Küreselleşen yeni dünya düzeninde ulusların birbirleri ile olan ilişkilerinde Siyasi- politik ,
ekonomik ve kültürel alanlarda çok kapsamlı ilişkileri söz konusudur. Bir anlamda stratejik ilişkiler uluslararası politikanın bir gerçeği olarak ortaya çıkmaktadır. Uluslararası ilişkilerde
yapılan anlaşmalar devletlerin birbirini tanımaları ile gerçekleşir ve hukuki bir anlam kazanır. Aktörlerin birbirleri ile yaptıkları anlaşma ve sözleşmeler de amaç ve içerikleri bakımından farklılıklar göstermektedir.
*Stratejik İşbirliği, iki veya daha fazla işletmenin ekonomik amaçlarla ticari kar sağlamak, kendi farklı kabiliyetlerini bir araya getirerek birlikte büyümeyi hedef edinmektedir. Bu türden anlaşmalar daha kısa süreli bir işbirliği olarak ortaya çıkarlar ve satıcı-alıcı ilişkilerinden öteye geçmezler. Eğer bu ilişki uzun süreli olursa stratejik ortaklıktan söz edebiliriz. Stratejik işbirlikleri ortaya çıkabilecek uyumsuzluklara karşı daha kırılgan iken, ortaklıklar daha dayanıklıdır.
* Stratejik ortaklık, iki veya daha fazla işletmenin çeşitli hizmet ve çıkarlar doğrultusunda kurdukları ortaklıktır. Ekonomi amaçlı bu birliktelikte amaç krizlerden çıkmaktır . İşletmeler krizi tek başına yönetemedikleri zaman birlikte büyüme ve gelişmeye giderler. İşletmelerin yeni pazarlara girmesini sağlamak, riskleri en aza indirmek, maliyetleri düşürmek ve belirsizlikleri en aza indirmek bu anlaşmaların amaçları içerisinde yer alır.
Stratejik işbirliği veya ortaklık ekonomi alanında geçerli olmakla birlikte devletler arası politikada da geçerlidir. Bu ilişkiler bazen devletler için bir zorunluluk olmakla birlikte bir fırsat niteliği de taşımaktadır. Ancak stratejik ilişkilerde temel amaç karşı tarafa bir üstünlük sağlamak veya yenilgiye uğratmaktır. Uluslararası politikada stratejik ortaklık ise iki veya daha fazla devletin uluslararası alanda ortak bir misyon etrafında birleştiği uzun vadeli ilişkilerdir. Örnek olarak Türkiye – Azerbaycan ve ABD – İsrail ilişkilerini stratejik ortaklık olarak nitelendirmek mümkündür. (Gültekin Sümer – Stratejik İşbirliği ve Stratejik Ortaklık Kavramlarına Karşılaştırmalı Bir Bakış)
*Yüksek Düzeyli İşbirliği, devlet başkanları düzeyinde gerçekleştirilen ilişkilerdir. Stratejik ittifakta bir devletin kendi ekonomik ve siyasi güvenliği sağlamada yetersiz kalması durumunda bu türden anlaşmalara gerek duyulur. Bu işbirliğinde iki ülke arasında sadece ekonomik çıkarlar değil eğitim, çevre , ulaştırma , kültür gibi insani değerler de gözetilmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Asya gezisi de Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği şeklinde gerçekleşmiştir ve devlet başkanları ile gerçekleştirilen bu toplantılarda sadece ekonomik çıkarlar değil bunun yanı sıra dostluk ve kardeşlik vurgusu da yapılmıştır.
Uluslararası ilişkilerde bir ülkenin dış politikasında süreklilik ve değişim çok sıkça karşılaşılan bir gerçekliktir. Süreklilik, bir devletin dış politikasında diğer aktörlerle yaptığı anlaşmanın temel ilke ve hedeflerine bağlı kalmasıdır ki o devlete yük olmadığı sürece etkisini koruyacak ancak iç ve dış dinamiklere bağlı olarak ta bazen değişimler kaçınılmaz hale gelecektir. Eğer süreklilik bir devletin çıkar ve güvenliğini tehlikeye düşürüyorsa değişim kaçınılmaz bir hal alır. Çünkü devletlerin birinci önceliği kendi çıkar ve güvenliğini devam ettirmek, kendisine ait uzun vadeli hedefleri gözetmektir. (Gültekin Sümer- Stratejik İşbirliği ve Stratejik Ortaklık Kavramlarına Karşılaştırmalı Bir Bakış) Bu değişim ve süreklilik veya anlaşmalardan çekilme sadece devletler için değil ekonomik amaçlı işletmeler ve şirketler için de geçerli bir durumdur.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Asya gezisinde söz konusu ülkeler ile gerçekleştirilen ekonomi alanındaki anlaşmaları bir kenara bırakacak olursak, küresel boyutta belirsizliğin arttığı günümüz dünyasında çatışmaların özellikle kültürel düzeyde gerçekleşeceği endişesi , Asya’nın güçlenen ülkeleri olan Endonezya Malezya ve Pakistan ile Türkiye arasındaki ilişkileri daha anlamlı kılmaktadır. Bu hususta emperyalizme ve Batı’nın sömürgeciliğine karşı tarihimizde yaşanmış şu iki hadiseyi burada hatırlamak gerektiğini düşünüyorum . Her ne kadar islamin politik bir referans olarak kullanılması daha öncelere dayanmakla birlikte Osmanlı padişahları arasında ‘’hilafet ‘’ makamını gerek iç siyasette ve gerekse dış siyasette en etkin bir biçimde kullanan II. Abdulhamit olduğunu söyleyebiliriz. Asya ve Afrika´daki müslümanların batılılar tarafından yoğun bir şekilde sömürgeleştirildiği bir dönemde iktidara gelen II.Abdulhamit, halifelik makamını emperyalizm ile mücadele için bir enstrüman olarak kullanma gereği duymuştur. Bunun için de müslümanların yoğunlukta yaşadığı Asya’da bir ‘İslam Birliği’ fikri dönemin şartlarını göz önünde bulundurdugumuz zaman hiç te yadırganacak bir durum değildir.(Akın Kiren- II.Abdulhamit Dönemi Pan-İslamist Uygulamaları Ekseninde Osmanlı-İran İlişkileri ) Bu hususta daha önceki gayretleri ile Sultan Abdulhamit”in taktirini kazanan ilim adamı ve aynı zamanda kıvrak zekası ile Asya´da yasayan müslüman halkın gönlünü kazanabilecek yapıda biri olan Abdürreşid İbrahim Efendi bölgenin nabzını yoklamak için görevlendirilmiştir . Zira İbrahim Efendi daha önce Rusya ve Japonya ile ilgili ilişkileri inceleyip İstanbul’u durumdan haberdar etmiş ve Japonların islama yakın olduklarını II.Abdulhamit’e bir mektup yazarak bu görev için ideal biri olduğunu göstermiş birisidir.
Abdürreşid İbrahim Efendi’nin 1907-19010 yılları arasında gerçekleştirdiği bu oldukça uzun seyahati muhtemelen bu görevi gerçekleştirebilmek içindi. Bir sene boyunca Batı ve Doğu Türkistan’ı gezdi Rusya’ya karşı ortak bir hareket sergileyebilmek için ileri gelenlerle görüşmeler yaptı daha sonra Kazan’da bir Muslüman Kongresinin organizesini gerçekleştirdikten sonra Moğolistan’a oradan da Japonya’ya gitti. Bu arada Budistlerin lideri Dalay Lama ile bir görüşme gerçekleştirdi. Bu arada Japonya’da üst düzey Japon ailesinin müslüman olmasını sağlamakla kalmadı Uzakdoğu halkları arasında işbirliğini sağlamak için Asya Gikay Derneğini kurdu. 1909 yılında Kore’ye gitmek icin Japonyadan ayrılan Abdurreşid İbrahim Efendi Çinin ardından Singapur ve daha sonra da Hindistan’a kadar gitti. Ancak Hindistanı sömürgesi altinda bulunduran İngilizler, İbrahim Efendi’nin varlığından rahatsız olunca oradan ayrılmak zorunda kaldı. Daha sonra kitaplaştırdığı bu seyahatinde Abdurreşid İbrahim Efendi batı sömürgeciliğine karşı müslüman halkın ve yöneticilerin düşüncelerini bir rapor halinde sürekli olarak Sultan Abdülhamit’e gönderdiğinden bahsetmektedir (Abdurreşid İbrahim Efendi -Alemi İslam) Ancak 1909 yılının Nisan ayında Abdulhamit’in tahttan indirilmiş olduğunu öğrenmiş olmalı ki Hicaz’da hac görevini yerine getirdikten sonra 1910 yılında İstanbul’a dönmüştür.
Bir diğeri de Kurtuluş Savaşında sağladıkları maddi manevi destekleriyle emperyalizme karşı mücadelede Türkiye’nin yanında yer alan Asya ülkelerinin sergiledikleri örnek davranıştır. (Milli Mücadele’nin ve Türk tezinin dünya kamuoyuna ve ozellikle de İslam alemine duyurulmasında Hintli müslüman önderlerin ve hatta müslüman olmayan Mahatma Ghandi’nin girişimleri için bakınız Metin Hülagu- Milli Mücadele Dönemi Türkiye İslam Ülkeleri Münasebetleri) Anlaşılan o ki Sufi İslam geleneğiyle bölgeyi yöneten Türk asıllı hükümdarların bıraktığı izler bölge halkının kolektif bilinçlerindeki yerini hala korumakta olduğunu göstermektedir ki bu ruh hali Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gezisi sırasında gerek halk düzeyinde ve gerekse ülkeyi yönetenlerin sıcak karşılamalarında da Türkiye’ye karşı yoğun bir ilginin varlığı dikkatleri çekti. (Indonesia.go.id-12Şubat 2025 Presiden Rı 11 Şubat 2025) . Umarız ki bu ilişkiler islam ülkelerinde çok yaygın bir şekilde var olan ve kaynağı çok öncelere dayanmakla birlikte son zamanlarda ‘Batı’ nın ‘İslam Birliği’ni ortadan kaldırma amacına yönelik propagandalarından kaynaklanan mezhepsel bir takım farklılıkların artık bir sorun olmaktan çıkmasına ve islamın özellikle sosyal hayatta gerçekleştirmek istediği temel düşünce olan insan onuruna yakışan bir dünya hayatının oluşumuna bir adım daha yaklaşmamıza vesile olur. Küreselleşen dünyada ülkeler arası ilişkilerin siyasal, ekonomik ve kültürel alanda işbirliğinin bir bütünlük içinde yürütülmesi gerektiği artık olmazsa olmazımızdır.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından 2019 yılının Ağustos ayında başlattığı Asya’daki gelişmelerin yarattığı fırsatlardan ve ortaya çıkan işbirliği potansiyelinden yararlanmak amacıyla ‘’Yeniden Asya’’ girişimi , umarız ki meyvelerini vermeye başlar. Bu girişim Asya ülkeleriyle ilişkilerimizin bütüncül ve kapsamlı bir strateji temelinde bölgesel, alt bölgesel ve ülke özelinde yaklaşımlar da geliştirilerek, sistematik ve istikrarlı biçimde güçlendirilmesini hedeflemektedir. (Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı resmi sitesi) Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gerçekleştirilen bu Asya gezisinde ‘’Yeniden Asya’’ vurgusu da yapılmıştır. ABD Başkanı Trump’ın bütün dünya ülkelerini yakından ilgilendiren ekonomik, siyasi , sosyal ve kültürel alanlardaki söylemlerinin sonrasında bu ülkeler ile yapılan ortaklık ve işbirliği anlaşmaları çok daha anlam kazanmaktadır zira önümüzdeki yıllarda siyonist-emperyalist yayılmacılığının hız kazanacağı bir gerçektir.
İffet DONMEZ