KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. İran
  4. »
  5. İmil Emin: İran Sessizliğin bedeli, tepkinin maliyeti

İmil Emin: İran Sessizliğin bedeli, tepkinin maliyeti

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 7 dk okuma süresi
286 0

Görünüşe bakılırsa sadece İran değil tüm Ortadoğu patlama noktasında. Herkes Tahran rejiminin son nefesini vermeden önce “Samson Seçeneği” dahil kendisini bütün senaryolara hazırladığını biliyor.

Son zamanlarda ufukta tek bir soru işareti var: İran, nükleer programının babası Muhsin Fahrizade suikastının intikamını almak için söz verdiği gibi sarsıcı bir karşılık mı verecek yoksa yakında göreve gelecek Biden yönetimiyle arka kapıları açık bırakmak için Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra yaptığı gibi yarasına tuz mu basacak?

Bu konuda ivme kazanan ve gittikçe sıcak hale gelen haberler bir yana, seçilmiş ABD başkanının Amerikan The New York Times gazetesine verdiği röportajla birkaç gün önce Mollalar rejimi en büyük darbesini almış olabilir. Biden, gerek ABD gerekse küresel ulusal güvenliğe yönelik tehdidi nedeniyle nükleer bir İran’ın hiçbir biçimde kabul edilemez olduğunu kesin bir biçimde belirtti. Ayrıca İran balistik füze programının da gerekirse “snapback” mekanizması yoluyla yaptırımların geri dönmesi için bir gerekçe olarak kullanılabileceğine atıfta bulundu.

ABD’yi bilenler, Cumhuriyetçilerden Demokratlara ABD başkanlarının değiştiğini, ancak ulusal güvenlik sabitelerinin, ABD içinde neredeyse üzerinde bir fikir birliği olduğu için değişmediğini bilirler. Dolayısıyla, İran Biden’a güvenirse sonu sadece hüsran ve büyük bir yanılsama olacaktır.

Biden’ın açıklamaları dikkat çekici ve hassas bir zamanda geldi. İran, yönetim piramidinin en tepesinden yani Hamaney’den, demagojik sloganlara karşı olanlar, ılımlar ve halka kadar içten içe kaynıyor. Özellikle İranlı gençlerin aklında şu soru dolaşıyor: İran belirsiz bir süreye kadar böyle bıçak ucunda yaşamak zorunda mı kalacak yoksa Mollalar rejiminin sonu ve sahneden tamamen çekilmesinin zamanı geldi mi?

İran hiçbir şekilde kıskanılacak bir konumda görünmüyor. En iyi seçenekleri bile acı ve en iyi yolları dahi dolambaçlı. Bu noktada İran’ın durumunu, ekonomideki kâr ve maliyet hesaplarına benzetebiliriz.

İran’ın Fahrizade suikastından hemen sonra attığı ilk kışkırtıcı adım, meclise sunduğu ve 290 milletvekilinden 251’nin onayladığı yasa tasarısı ile uluslararası müfettişlerin nükleer tesisleri istedikleri anda denetleme iznini durdurmak oldu. Yasa ayrıca Avrupa ülkelerine İran’ın petrol ve doğalgaz sektörü üzerindeki yaptırımları hafifletmeleri ve uluslararası bankacılık ilişkilerine geri dönmesini sağlamaları için 3 aylık süre tanıdı.

Yasa tasarısı, Dini Lider ve çevresinin muhalefetiyle karşılaşsa da halkın temsilcilerinin Batı ülkelerine canlarını acıtacak bir karşılık verme arzusunu ele veriyordu. Bu amaçla İran, uranyumu yüzde 20 oranında zenginleştirmeye başlayacağını, nükleer bombası için hammadde elde etme sürecini hızlandırmak için İranlılar tarafından üretilen yeni ve daha etkili santrifüjlerin kullanılacağını da açıkladı.

Uluslararası deneyimler, kabadayıca tepkilerin yardımcı olmadığını, aksine daha kötü sonuçlar doğurduğunu göstermektedir. Zira düşünüldüğünde, yasa tasarısında belirtilen adımların uygulanması, Avrupa’nın eski nükleer anlaşmayla bütün ilişkisinin kopması anlamına geliyor. Aynı zamanda, arzu edilen hedefe ulaşmak için İran’ın oynadığı ünlü oyunları ve takiyye politikası kapsamında umutsuz da olsa Başkan Biden’ı kendi safına çekmeye yönelik herhangi bir girişimin önünü en başından kesecektir.

Gerçek şu ki, yasa tasarısı ile ilgili tartışmalar, intikamın bir zorunluluk olduğuna dair İran açıklamaları ile büyük ve hızlı bir tutarlılıkla ilerliyor. Bu noktada, biçim olarak farklı ama içerik olarak aynı, İran ve İranlılar üzerindeki felaket sonuçları ise kesin, çeşitli seçenekler günü yüzüne çıkıyor.

Birinci seçenek, Biden’ın neredeyse kökünden kopardığı zayıf bir ümitle İran’ın karşılık vermemesi. Nitekim İran Dışişleri Bakanlığı’ndaki bazı ılımlı sesler, geçici bir süreliğine sükuneti koruma veya verilecek karşılığı Beyaz Saray’ın yeni efendisinin nabzının resmi bir şekilde (geçiş dönemindeki açıklamalarla değil) ölçüleceği zamana kadar erteleme eğiliminde.

İkinci seçenek, Tahran’ın balistik füzelerini doğrudan İsrail’e yöneltmesi. Nitekim bu olasılığın beklentisiyle ve İsrail şehirlerine doğru uçan nesneleri gözlemlemekte ABD’den yardım almak için birkaç gün önce üst düzey Pentagon yetkilileri ile İsrailli mevkidaşları arasında toplantılar yapıldı.

Üçüncü seçenek, bölgedeki ABD ve İsrail hedeflerini Hizbullah, Husiler, Hamas ve Haşdi Şabi gibi vekilleriyle hedef alarak Fahrizade’nin intikamını doğrudan almak.

Dördüncü seçenek, dünyanın herhangi bir yerinde İsrailli veya ABD’li figürlere suikast düzenlemek. Tahran’ın İran Devrim Muhafızları önderliğinde ülke düşmanlarına yönelik gizli istihbarat programları hazırlamış olduğu bir sır değil. İki yıl önce Paris’te muhaliflerin düzenlediği bir toplantıya bombalı saldırı gerçekleştirme hazırlığında iken yakalananlar gibi bu operasyonları düzenlemekle görevlendirilenler çoğunlukla diplomat kimliği arkasında gizleniyorlar.

Sorulması gereken temel ve hayati soru şu: İran içinde verilecek bir karşılığın ya da sessizliğin bedeli ne olacak?

Bu sorunun yanıtı da zor ve sıkıntılı. Zira Mollalar rejiminin ulusal imajı ve onuru derin ve eski bir yara taşıyor. Bu nedenle, intikamdan vazgeçmek, İran liderliğini, halkının gözünde korkak yapacaktır. Bu ise bir bütün olarak devrimci sistemin saydam ve gerçeklikten uzak bir pembe hayal olduğu anlamına gelecektir ki bu da İran sokaklarında bastırılamayacak bir devrimin patlak vermesine yol açabilir.

Öte yandan İran, herhangi bir düşüncesiz adımın kendisine cehennemin kapılarını aralayacağını da biliyor.

Şu anda İran ve İranlıları ancak akıl kurtarabilir.

İmil Emin
Mısırlı yazar, şarkulavsat

İlgili Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir