Tüm dünya, Ukrayna krizinde neler olacağını ve Rusya’nın bu cumhuriyeti işgal edip etmeyeceğini nefesi tutulmuş beklemekteyken, uzmanlar, Rus kuvvetlerinin Ukrayna’ya girmesini gerektiren mantıklı ve nesnel nedenler üzerinde duruyor. Rusya Ukrayna’yı, Büyük Rusya’nın tarihi mirası olarak kabul ediyor. NATO’nun sınırlarına doğru yaklaşmasını ise güvenliğine yönelik bir tehdit olarak algılıyor. En yaygın ve büyük ölçüde doğru olan görüş bu yönde. Ancak bu görüşe ek olarak, dikkatli incelediğimizde farklı nedenler de görebiliriz. Batı ve özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin Ukrayna meselesine dair başka endişeleri de bulunmakta. Ünlü stratejist siyaset bilimci George Friedman şöyle diyor: ‘’ABD’nin başlıca kaygısı; Almanya ve Rusya arasındaki ilişkidir. Bu kaygı bizi iki dünya savaşına sürükledi, çünkü bu iki ülke birleşmeleri durumunda ABD’yi tehdit edebilecek tek güç haline gelebilirdi. Bu nedenle bunun bir daha yaşanmaması için çok dikkatli çalışmalıyız.”
Bu sebeple, ABD’deki bazı karar alma çevrelerinde Ukrayna’nın krizinin Ukrayna’nın kendisiyle ilgisi olmadığına dair artan bir kanaat var. Ukrayna krizi aslında Almanya ile, özellikle de Almanya-Rusya ilişkileriyle ilgilidir. Bu ilişkinin şimdilerdeki temel dayanağı karşılıklı ekonomik çıkarlardır. Bu ekonomik ilişkinin Kuzey Akım-2 diye adlandırılan doğalgaz tedarik projesi ile daha da gelişeceği öngörülüyor. Washington bu projenin Batının Avrupa’daki çıkarlarına doğrudan ve açık bir tehdit olduğunu düşünüyor. ABD defalarca bu projeyi engellemek için girişimde bulunduysa da müttefik Almanya projeden vazgeçmedi. Almanya bu projenin tamamlanması durumunda güvenilir bir enerji kaynağına sahip olacağına inanıyor. Alman şirketlerin ve ekonomik kurumların hedeflerine ulaşması için enerji güvenliğini önceliyor. Rusya da ihracatını arttırarak ekonomik sistemini korumayı amaçlıyor.
Dolayısıyla bu her iki tarafı da tatmin eden bir konu, ama Amerika’daki dış karar alma mekanizmasındaki siyasi çevreler Rusya-Almanya ilişkilerindeki bu gelişmeden rahatsız oluyor. Çünkü Almanya’nın Rusya’ya daha fazla bağımlı olmasını istemiyorlar. Nitekim ticaret güven oluşturur, güven ise beraberinde daha fazla yatırım getirir. İki ülke arasındaki ilişkiler geliştikçe ticari kısıtlamalar azalır, yatırım ve turizm hareketleri artar. Nihayetinde mesele, müşterek bir güvenlik mekanizması kurulmasına kadar gidebilir. Bu durumda (ki ABD’nin en büyük endişesi de budur) ABD’nin silahlarına ve füze sistemlerine ihtiyaç kalmayabilir. Hatta NATO’nun Almanya ve Avrupa’daki varlığı dahi gereksizleşebilir. Ayrıca iki ülke Amerikan doları yerine, ruble ve avro ile ticaretlerini sürdürebilir. Bu durumda ABD dolarına ve bütçe açığını kapatmak için ABD hazine bonolarına ihtiyaç kalmayabilir. Tüm bu ihtimalleri göz önüne aldığımızda, ABD’nin, Rusya-Almanya yakınlaşmasına niçin bu kadar şiddetli bir şekilde karşı çıktığını anlayabiliriz. Yani mesele sadece Kuzey Akım 2 boru hattından ibaret değildir, ABD’nin bu projeye karşı çıkması, ileride doğurabileceği sorunlarla ilgili olup semboliktir. Batı cephesi tarihin tekerrür etmesini istemiyor, Almanya ve Rusya iki dünya savaşının bazı evrelerinde yakınlaştığında dünyayı nasıl tehdit eder hale geldikleri hala unutulmuş değil.
Daha net ifade etmek gerekirse; Almanya ile Rusya arasındaki yakınlaşmanın artması, ABD’nin başlıca amaçlarından olan, siyasi ve askeri tek kutuplu dünya düzeninin sonunun gelmesi anlamına gelir. ABD bu amaç uğruna yetmiş beş yıldır çaba sarf etmektedir. Dolayısıyla ABD’nin, Kuzey Akım 2 projesini engellemek ve Almanya’yı kendi yörüngesinde tutmak için elinden geleni yapacaktır. Zira ABD bu konuyu, siyasi ve güvenlik açısından bir ölüm kalım meselesi olarak görmektedir.
Hüseyin Şubukşi Şarkulavsat