksine ABD hükümetini koronavirüs aşıları ve diğer tıbbi yardımlar dahil olmak üzere İran halkına insani destek sağlamaya teşvik ediyorlar.
Biden yönetiminden üst düzey bir yetkili, geçen Cuma, İran’ın endişe verici bir şekilde nükleer silah edinmeye çok yaklaştığını ileri sürüyordu. Bu, barışçıl çözümler penceresinin askeri harekat lehine daraldığı anlamına geliyor. Bu bağlamda uyarıyı yapanlar, ABD Merkez Komutanlığı’nın üst düzey askeri tatbikatlarıyla Mollalara bir mesaj iletmesini umuyorlar. Korunmalı hedeflere havadan ve karadan saldırılar düzenleme, İran füze bataryalarını imha etme dahil askeri bir operasyonu simüle eden tatbikat, muhtemelen müttefikler ve ortaklarla koordineli olarak gerçekleşecek.
Washington ayrıca İran’ın yapmayı seçebileceği herhangi bir misilleme eylemine karşı müttefikleri ile yerel ortaklarının yanı sıra bölgedeki ABD tesisleri ve varlıklarına gelişmiş savunma gücü sağlamaya yönelik tam ve kapsamlı taahhüdüne bağlılığını İranlılara göstermelidir.
ABD Savunma Bakanlığı, İHA saldırıları, Basra Körfezi sularında deniz seyrüseferinin engellenmesi, gemilerin ve denizcilerin kaçırılması gibi diğer İran saldırılarına güçlü bir şekilde yanıt verme taahhütlerini mümkün olan en kısa sürede yerine getirmelidir.
Bu önlemler İran’ı farklı bir yola yöneltmek için yeterli mi?
Yedi üst düzey yetkilinin idrak ettiği gerçek, İran’ın bir sonraki bütçesinin nükleer anlaşmaya varılamayacağını varsaymasıdır. Bu bilginin kaynağı, Washington Yakın Doğu Politika Enstitüsü Araştırma Direktörü Patrick Clawson. Buna göre İran parlamentosuna sunulan 2022-2023 mali bütçesinde yer alan rakamlar, Viyana’daki İran görüşmelerinin meyve vermeyeceğini, ülkenin ABD yaptırımlarından kaçma konusunda elde ettiğinden daha fazla başarı elde edemeyeceğini varsayıyor.
İran, yeni bütçede Devrim Muhafızları’na ayrılan ödenekleri iki katına çıkardı. Bu, balistik füzelerin ve yeni nesil insansız hava araçlarının daha da geliştirilmesi ve vekillerin daha çok harekete geçirilmesi anlamına geliyor.
O halde bu caydırıcılık değil, bir savaş uyarısı mıydı?
İmil Emin
Mısırlı yazar Şarkulavsat