Basra Körfezi’ndeki seyrüsefer, şu an ve gelecekte büyük bir tehlike içine mi girdi? Zira son günlerde doğrudan petrol tankerlerine saldırı düzenlendi ve mürettebattın birkaçı öldürüldü. Öte yandan saçma bir senaryo kapsamında başka bir gemi kaçırılmaya çalışıldı. Belki de ortada açıklanmayan başka olayların yanı sıra Basra Körfezi’ni uluslararası kriz bölgesine dönüştürecek ve uluslararası ticaret yollarını ve güzergahlarını etkileyecek senaryolar mevcut.
Hiç şüphesiz körfezin semalarını yoğun bir bulut tabakası kaplamış gibi duruyor. İran’ın Batı’yla olan çekişmesinde uluslararası deniz yolunu müzakere kozu olarak görmesi, tehlikeli bir durumdur. Aynı zamanda bu, 1980’lerin sonunda meydana gelen “Praying Mantis” Operasyonu’nu yeniden hatırlatmaktadır. Zira o dönemde ABD’nin sabrı taştığı için Washington, neredeyse İran donanmasının yarısını yok etmişti.
Bu defa atmosfer daha da gerginleşiyor. Nitekim başta İngiltere ve İsrail olmak üzere intikam almak isteyen çevreler mevcut. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, geçtiğimiz salı günü düzenlediği basın toplantısında “Bölgedeki ve bölge dışındaki hükümetlerle İran’a uygun karşılık verilmesi konusunu görüşüyoruz. Bu karşılık verilecektir” dedi.
İran’ın yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin görev başlangıcı, selefi Hasan Ruhani’nin zamanına göre daha kötü gibi. Reisi, kibir ve radikalizm izleri taşıyan Rehber Ali Hamaney’e sadık ve bağlı olduğunu gösteren açıklamalarla görevine başladı.
İnsan, “İran’ın körfezdeki seyrüsefere ilişkin niyetleri yeni mi yoksa tüm bölgeye yönelik tehdit ve terör tarihi eski mi?” diye sorabilir.
Üç yıl önce yani Temmuz 2018 tarihinde İran’ın eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani açıklamalar yapmıştı. O dönemde Ruhani, Washington’un Tahran’a uyguladığı yaptırımlara ve İran’ın petrol ihracatını yasaklama girişimlerine yanıt olarak “İran, Hürmüz Boğazı’nı uluslararası deniz trafiğine kapatabilir” demişti.
Genişliği 50 km’ye ve derinliği ise 60 m’ye ulaşan Hürmüz Boğazı, uluslararası deniz trafiğinin ve enerji üretiminin can damarıdır. Çünkü dünya petrol üretiminin yaklaşık yüzde 40’ı buradan geçiyor. Günde 20 ila 30 petrol tankeri bu boğazı kullanıyor. Suudi Arabistan, petrol üretiminin yaklaşık yüzde 88’ini, Irak yüzde 98’ini ve Birleşik Arap Emirlikleri yüzde 99’unu buradan ihraç ediyor. Yine İran, Kuveyt ve Katar da petrollerini bu boğazdan ihraç ediyor.
Tahran, bulunduğu konum üzerinden yıpratma savaşı düzenliyor, ticaret üssünü vuruyor ve masumları hedef alıyor gibi. Sanki Tahran, denizcilere ve mürettebata “Hükümetlerinizden intikam almak için sizi hedef almaktan kaçınmayacağız” şeklinde mesaj veriyor.
Aslında bugün İran, körfezde ticari gemileri tehdit etmek için insansız hava araçlarını (İHA), mayınlarını ve Devrim Muhafızları’na ait hücumbotlarını kullanabileceği kırmızı bir çizgi çizmeye çalışıyor. Zaten İran, uzun yıllardır bunu yapıyor da.
Oldukça kötü bir zamanda uluslararası seyrüsefer ve enerji pazarları gerçekten tehlike altında bulunuyor. Bu da sorunu uluslararası bir krize dönüştürüyor.
Zira sert kış mevsimi yaklaşıyor. Uluslararası meteoroloji gözlemevleri, insanlığın uzun yıllar şahit olmadığı bir kış mevsiminden bahsediyor. Bu da herhangi bir engelle karşılaşılmadan petrole azami ölçüde ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Öte yandan Avrupa ve ABD’deki fırtınalar, yangınlar ve kötü iklim koşulları, stokları azalttı. Ticari anlamda uluslararası piyasalarda etkili bir alternatif olana kadar uzun yıllara ihtiyaç duyan kaya petrolü ve benzeri şeyleri bir kenara bırakın. Bu durum, pazarların körfezin petrolüne yeniden ihtiyaç duyacağı anlamına geliyor.
Diğer bir tehlike de şudur: Tahran, körfezdeki uluslararası deniz trafiğini sekteye uğratmak için bölgedeki savaş vekillerini harekete geçirmeye başladı. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah, katıldığı Aspen Güvenlik Forumu’nda bu konuya dikkat çekti. Prens Faysal, İran’ın bölgede olumsuz bir rol oynadığını ve deniz trafiğini tehdit etmek için Husileri silahlarla donattığını belirtti.
Tahran’ın Husiler üzerinden yaptığı şeyler ortada. Geçen yıl ağustos ayında Husiler, koalisyon güçlerine ait hava savunma sistemleri engellemeden önce Kızıldeniz’in güneyinde Suudi Arabistan’a ait bir ticaret gemisini bomba yüklü bir SİHA ile hedef almaya çalıştı.
Tahran’ın, bu şekilde hem küresel ekonomiyi hem de uluslararası güvenliği ve istikrarı tehdit etmesine göz mü yumulacak?
Bakan Faysal bir Ferhan’ın açıklamaları, Suudi Arabistan’ın çok fazla büyümeden gelecek tehlikelere karşı kararlı bir şekilde çalıştığını gösteriyor. Suudi Arabistan, başta ABD olmak üzere uluslararası ortaklarla koordine olarak bunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Daha önce de ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Kenneth McKenzie, 2019 yılında Kral Selman bin Abdülaziz’in uluslararası deniz güvenliği grubuna katılma kararına övgüde bulunmuş ve seyrüsefer özgürlüğünü koruma, deniz güvenliğini artırma ve bölgesel gerilimleri azaltma konusunda aktif bir rol oynamasından dolayı kendisini takdir etmişti.
Bu satırları yazarken gelen haberlere göre belki de bu hafta sonu dünya, İran’a sert bir karşılık verildiğine şahit olabilir. Bu satırlar yayınlandığında belki de pencere, körfez bölgesini daha da gerginleştiren sıcak bir ortama açılmış olacaktır.
Ancak her halükârda körfezdeki seyrüsefer özgürlüğü, İran terörüne karşı deniz yollarının ve uluslararası ticaret güvenliğini garantilemek için uluslararası bir çözüm gerektiren küresel bir sorun olarak kalmaya devam edecektir.
İmil Emin
Mısırlı yazar şarkulavsat