İki ülke arasındaki anlaşmazlıkları azaltmak için ABD Başkanı Joe Biden ile mevkidaşı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında 16 Haziran’da yapılacak zirve için İsviçre’deki hazırlıklar tüm hızıyla devam ediyor. Öyle ki bazıları, bu anlaşmazlıkların ve tehditlerin 1960’lar ve 70’lerde Soğuk Savaş dönemindeki anlaşmazlıkların da ötesine geçtiğini düşünüyor.
Bu görüşme, iki ülke arasında askıda kalmış tüm meseleleri tek seferde bitirip Washington’dan Moskova’ya ve Moskova’dan Washington’a yeni bir süreci başlatabilir mi?
Bu soru, Ukrayna ve Kırım Adası sorunundan tarafların yakın zamandaki askeri hareketliliğine kadar, iki ülke arasındaki kritik siyasi durumların kapsamını aşan bir soru gibi duruyor. Zira Rusya, çok sayıda askeri gücünü ve aracını Batı’ya ve Güney’e kaydırırken NATO da Rusya yakınında 30 yılın en büyük askeri tatbikatını yaptı. Neredeyse iki ülke arasındaki çatışmayı körükleyecek mesele ise siber saldırılardır. Zira Washington, siber saldırıların arkasında Rusya’nın olduğunu düşünüyor. Bu, olası en büyük tehlikedir. ABD içerisinde bu durum, “kansız savaş” olarak tanımlanıyor. Sert ve yumuşak çatışma arasında kısa görüşmenin sınırını aşan onlarca mesele mevcut.
Rusların ve özellikle de Putin’in bu görüşmeyi kabul etmesi dikkat çekici bir gelişmedir. Zira Biden, geçtiğimiz mart ayının ortalarında Putin’i “katil” olarak nitelendirmişti. Putin ise Biden’ın sağlık, daha doğrusu zihinsel sorunlarından şüphelendiğini ifade ederek yanıt vermişti. Fakat her halükârda bu, bir siyasettir ve siyasetin oyunlarıdır.
Biden yönetimi, Rusların son 20 yılda büyük bir nüfuz elde ettiklerinin ve klasik ve nükleer tersanelerinin en modern silahlarla dolu olduğunun farkında. Öyle ki Amerikalılar, son zamanlarda bu silahların benzerlerinin kendilerinde mevcut olmadığını kabul ettiler. Bu da demek oluyor ki artık sert güç yöntemi faydalı değildir. Ruslarla uğraşmada en iyi yöntem, sorunları azaltmaya çalışmak ve küresel satranç haritasında anlaşma noktalarını belirlemektir.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un birkaç gün önce yaptığı açıklamalardan Rusların bu görüşmeye önem verdiklerini anlıyoruz. Çünkü ABD ve Avrupa tarafından konacak daha fazla yaptırım, Rusya’nın ekonomik kalkınmayı tamamlamasını, kalkınma olanaklarını ve Rus halkının yaşam şartlarının iyileşmesini engelleyecek.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile Rus mevkidaşı Nikolay Patruşev’in geçen haftaki görüşmesini takip edenler, onların daha fazla istikrara ve taraflar arasındaki gerilimleri sakinleştirmeye götürecek bir vizyona ulaşma eğilimine sahip olduklarını görür. Bunun için zirve, küresel jeostratejiğin devam ettiği ve koronavirüs salgını sonrası özellikle de ekonomik anlamda insanlığı sıkıntılardan kurtaracak ve askeri ya da ekonomik çatışmalara götürmeyecek uluslararası koordinasyona ihtiyaç duyulan bir dünyada belirsizlik ve istikrarsızlığın sürdüğü bir ortamda gerçekleşecek.
Başkan Biden yönetimi, Rus dosyasını yönetme konusunda tek bir kişiye bağlı değil gibi duruyor. Fakat bizi ilgilendiren şey, ABD Savunma Bakanlığı’nın Rusya’ya bakışını anlamaktır. ABD Savunma Bakanlığı, yıllardır çatışmaya öncülük ederken bugün gelinen nokta ise tamamen farklıdır.
Daha önce de Pentagon Sözcüsü John Kirby, ABD Savunma Bakanlığı’nın Rusya’yla ilgili olarak “düşman” sözcüğünü kullanmadığına işaret etti. Rusya’yı “düşman” olarak tanımlayan bir gazetecinin, yakın bir zamanda gerçekleştirilen Rusya-Sırbistan askeri tatbikatı hakkında Kirby’ye düşüncelerini sorması üzerine Kirby, bu yanıtı vermişti.
Kirby’nin bu yanıtı, çeşitli anlamlara sahip. En başta da ABD’li generallerin, Rusya’yla herhangi bir savaşa ya da askeri bir çatışmaya girme istekleri bulunmuyor. Belki de bunun nedeni, Moskova’nın Sovyetler dönemindeki silahlardan daha ölümcül yeni korkunç silahlara sahip olmasından duyulan endişedir. Belki de Amerikalılar, Rusya’yla iş birliği yaparak başka bir amacı gerçekleştirmek istiyor olabilirler.
Peki bu amaç nedir?
Kısacası klasik üçlü (Washington, Moskova ve Pekin) arasındaki çıkar ve menfaat çarkı, bugün 50 yıl önceki tarihi olayların aksine dönüyor gibi.
1970’lerin başlarında Richard Nixon döneminde Henry Kissinger’ın becerisi sayesinde Washington, Sovyet Moskovasını yalnız bırakmak ve ona baskı yapmak için Pekin’e yaklaşmaya çalıştı. Bu konuda bir ölçüde başarılı da oldu.
Bugün ABD’deki herkes, Washington’un gerçek düşmanının ve Amerikan yüzyılının projesi için en büyük tehlike ve tehdidin Rusya değil de Çin olduğunu biliyor.
Askeri ve ekonomik düzlemde Çin-Rus iş birliğinin arttığı bir dönemde başta BRICS ülkeleri olmak üzere Asya’da ve dünyanın diğer bölgelerinde yükselen siyasi grupları da yanına çekebilecek Çin-Rus ittifakının gelişmesi ve büyümesi, Washington için gerçekten zararlıdır.
ABD’de strateji bilimi uzmanları, Rusların ve Çinlilerin iş birliğinin taktiksel olduğunu ve hiçbir zaman stratejik olamayacağını biliyor. Şayet Rusların askeri gücü olmasaydı, belki de Çin’in en yakın komşusuna karşı tutumu farklı olabilirdi.
Öte yandan Ruslar, Washington ve Moskova’nın günümüz dünyasının iki büyük gücü olduğunun ve sürekli düşman olmamaları gerektiğinin farkında. Zira Washington ve Moskova’nın düşman olması, hem dünya hem de medeniyet için tehlikeli bir durumdur. Uçuruma götürecek şeyler üzerinde rekabet olsa bile birlikte yaşamak daya iyidir.
Düşman değil, iki rakip… Peki sonra? Bekleyip görelim.
İmil Emin
Mısırlı yazar