KAFKASSAM – Kafkasya Stratejik Araştırmalar Merkezi

  1. Anasayfa
  2. »
  3. Rusya
  4. »
  5. İffet Dönmez: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ SOVYETLERİN DİN POLİTİKASI

İffet Dönmez: SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ SOVYETLERİN DİN POLİTİKASI

Kafkassam Editör Kafkassam Editör - - 18 dk okuma süresi
34 0

Dinin toplum hayatındaki yaptırım gücü; Sosyolojide Marx’ın kendisinin oluşturduğu kuramında (altyapı- Üstyapı) her ne kadar dini üstyapıda göstermesine karşı bazı sosyologlar dinin bir altyapı olduğunu kabul etmişlerdir. Mesela Weber’e göre din birey ve toplum hayatında önemli bir yaptırıma sahiptir. (Baykan Sezer Sosyolojinin Ana Başlıkları sayfa 110) Bu durum soğuk savaş döneminde Amerikan dış siyasetinde önemini hiç bir zaman yitirmemiş ve dinin yaptırımından faydalanarak Sovyetleri yıpratmaya çalışmıştır. Bunu önceki yazımızda ele almıştık. Bu yazımızda da Sovyetlerin aynı soğuk savaş döneminde din politikasını ele almaya çalışacağız. Belki de İslam tarihinde dinin yaptırım gücünü dikkate alan en önemli siyasetçi Nizam’ül Mülk olmuştur.Çünkü siyailer her zaman olaylara pragmatist yaklaşmışlardır. Vezirliği dönemizde ‘’yönetilmeye en müsait toplum hangisidir’’ sorusunun cevabını kaderci toplumlar /dini toplumlar olduğu gerçeğinden faydalanarak hakimiyeti altındaki bölgelere nizamiye medreseleri kurmuş ve büyük bir toplumsal değişimi gerçekleştirmiştir.
Bildiğimiz gibi 1917 Bolşevik ihtilali ile işbaşına geçen Lenin’inin öğretisinde dinin yeri yoktur, ona göre din bir ‘’afyon’’ dur. Fakat şa da bir gerçektir ki, yönetimi altındaki toplum bir bölümü ortodoks hristiyan bir diğer bölümü de müslümanlardan oluşmaktadır. Bolşeviklerin yönettiği Sovyetler Birliği’nde din karşıtı politikanın 1930 lu yıllarda daha da artmış ve bir çok kilise ile birlikte camilerin faaliyetlerine son verilmiştir. Ancak İkinci Dünya savaşında yaşanan gelişmelerle yönetimin dine bakışı farklı bir boyut kazanmıştır. Savaş sırasında ortodoks ruhban sınıfının Alman Nazilerine karşı Sovyet rejiminin yanında yer alması ve kilisenin ‘’vatansever’’ tavrı Stalinin dikkatinden kaçmamıştır. (Yasin Coşkun Kilise Devlet İlişkilerinde İyileşme 1943-1957 Yılları arasında Rusya’da Din Politikası) Biz bu yazımızda daha çok Sovyetlerin islam politikası üzerinde duracağız.
Sovyetlerin genel anlamda din politikası, bu realiteyi toplum hayatından yavaş yavaş ortadan kaldırmak şeklinde gerçekleşmiştir. Bunun için de geçici olarak dini müesseselere ihtiyaç duymuşlar ve ‘’resmi islam’’ diyebileceğimiz bir kurum oluşturmaya çalışmişlardır. Bunun yanısıra ‘’şuurlu’’ müslüman diyebileceğimiz rejimin oyununa gelmeyen bir kitlenin de devam ettirdiği bir hareket vardır ki buna da ‘’gayrı resmi islam’’ diyebiliriz. Daha önceki yazımızda da Amerika ve batılıların çalışmaları bu kitle üzerinde yoğunlaşmıştır. . Bir batılı araştırmacı Sovyetler Birlğindeki bu dini yapıyı üç bölüma ayırmaktadır ki saf islam inancını kabul eden ‘’fanatikler’’ ‘’sıradan dindarlar’’ ve ‘’kararsızlar. (Helene Carrera Parçalanan İmparatorlu N.Uzel)
Resmi İslam: 1979 senesinde yapılan nüfus sayımına göre Sovyetlerin genel nüfusu 262 milyon iken bunlardan 47 milyonunu mülümanlar oluşturmaktaydı. (A.Bennigsen SSCB’indeki müslümanlar) Dönemin Türkistan Müslümanları Dini lideri Ziyaüddin Han İbn İşan Babahan’ın ifadelerine göre bu müslümanların dört dini idare merkezi vardır.
1-Ortaasya ve Kazakistan Müslümanları Dini İdaresi
2- Transkafkasya (Kafkasya’nın güneyinde Azarbaycan, Gürcistan ve Ermenistanı içine alır) Müslümanları Dini İdaresi
3- Kuzey Kafkasya Müslümanları Dini İdaresi
4- Sovyetler Birliği ve Sibirya’nın Avrupa Bölümü Müslümanları Dini İdaresi (İslam And The Müslims İn The Land Of Soviets. Rusça’dan ingilizceye çeviri R.Dixon)
Sovyet yöneticilerine göre yukarıdakilerin dışında bir islam müessesesi yoktur. Kişilerin özel hayatı, ve dini müesseseleri onların denetimi altındadır. Bu çerçevenin dışına çıkan dini faaliyetlerin her türlüsü kanunsuz sayılır ve cezaya çarptırılır. (A.Bennigsen SSCB’indeki müslümanlar) Bu konuda ‘’ Sovyetler Birliği’nde İslam Tarikarleri’’ adı altında bir yazı dizisi hazırlayan Oğuz Karaçay da özetle şunları söylemektedir. İtikadi bir mesele olduğundan ‘’tevhid’’ hükümet kontrolünden muaftır. Namaz camilerin azlığı sebebiyle güçlükle yürütülebilmekte ve çoğu mescidde namaz saati , vakti aşmamak kaydıyla ayarlanmaktadır. Oruç sosyal baskılar sebebiyle şehirlerde daha az yerine getirilmekte, zekat ise 1920 ‘de resmen yasak edilmesine rağmen başlıbaşına bir sorun teşkil etmektedir. Resmi din adamları da ülkelerinde fakir kimselerin bulunmadığı için bir takım ‘’parazitlere’’ para kaptırılmasının dinen caiz olmadığını söylemektedirler. Hac ibadeti bir propaganda aracı olarak kullanılmaktan öteye gitmemektedir. Bütün bunların yanısıra dini baayram ve günlere büyük bir ilgi gösterilmekte , buna karşılık Sovyet otoriteleri bu günlerin aleyhinde bir propaganda yürütmekte ve onların gerici adetler olduğunu savunmaktadırlar.
Sovyetlerin diğer İslam ülkelerine karşı tutunduğu tavra gözatacak olursak son derece ilginç bir durumla karşılaşmaktayız. Şöyle ki; içeride uyguladığı dinsizlik/ateism politikasına karşı, dışarıya islamın son derece iyi bir şekilde yaşandığı haberleri verilmektedir (Baymirza Hayıt Rusya’daki İslam Faciası) Örnek olarak Zamanın resmi din adamı Abdullah Vahhabov’un kitabında şunlar anlatılmaktadır: Çarlık döneminde müslümanlar sömürge altında tutulmş ve bunlara zorla hristiyanlık kabul ettirilmeye çalışılmıştır. Bolşevir ihtilali ile bunlara son verilmiş ayrıca dini kurumlara yardım yapılmakta ve her türlü dini eğitim ve uygulamalar serbesttir. Yine burada yaşayan müslümanlar diğer ülkelerdeki kardeşleriyle serbest ilişkilerde bulunabilmektedirler.
Gayrı resmi dine karşı Sovyetlerin politikası: Amerika ve batılı güçlerin üzerinde yoğunlaştığı bu gurba karşı sovyetlerin yürüttüğü politika bir diğer adıyla sufism politikası son derece ilgi çekicidir. Rusların din aleyhtarı politikası iki dönemde incelenebilir. Bunlardan ilki Çarlık Rusya dönemidir ki hristiyanlık menfaatlerini ileri sürerek islamın etkisini ortadan ortadan kaldırmayı hedef alıyordu. Bunun için de özellikler Kuran’ı hedef alan eserler kaleme alınmıştır. Bunlardan ikisi G.S Sablukov’un yazmış olduğu ‘’Kuran’ın Tercümesine İlaveler ‘’ (Prilojenie k Perevodu Korana) Kazan 1879 ve ‘’Kuran hakkında Malumatlar Muhammed Dininin Kanun Halindeki Kitabı (Svedeniya o Korone Zakono Polijitelnoylenige Mokhammedonskogo Verouçeniya) Kazan 1884 Bolşevik ihtilali ile gerçekleşen Sovyet Rusya döneminin genel özelliklerini Smirnov şu şekilde belirtir: ‘’Bizim islam meselelerindeki edebiyatımız, Sovyet vatandaşlarını, ayrıca cumhuriyet ve vilayetlerde dini hayat sürdüren halkı aydınlatmak ile propagandistlerimize din aleyhtarı propagandalarında yardımcı olmaktır.’’ 1980 senesinde islami gelişmeler hakkında yazılan eserlerin sayısı 27 iken 1982’de 37’ye 1983’te ise bu sayı 52 ye yükselmiştir. (S.E Wimbush The Politics of Identity) Yazılan bu esereler özellikler kütüphanelerde halka sunulmaktadır. Bunlardan birinin Turkmenistan’ın Nebitdağ şehrindeki merkez kütüphane olduğu bildirilmekteeydi. Bu kütüphaneye işçilerin ateistik eğitimleri için özel olarak ilgi gösterilmiştir. Buraya gelen halkın dikkatini çekmek için kitap sergisi ve ateistik köşesi de açıldığı bildiriliyordu. Kütüphane görevlileri genellikle öğretim üyelerinden olışur ve imalathanelerde çalışan işçiler arasında din aleyhtarı propagandalar yaparlardı. Bu konuşmalardan bir kaçının konusu şüyledir: ‘’İnsan ve Din’’ ‘’Gelenekler ze Zaman’’ ‘’İslam Dini ve Mürtecilik’’ ‘’Din ve Tedavi’’ ‘’İlmi Gerçekler Karşısında Din’’ ( T.C.Asian Newsletter) 1984 senesinde verilen konferransların sayısının bir milyona ulaştığı belirtilmektedir. Bu propagandayı hızlandırmak için Aşkabad’ ta bir ateism evi inşa edilmiş Kırgızıstanda da buna benzer birinin inşası için planlar yapıldıhı haberleri yeralmaktaydı (T.C.Asian News) Ayrıca otoriteler bu amaca ulaşabilmek ve özellikle düzene karşı ayaklanmaları önlemek için resmi din adamlarından da faydalanmışlardır. Mesela Ortaasya ve Kazakistan müftüsü 1984 tarihli Sovyet Şarki Müslümanları Dergisinde şunları söylüyordu:’’ Allah ve Sübhanehu Teala’nın Kuran’da buyurduğu ‘İnsan hayatı için düzenlenen yeryüzünde bozgunculuk yaratarak onu harabeye çevirmeyiniz.’ Ayeti dinçlik ve insanlar arasında dostluğu yüksek gaye edinen islam dininin cevherini ifade etmektedir.’’
Sovyet otoriteleri son zamanlarda bir takım yeni din aleyhtarı metodlar daha geliştirmişlerdir. Buna göre radikal dindarlar! Üzerine yoğunlaşmış olduğu bildirilmiştir. Bununla birlikte her dini faaliyete karşı kamuoyu tahrik edilmekte , dindar ailelerin çocukları ellerinde alınarak çocuk bakımevlerine verilmiştir . (N.Teodoroviç Sovyet Gençliğinin Dine Karşı Münasebeti Dergi Mecmuası). Moskova’da yayınlanan Uçitelski gazetesi (12 Kasım 1959) ise çocukların din aleyhtarı terbiyesinin ilkokullarda değil çocukbahçelerinde yapılmasını teklif etmektedir. Buna göre çocukbahçeleri personelinin ciddi bir ateist eğitime tabi tutulması gerektiğini talep etmektedir. Böylelikle dinin en kuvvetli kalesi olan aileye elatılmış oluyordu. (Muhtelif Haberler Dergi Sayı :19) Otoriteler daha ileri bir adım atarak dinin en kuvvetli bir şekilde yaşandığı ve ABD nin yoğunlaştığı kırsal bölgelere de elatmışlardır .Bu hususta Tacikistan Cumhuriyeti İlimler Akademisi Felsefe bölümü öğretim üyelerinden K.Nurullahov şu beş metodu teklif etmektedir:
1- Yaşlılar Konseyi (Muy-ı Safidan=Aksakallılar): Sufi kardeşlikler hakkında kullanılmaktadır. Otoriteler tarafından İslamın kitlelere olan baskısını kırmayı hedef etmektedir. Buna göre dini isyancılar ve her türlü yasadışı faaliyetleri üstlenen sufilere karşı bir fikir kargaşalığı meydana getirmek ve halkı yeni dıini olmayan sosyal adetler ile tanıştırmak ve karşılaştırmaktır. Hocend bölgesindeki urunhocayev kolhozunun yaşlıları bunun için bir örnektir.
2- Kırsal Toplantılar: Bu usul de anti-sosyal fenomene( sosyal hayatın gerçeklerine uymayan keramet vb.olgu ve olaylar ) ve aşırı inançlıların faaliyetlerine karşı halk arasında bir kargaşa ve ikilik yaratmak
3- Çayhaneler: Çayhaneler özellikle soğuksavaş döneminde kırsal bölgelerde halkın en uğrak yerlerinden biridir. Gözden ırak olması sebebiyle sufiler buralarını dini kitaplar okumak ve toplu ibadetler yapmak için kullanmışlardır. Bu yüzden bazı bölge komünist parti ileri gelenleri sadece buraları kapatmakla yetinmişlerdir.
4- Aile ve Kabile reisleri: Dinin en çok yayılma imkanı bulduğu aileler hedef alınarak ailelerin bu yaşlı kimselerle irtibatlarının kesilmesine çalışılmıştır. Bu iş için de özel propaganda büroları kullanılmalı ve yaşlıların bu otoritelerinden faydalanma yoluna gidilmelidir.
5- İnançlı Kadınlar: İnançlıların çoğunluğunu oluşturan kadınların ailedeki rollerini bertaraf etmek için bir takım yollar denenmelidir. Buna göre her cumhuriyet mıntıkası ‘’on ev’’ gruplarına bölünmelidir. Her grup tıp doktorları, öğretmenler ve agronomistler arasından seçilmeli , bu ekipler her gün on aileyi ziyaret etmelidir. Böylelikle çocukların dini telkinlerden uzak tutlması hedeflenmiştir. (T.C.Asian Newsletter) Bu da göstermektedir ki din aleyhtarı propagandada sosyoloji biliminden de faydalanıldığını görmekteyiz.
Yürütülen bütün bu ateist propagandaların sonucunda 28 Kasım 1986’ da Duşenbe’de 697 gençle mülakat yapılmış ve bunlardan %28 ateist, %35 kararsız . Sorulara cevap vermeyenlerin ise inançlı oldukları ortaya çıkmıştır. (T.C.Asian News) Yine Kurgantube’de yapılan sosyolojik bir araştırmada 375 öğrenciden %6.9 ‘u tamamen ateist, %28’i inançsız %39’u kararsız %126’sı ise ianaçlı olduğunu ifade etmiştir. (T.C.Asian News) Fakat otoriteler dini hususta tereddütlü olanların yarın büyük bir ihtimalle dindarların safına geçebileceğinden endişe etmektedirler. (Dergi ‘’Muhtelif Haberler’’ Bunun yanısıra tarikat üyelerinin takıyye uyguladıklarından da kuşku duymuşlardır.
Burada görmekteyiz ki Sovyetler Birliğinde soğuksavaş döneminde yayılmacı ve kuşatmacı siyasetin bir gereği olarak din üzerinden bir takım oyunlar oynanmıştır. Aslında oynanan bu oyunlar yine dinin yaptırım gücünden faydalanılarak bugün bile devam etmektedir. Soğuksavaşın sona ermesinden sonra Afganistan’a yerleşen ve 11 eylül’de Newyork’taki ikiz kulelere yönelik bir saldırı gerçekleştiren Elkaide acaba gerçekten ABD’yi Ortadoğu’dan ve özellikle ‘’kutsal mekanlardan’’ uzaklaştırmayı mı hedef almakta! Yine ‘’hilafet’’ ilan ederek islam inancına bağlı bazı kesimleri heyecana getiren ve Suriye topraklarına yerleşen İŞİD in gerçek amacı nedir?

İlgili Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir